Barda & İzlence - 6

Merhabalanzi. Bugün derdim bir başka. Bu bölümde sadece bir filmin incelemesini okumayacaksınız. Bugün burada kaybolan yaşamlara ve kısaca yitirilen insanlıklara tanıklık edeceksiniz. 2 Şubat 2007 tarihinde Türk Sineması'na Suç/Dram türüyle giriş yapan 'Barda' adlı film İzlence'nin altıncı bölüm konusu.


Serdar Akar'ın yazıp yönettiği film gerçek hayattan uyarlanan filmler arasında zannımca dereceye girebilecek kalitede. Filmakar, Öger Prodüksiyon ve Marka Sokak Reklam Hizmetleri'nin birleşiminden oluşan ortaklığın yapımcılığını üstlendiği film 1997 yılında Ankara'da bir barda gerçekleşen utanç dolu işkence, tecavüz ve cinayet olayını konu edinir.


Mehmet Aksın'ın Görüntü Yönetmenliği'ni, Yavuz Fazlıoğlu'nun ise Sanat Yönetmenliği'ni yaptığı filmin kurgusu Aziz Günhan İmamoğlu'na ait. Zeki Demirkubuz, Çağan Irmak ve Teoman'ın konuk oyuncu olarak yer aldığı film Selim Demirdelen ve Özlem Yalçın'ın hazırlayıp Koray Candemir, Özge Fışkın, Mirkelam ve dahası isimlerin seslendirdiği şarkılar ile yıllar geçse de unutulmayacak eserler arasına girmeyi başarıyor.

- Takvim şu an içinde bulunduğum güne 18 Ekim Perşembe diyor. Ben bu yazıyı ayın 21'inde paylaşıcam ama şu an saat 09 suları Coğrafya dersinden selam duruyorum sana. A bu arada hoca ile fazla göz göze gelmeye başladık. Sanırım ders dışında bir şeyler karaladığımı fark etti. Umarım paket olmam. -


Oyuncu kadrosunda - bu mükemmel sanatçıları yok sayamam bu kısım biraz uzun sürecek - Nejat İşler, Erdal Beşikçioğlu, Hakan Boyav, Serdar Orçin, Volga Sorgu, Doğu Alpan, Burak Altay, Melis Birkan, Nergis Öztürk, Sezen Aray, Meltem Parlak, Şamil Kafkas, Salih Bademer, Sarp Aydınoğlu ve dahası kişileri barındıran film "Barda" içinde geçen 'Değişen Ne?, Hazırım, Yabancı' gibi şarkılarla insanı duvardan duvara çalma operasyonunun da üstesinden geliyor.

Kendilerince takılan, bol bol bira içen ve cinsel temaslarda bulunan bir grup gencin şehrin eşkiyası olan 5 hayvana yenik düşmelerini konu alıyor film.


Futbolun asla sadece futbol olmadığı bir iç sahada neredeyse her gece Nail'in yeteneklerine tokuşturulan biralar bu deli dolu ekibin olmazsa olmaz ritüellerinden biri. Masaya güzellik katan Nil, Sevgi, Pelin ve Aynur'un yanısıra Nail, Güven, Aliş ve Cenk'te ortamın karayağız delikanlılarından. Ta ki Pele'nin - Nail'in Lakabı - şovundan sonra Barbo'nun ikramı olan biralar yuvarlanacakken içeriye biri masum beş dangoz girene kadar...

Olayların gelişimine kısa (!) bir ara verip filmin felsefik odalarına girmek istiyorum.


Eserde TGG diye bir olay var. Sanıyorum ki Güven'in başının altından çıkıyor bu iş. Ekibin TGG'yi kabul edip etmediğini çözebilmiş değilim ancak isteksiz dinlemeleri memnun olmadıkları sezisini kazandırdı bana. Her neyse şimdi TGG "Tekran Gözden Geçirme" anlamına geliyormuş. Ve kuşkuyu temel almış bir olay. TGG'den sürekli olay veya mevzu kelimelerini kullanarak bahsediyorum çünkü bir düşünce sistemi mi yahut bir felsefe mi bilmiyorum. Açıkçası hiç araştırma isteğinde de bulunmadım. Filmden nasıl kaptıysam öyle kalsın istedim. Evet TGG kuşkudur dedik. Bu TGG'nin bazı kuralları var. Mesela TGG paranoya değildir, mantıklı açıklamaları olmayan hiçbir şeyi kabul etmez. Bir yargı ne kadar çok soruya cevap veriyorsa o kadar doğrudur ilkesini benimser. Ayrıca Güven'in deyişiyle olaylar algılandıkları gibi yaşanır ve gerçek bundan çok sonra ortaya çıkar. A bu arada unutmadan TGG asla gelecek ile ilgilenmez. Çünkü geleceği bilemeyiz. Asıl olan geçmiştir, çünkü o olmuştur. Filmin içinde TGG'ye ilişkin haddinden fazla örneklemeye de rastlayabilirsiniz.


