İlk bölümü ile güzel tepkiler alan ve okuyucular tarafından hayli beğenilen bir acayip format #Süpertaj ikinci bölümünde Kral Soytarı Donu Giyer ve 70'lerin Tuvaleti kitaplarının yazarı Mazhar Furkan Torun'u konuk ediyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse Mazhar abiye ilk mail attığımda pek bi ümidim yoktu. Olum koca yazar sana mı dönüş yapacak diyordum kendi kendime. Fakat aynı gün içerisinde hatta belki 2 saatten az bir sürede dönüş yapınca çok mutlu oldum ve hemen konuşmaya başladık. Artık derdimi ve hayalimi biliyordu. Ve bana destek olacağını söylemişti. Ortak bir gün belirleyip anlaştık. Yer ve saat belirledik. Sorularımı hazırladım , çantamı yüklendim ve yola koyuldum. İç sesim susmak bilmiyordu ki buna bacaklarımın zangır zangır titremesi de eşlik ediyordu. Sonuçta hayatımda ilk kez bi yazarla bu denli uzun ve detaylı bir sohbet gerçekleştirecektim. Buluşacağımız yere vardım , selamlaştık. Sonrasında içeri geçtik kısa bir hal hatır sorma faslının ardından ben başladım soru yağmuruna. Mazhar abinin de şemsiye sağlammış gerçi. Ustaca hiç ıslanmadan sıyrıldı hepsinden. İşte o keyifli sohbet ;
1. Abi ilk soru klişelerin baba ağası malesef. Ben tanıyorum seni yani en azından tanıdığımı düşünüyorum fakat okuyucularım seni bilmiyor. Bize biraz kendinden bahseder misin ?
Doğma büyüme Bursalıyım. Bursa'da doğdum Bursa'da büyüdüm. Ölmeyi düşündüğüm şehir. Yani yaşlandığımda en azından dönmek istediğim şehir. Sonra İstanbul'a geldim. Yaklaşık 8 yıldır burdayım. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü okudum zaten üniversite için geldim buraya. Bir de şu an gene İstanbul Üniversitesi'nde Tarih Bölümü okuyorum. Çift anadal yapıyorum. Onun dışında biyografik olarak 93 doğumluyum. 1 Şubat'ta doğdum. Kış çoçuğuyum. Her zaman yazmak isteyen biri olarak doğmadım tabii ki. Ve şu çocukken de yazıyordum klişeleri bana çok saçma geliyor. İyi bi ailede doğdum. Okumayı çok iyi bilen bi annem ve babam vardı. Ve okumak için beni zorlayan bi insan olmadı hiç. Ama diyelim ki eve her hafta 2 hikaye alınıyorsa bana kimse bunlar bitecek demedi. Sadece baktım artık birikiyorlar ve bende dedim ki adam o kadar alıyor madem bende okuyayım. O şekilde gelişti yani. Açıkçası biyografi hususunda sana istediğini veremediğimin farkındayım ama böyle anlatmak istemememin sebebi şu. Bizim ülkedeki insanlar sevdiği şeyleri gördüğünde insanı tutarlar. Yaptığı işi sevip sevmediğini umursamazlar. Bi insan iyi bi futbolcudur ama onun sevmediği bi toprakta doğmuştur. O zaman ilgi duymaz ona. Bu şekilde saçma bir algıyı engelleme ihtimali varken elimde bende onu kullanıyorum.
