Merhabalanzi, Yi Gecele efenim. Kentin suçluları ile suçlu olmadığını düşünenlerin arasından, ağarmış kodamanlar ile hızlı gençlerin kavgasından, kaliteli yaşam standartlarının ne olduğunu unutturan geçim gailesinden ve fani bir zeyreğin hatıratından herkese merhabalar.
15 Ay kadar uzunca bir zamandan sonra sahalara geri dönüşümüze istinaden kitleleri mutluluğa ve keyfe gark etmek ümidinde olmuşsam da yazdıklarımın meyus vakalar olması sebebiyle bu hafta rotamı bir başka yöne çevirip soğuk kahvelerinize ve çekirdeksiz üzümlerinize bir anım ile eşlik etmek istiyorum.
Efenim zatıalinizin sıhhat ve refah içerisinde bulunmasından müşerref olan bu kardeşiniz geçtiğimiz hafta kavurucu yaz sıcaklarına ve bunaltıcı bürokratik hamlelere dayanamamış olacak ki kendini serin sulara bırakmak istedi. Tabi bunun için her karışı kanla yurt edilen nefis memleketin suyuna girmenin bile parayla olduğunu fark eden bendeniz üzülmekle yeise düşmek arasında gidip gelirken mevzuya bir aile ahbabımız müdahil oldu. Kendisi şayet dilersek bizi yazlığında ağırlayabileceğini ve bu süre zarfında çeşitli etkinliklerle yorgunluğumuzu da atabileceğimizi söyledi. Böylesine muhteşör bir fırsatı tepmek olmayacağından giydiğimde ardımı damperli kamyon gibi gösteren battal boy deniz şortumu ve şıpıdak terliklerimi alarak yola koyuldum.
Varmak istediğim hedefim solumda kalınca tişörtüm de yağlarımdan müsebbip su içinde kalmıştı ki bir kaç tanışıklık merhalesinden sonra lise ikinci sınıfta inanılmaz severek aldığımdan hala kullandığım siyah sırt çantamı ve bazılarınızın uyurken dahi taktığımı düşündüğü pek tabi yine siyah olan yandan asmalı ufak çantamı iskelenin hemen karşısında bulunan çimenliklere bırakarak gerdan kırmak diye tabir edilebilecek plaj başı Şener Şen adımlaması misali ile suyu selamlayıp kendimi dalgalara bıraktım. Eşlikçilerim ailemizin kurucularından babam ve babamın en yakın arkadaşı olduğundan hayli keyifli dakikalar geçiriyorduk. Kendileri laf aramızda zannediyorum ki yaşlarından mütevellit sudan çıkarak kahvaltı yapmaya gittiler. Bense narin ve zarif vücudumu gerçek bir yağ tulumuna hasret kalmış Semizkum sularından mahrum bırakmamak adına kalender bir görev üstlenerek suda biraz daha kalmak istediğime dair beyanat verdim. Olağan fikir ve taleplerime saygı duyulduğunda normalden daha ponçik birine dönüşen bendeniz mevcudiyetini muhafaza etmeyi başaran bir kumandan edasıyla kulaçlar atmaya devam ediyordum. O sırada babam ve en yakın arkadaşı aynı yere koyduğumuz eşyalardan kendilerine ait olan havlu ve dahalarını alarak evin yolunu tutmuşlar. Kendilerinden hemen hemen kırk dakika sonra da ben sudan çıktım ama hiç havalı değildi. Yani böyle normalde dizilerde, filmlerde erkek kişisi denizden çıkar ve göğsünden göbeğine doğru süzülen su damlacıkları, suyun altında spreylenen saç falan ama benimki öyle olmadı. Hatta aileleri tarafından suya alıştırılmak üzere iskelede oturtulan minik abiler ve minik ablalar ağırlığımın etkisiyle acık telaşlandılar bile.
Efenim sonracığıma ben suya girmeden önce çantalarımı, havlumu, tişörtümü koyduğum yere baktım ki bir de ne göreyim? İşte normalde gönül ister ki çantalarımı, havlumu, tişörtümü göreyim ama yok. On küsür senedir yazları burada ikamet edip henüz hiç gasp olayı yaşanmadığını konusu açılan her an ifade eden babamın en yakın arkadaşı da bizde öylesine bir intiba bırakmış ki ben, babam ve en yakın arkadaşı hazır eve gidiyorken benim eşyalarımı da almak gibi bir iyilik yapmışlar diye düşünerek yola koyuldum. Tabi o esnada cıbıldak ve pek de seksi olmayan bedenim deniz şortum ve şıpıdak terliklerim hariç hiç bir şeyim olmadığından emekli yazlıkçılara ufaktan bir teşhir olmuş olsa da utana sıkıla eve vardım.