Bilirsiniz bazı filmler ve o filmlerin içinde geçen bazı cümleler vardır. Üstelik bu cümleler öyle spontane replikler değildir. İçinde bir anlam barındırır. İzleyiciye bir şeyler anlatır. 'Barda' filminde de böyle birkaç cümle var. Kendim açıklayabilirim elbette ama her okur kendine göre pay biçsin diye öylemesine bırakıyorum şuraya.


  • Bir şeyi ne kadar iyi yaparsan o kadar basit görünür. Mühim olan onun altındaki inceliği görebilmek.
  • Düşünüp bulabiliyorsan ona ihtiyaç yok demektir.
  • Sevginin kotası olmaz. Birini sevmek için ötekinden nefret etmen gerekmez.


Şimdi ise içeriye biri masum beş dangozun girdiği o geceye dönelim. O gece orda yaşananlar kelimeler ile ifade edilmiyor, edilemiyor. Ben filmi ilk izleyişimde oyunculukları takdir ede ede bitiremezken ikinci ve üçüncü izleyişimde gerçek hayatta böyle bir olayın yaşandığını ve aynısının filme uyarlandığını öğrendim. Yalan yok kanım dondu resmen. Çünkü bu yapılanlar tamamen i*nelikti. Bir insan neden hamile bir kadına tecavüz ede ede hem bebeği hem kadını öldürür? Bir insan neden yoktan yere birini döverek öldürür? Ulan bir insan eğer gerçekten insansa niçin hiçbir sebep olmadan birilerinin canına kıyar? Niye y*vşak herif niye? Derdin ne p*ç!

Olayı daha fazla anlatamayacağım çünkü ağzımı çok bozuyorum.


A bu arada filmde bir sahne var. Bu molozlardan biri tuvalet arıyor. Diğerlerinden biri de diyor ki 'yap işte bi yere' tuvalet arayan moloz da diyor ki 'höst lan ayı mıyız biz'. Yok p*şt ayı değilsin sen. Onca yaşamı kararttın, insanlara tecavüz ettin, öldürdün ama ayı değilsin ****** çocuğu.

Filmin kavram golünü ise 'adalet' atıyor. Şöyle ki; 
- Adalet insanların vicdanını rahatlatmak için uydurulmuş birşey değildir. Bu yüzden vicdanınız rahatlamayabilir. Böyle bir olay asla olmamalıydı. Keşke olmasaydı. Siz belki bir gün bunu diyebileceksiniz.
    şeklinde geçen uzun plan benim tebriğimi kapar cinsten.


Olayın sonu mu? E Türkiye burası olum. Tabi belli. Hepsi hapis. Selim ve Nasır'a müebbet. Çırak 2-3 yıl, Patlak ve 45 ise 5-6 yıl. Ve ben buna karşıyım. Çünkü böyle i*nelerin hapise girmesi bana çok merhametli geliyor. Bunları böyle işkence ede ede şehrin tam orta yerinde öldüreceksin. Gözünüze vahşi gözükebilirim. Ama filmi izlerseniz hak vereceksiniz. E ben burada çığırıyorum ama sesini duyan var mı? Elbette var. Kim peki onlar? Aklı başında dürüst mahkumlar. Filmde gardiyanların da planıyla Selim ve Nasır'ı şişleye şişleye gebertiyorlar. 45'i de döve döve tabuta sevk ediyorlar. Patlak desen g*t korkusundan kendi kendini jiletleyip Tahterevalli'ye biniyor. Bi tek Çırak'a üzüldüm. Garibin hiçbir suçu yoktu ama o da vicdanına yediremeyip kendini astı.


Ve işte bu kadar. E arkadaşlar nerede kalmıştık?

Yorumlar