Yeraltı edebiyatı bir algıdan dolayı öyle sanılıyor. O algı da şu ; Yeraltı edebiyatı kuralsızdır. Evet edebi kurallar dizininde yazılmaz fakat gene teşbih yapar, benzetme yapar ama bunu yaparken kullandığı dil önemli. Diğer türlerde birşey bulamadığım için Yeraltı Edebiyatı'nı tercih etmedim. Benim hayatımda, yaşantımda Yeraltı Edebiyatı ön plandaydı, daha etkiliydi. Yeraltı Edebiyatı 1933'te John Fante ile başladı. " Bir zamanlar birşey olmuş biri olabilirim. " dedi. Herkes Kafka'dan bahseder bu noktada işte sıradan insanın hayatını çok iyi anlatmıştır diye evet bi dönüm noktası olabilmiştir belki ama sıradan bir insanın hayatını bütünüyle gizlemeden anlatmayı başarabilen bir adam sayesinde ortaya çıktı Yeraltı Edebiyatı. Ve o yüzden bu kadar sert ve kuralsızdır. Zaten yeraltı dediğin şeyin tam olarak Türkçe çevirisi de yok direktmen Underground olarak geçtiği için bilmeyene mafya hikayesi gibi geliyor. Oysa ki bir uzaylının hayatı ile de yeraltı edebiyatı yapabilirsin bu yazarın kalitesine bağlı. İşte bu yüzden Yeraltı Edebiyatı. Çünkü o her algının dışında bir tür ve düşünülenden çok daha yorucu. Mesela herkes tecavüze uğrayan kızı yazabilir o duygusallığı yakalayabilir ama bi tek Yeraltı Edebiyatı'nda tecavüz eden adamı yazabilirsin. Yalnızca o, bu kadar sert olabilir sadece. Aslında bu şekilde insanları doğru şeyden nefret ettiriyorsun ve bir şeylere acımaktansa onun yanlış olduğunu görüp nefret etmen yeterli. İşte bunu sana Yeraltı Edebiyatı söyler. Umursadığım ya da kural tanıdığım şeyler var. Hayatımın her anında asi değilim. Bi yerde kendimi frenlemem gerek. Bencil değilim bu konuda yani asilik her zaman kafanın dikine gitmek değil he ama susmam da öyle pek susmayı beceren bi adam değilim. Yazarken de günlük hayatta da ...
3. Benim yaşlarımdayken edebi anlamda bi uğraşın ya da hayalin var mıydı ? Yani evet şu an küçüğüm fakat zamanı gelince yazdıklarımı yayınlayacağım diyor muydun ?
Hayır. Ama bir ilkokul öğretmenim vardı. Unisex bir isme sahipti. Muzaffer Hoca. Ve gördüğüm en iyi kadın öğretmenlerden biriydi. Üstelik babama söylemiş bu çocuk normal bir meslek yapmayacak diye. Ve ben senin yaşlarındayken sadece şundan emindim. Kabul etmiyorum hani şu an yaşadığınız şeyi kabul etmiyorum. Bu beni bir Fizik Öğretmeni de yapabilirdi bir Avukat da yapabilirdi. Gördüğüm şeyler içerisinde kabul etmediğim şeyler de olacaktı. Bir şeylerin normal olmadığını biliyordum. Ve bu beni bir şeye itecekti. Bu da yazmak oldu. Emin olduğum tek bir şey vardı. Doğup yaşayan ve ölen biri olmayacağım.
5. Kadıköy'den Galata'ya, Karaköy'den Taksim'e , Beyoğlu'ndan Beşiktaş'a ; İstanbul nasıl bir yer ? İnsanlarını tanımlaman gerekse neler söylersin ?
Doğrusunu söylemek gerekirse Mazhar abiye ilk mail attığımda pek bi ümidim yoktu. Olum koca yazar sana mı dönüş yapacak diyordum kendi kendime. Fakat aynı gün içerisinde hatta belki 2 saatten az bir sürede dönüş yapınca çok mutlu oldum ve hemen konuşmaya başladık. Artık derdimi ve hayalimi biliyordu. Ve bana destek olacağını söylemişti. Ortak bir gün belirleyip anlaştık. Yer ve saat belirledik. Sorularımı hazırladım , çantamı yüklendim ve yola koyuldum. İç sesim susmak bilmiyordu ki buna bacaklarımın zangır zangır titremesi de eşlik ediyordu. Sonuçta hayatımda ilk kez bi yazarla bu denli uzun ve detaylı bir sohbet gerçekleştirecektim. Buluşacağımız yere vardım , selamlaştık. Sonrasında içeri geçtik kısa bir hal hatır sorma faslının ardından ben başladım soru yağmuruna. Mazhar abinin de şemsiye sağlammış gerçi. Ustaca hiç ıslanmadan sıyrıldı hepsinden. İşte o keyifli sohbet ;
1. Abi ilk soru klişelerin baba ağası malesef. Ben tanıyorum seni yani en azından tanıdığımı düşünüyorum fakat okuyucularım seni bilmiyor. Bize biraz kendinden bahseder misin ?