Ögrendiğim şey karşısında adeta şaşkına dönmüştüm, başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş ve Dünya sanki durmuştu. Hayır hayır sevgilim beni aldatmamıştı, hayır tarlalarım da yanmamıştı. Sadece çantalarım, havlum ve tişörtüm ortada yoktu. Üstelik sadece bunlar değil. Bunlarla beraber daima yanımda taşıdığım Nâzım Hikmet defterim, araba almaya logosundan başladığım Opel logolu anahtarlığım ve anahtarlarım, paralarım, kartlarım, kimliğim, telefonum ve dahası da yoktu.
Yaşanan bu olayı fark etmemiz üzerine ben ve babamın en yakın arkadaşı hatrı sayılır bi korkuyla plajın yolunu tuttuk. Bu arada o esnada hala çıplağım, neyse. Sitenin güvenliğine, plajla ilgilenen görevlilere vs. sorduk ama herkes görmediğini ve bilmediğini söylüyor. Aklımı yitirmeye ramak kalmıştı ki biri karanlıkların içerisinden aydınlık bir ışık gibi doğup geldi ve yukarıdaki çardaklardan birinde daha önce görmedikleri bir grubun kahvaltı yaptığını ve günahlarını almak istemese de kontrol etmemizde yarar olabileceğini söyledi. Bu bilgi üzerine hemen çardağa doğru hareketlendik ve her masada olduğumuzu belirtir bir nidayla kahvaltı masasına giriş yaptık. Tamamı erkeklerden oluşan ve çivi çiviyi söker şiarıyla kahvaltıya bira koyan beş altı kişilik akşamdan kalma bir ekip. Selam ettik etmesine de benim çantaların biri iki herifin arasında, sırt çantam desen biri ayağının altına saklamış. Havluyu örtü tişörtü de soğutucu olarak kullanma gayretinde olan bu arkadaşların amaçlarını anlamakla sinir krizi geçirmek arasında bir müddet gidip gelsem de 'Tüm bunların sizde ne işi var beyler, hayırdır?' diyerekten ilk raundu başlatmış bulundum. Biz bunları yanlışlıkla aldık abi minvalinde bir cevap geldiğinde hayvan gibi kahkaha atarak bütün Karadayı imajımı bozucam diye tedirgin oldum ama delikanlılığa el sürdürmeyip ciddiyetimi korudum. Akabinde aslında başka sitede kahvaltı yapacaklarını ama yanlışlıkla bu siteye girdiklerini beyan eden arkadaşlara güvenim iyice sıfırlanmak suretiyle son buldu ve teker teker kontrol ettiğim eşyaları eksiksiz biçimde almak gibi bir nasibe eriştim. Olayın perde arkasında gerçekten de ben denizdeyken çimenliklerin üstüne adamların kendi eşyalarını koyup benden önce oradan ayrılacakları zaman komple tüm eşyaları almak gibi şanssız bir gaflete düşmüş olma ihtimalleri aklıma geldi ama Kontrolör Gadget halimle hemen adamların çok da iyi niyetli olmadığını tespit ettim.
Zira iyi halli kimseler bu tip şüphe uyandırabilecek hareketler yapmak yerine daha düzgün davranabilirler. Mesela ufak çantamda bulunan telefonumu aile üyelerim defaatle aramasına rağmen çalan telefona bakılmaması, büyük çantanın neredeyse bile isteye ayak altına saklanması, havlu ve tişörtün çeşitli kullanımlara tevdi edilmesi hep riskli pozisyonlar hocam. Kaldı ki işim gereği öğrendiğim bir şey var. Bir yerden bir şey çalacak olursanız bir müddet telaş yapmadan oralarda takılın derler. Bu gasba uğrayan kimselerin arayışında sizi oralı sanmalarına sebebiyet verirmiş ve sizden çok daha az şüphelenirlermiş. Haliyle hükmü vermiş bulunduk, eşyalarım çalınayazmıştı. Ama çok şükür kurtardık, akabinde bu arkadaşlara biz yetiştik ama belki bir başkası yetişemeyip ciddi oranlarda mağduriyet yaşayabilir o nedenle Jandarma ekiplerine haber versek mi diye düşünürken yazlık yönetimi bir mavi çantanın daha kaybolduğu anonsunu yaptı ve bahse konu olan şahıslar artık çardakta değillerdi.
Çeşitli anlarda ve elden bir şey gelmediği zamanlarda mideye bir şeyler gitsin fikrinde olan bendeniz bu yoğun temponun ardından sağlam bi yemeğe gömüldüm. Akabinde çaylar, sohbetler derken akşam üstü oldu. Kısa bir basketbol maçı ve ardından son bi sulama çalışması planlandığından çoğunluğa uyum sağlayarak mevzuya katılım sağladım.
Aşağılık ve rezalet kondisyonumun yüzüme bir tokat gibi çarptığı basketbol müsabakasından sonra suya girmek üzere iskelenin yolunu tuttuk. Bu sefer akıllanmıştım, yanımda ne bir çanta ne de diğer önemli nesneler vardı. Yalnızca telefon ve havlu.
Bana duyduğu özlemi dalgalanmalarından sezebildiğim serin sulara kendimi teslim etmiştim ki iskelede oturup kanımca torununun Bluetooth hoparlörü ile Türk Sanat Musikisi dinleyen bir bey amca deniz sefamızı ikiye katladı. Artık her şey bitmiş ve limandan demir almak vakti gelmişti. Şey, yani eve gitme vakti işte. Neyse sudan yine çok da fotojenik olmayan kabaca bir çıkışla ayrıldım ve havlum ile telefonumun olduğu lokasyona doğru devinim gösterdim. Fakat bir de ne göreyim? Havlum var ama telefonum yerinde yok.
Yine eşlikçim olan babamın en yakın arkadaşına durumu izah etmemle beraber telefonuma bir çağrı bırakıldı ve ilk seferde telefon hemen açıldı. Cihazın öbür ucunda bulunan kişi akşam saatlerinde buralarda pek kimsenin kalmadığını ve ortalıkta bir telefon görünce unutulmuş olabileceğini düşünüp zarar gelmesin diye yanlarına aldığını ve ekran kilidinden ötürü açamadıkları cihaza birinin çağrı bırakmasını beklediklerini söyledi. Bunun üzerine hemen olduğumuz yere gelen genç arkadaşlar telefonu teslim ettiler.
İyi niyetli oldukları her hallerinden belli olan bu arkadaşlara birer ikramda bulunarak kendilerine teşekkür ettik ve daha fazla maceraya yol açmadan geceyi sonlandırmaya karar verdik. Uykudan önceki son yorgunluk kahvesinde gün boyu yaşananlar ve tüm bunlara rağmen hiçbir eşyama bir şey olmaması ailem ve dostlarımız tarafından 'Demek alın teriyle alınmış ki helal rızık bak hiçbir şey olmadı.' şeklinde yorumlanmışsa da içeriğinde yer yer aksiyon barındıran günün kazasız belasız bitmiş olması hiç şüphesiz hepimizin en büyük tesellisiydi.
Başımdan geçen eğlengizli veyahut can yakan olayları hikaye anlatıcılığı kabiliyetim doğrultusunda kaleme aldığım "Anaaa!"formatını da böylelikle yeni okurlarımıza tanıtmış olduk. Bu arada yazı başlığımız kesinlikle ama kesinlikle herhangi bir siyasi, politik mesaj içermemektedir. Lütfen, ona dikkat edelim yani.
Aranızdan 'E sen şimdi bunu anlattın da ne oldu yani? Hayır biz bu bilgiyle bu gece napalım?' diyenleriniz de dahil olmak üzere her birinize serin ve keyifli bir yaz akşamı diliyor, bir takım sendromlara gebe olan gününüzün güneşi doğmadan masalarınızdan ayrılıyorum. Umarım her Pazar olduğu gibi bu akşam da çakmağı yan tuttuğunuz için tamamı yanamayan sigaranıza, dondurma kutusundan çıkan anneanne dolmanıza, genç kızların stilettosuna, delikanlı beyefendilerin tesbih imamelerine ve geleceği inşa etmekle meşgul idealist kimselerin kıymetli dakikalarına layık olabilmişimdir.
Ölüm bizi ayırmadıkça görüşebilmek ümidiyle, kendinize iyi bakın efenim, Baay Cooy...
Yorumlar
Yorum Gönder