Doğma büyüme Bursalıyım. Bursa'da doğdum Bursa'da büyüdüm. Ölmeyi düşündüğüm şehir. Yani yaşlandığımda en azından dönmek istediğim şehir. Sonra İstanbul'a geldim. Yaklaşık 8 yıldır burdayım. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü okudum zaten üniversite için geldim buraya. Bir de şu an gene İstanbul Üniversitesi'nde Tarih Bölümü okuyorum. Çift anadal yapıyorum. Onun dışında biyografik olarak 93 doğumluyum. 1 Şubat'ta doğdum. Kış çoçuğuyum. Her zaman yazmak isteyen biri olarak doğmadım tabii ki. Ve şu çocukken de yazıyordum klişeleri bana çok saçma geliyor. İyi bi ailede doğdum. Okumayı çok iyi bilen bi annem ve babam vardı. Ve okumak için beni zorlayan bi insan olmadı hiç. Ama diyelim ki eve her hafta 2 hikaye alınıyorsa bana kimse bunlar bitecek demedi. Sadece baktım artık birikiyorlar ve bende dedim ki adam o kadar alıyor madem bende okuyayım. O şekilde gelişti yani. Açıkçası biyografi hususunda sana istediğini veremediğimin farkındayım ama böyle anlatmak istemememin sebebi şu. Bizim ülkedeki insanlar sevdiği şeyleri gördüğünde insanı tutarlar. Yaptığı işi sevip sevmediğini umursamazlar. Bi insan iyi bi futbolcudur ama onun sevmediği bi toprakta doğmuştur. O zaman ilgi duymaz ona. Bu şekilde saçma bir algıyı engelleme ihtimali varken elimde bende onu kullanıyorum.
2. Bu can sıkıcı spontane bölümden sonra asıl sorum yazarlık kariyerin hakkında olacak. Yeryüzünde neyi bulamadın da yeraltı edebiyatına yöneldin ? Seni böyle umursamaz ve asi yazmaya iten faktör ya da faktörler neler ?
Yeraltı edebiyatı bir algıdan dolayı öyle sanılıyor. O algı da şu ; Yeraltı edebiyatı kuralsızdır. Evet edebi kurallar dizininde yazılmaz fakat gene teşbih yapar, benzetme yapar ama bunu yaparken kullandığı dil önemli. Diğer türlerde birşey bulamadığım için Yeraltı Edebiyatı'nı tercih etmedim. Benim hayatımda, yaşantımda Yeraltı Edebiyatı ön plandaydı, daha etkiliydi. Yeraltı Edebiyatı 1933'te John Fante ile başladı. " Bir zamanlar birşey olmuş biri olabilirim. " dedi. Herkes Kafka'dan bahseder bu noktada işte sıradan insanın hayatını çok iyi anlatmıştır diye evet bi dönüm noktası olabilmiştir belki ama sıradan bir insanın hayatını bütünüyle gizlemeden anlatmayı başarabilen bir adam sayesinde ortaya çıktı Yeraltı Edebiyatı. Ve o yüzden bu kadar sert ve kuralsızdır. Zaten yeraltı dediğin şeyin tam olarak Türkçe çevirisi de yok direktmen Underground olarak geçtiği için bilmeyene mafya hikayesi gibi geliyor. Oysa ki bir uzaylının hayatı ile de yeraltı edebiyatı yapabilirsin bu yazarın kalitesine bağlı. İşte bu yüzden Yeraltı Edebiyatı. Çünkü o her algının dışında bir tür ve düşünülenden çok daha yorucu. Mesela herkes tecavüze uğrayan kızı yazabilir o duygusallığı yakalayabilir ama bi tek Yeraltı Edebiyatı'nda tecavüz eden adamı yazabilirsin. Yalnızca o, bu kadar sert olabilir sadece. Aslında bu şekilde insanları doğru şeyden nefret ettiriyorsun ve bir şeylere acımaktansa onun yanlış olduğunu görüp nefret etmen yeterli. İşte bunu sana Yeraltı Edebiyatı söyler. Umursadığım ya da kural tanıdığım şeyler var. Hayatımın her anında asi değilim. Bi yerde kendimi frenlemem gerek. Bencil değilim bu konuda yani asilik her zaman kafanın dikine gitmek değil he ama susmam da öyle pek susmayı beceren bi adam değilim. Yazarken de günlük hayatta da ...
3. Benim yaşlarımdayken edebi anlamda bi uğraşın ya da hayalin var mıydı ? Yani evet şu an küçüğüm fakat zamanı gelince yazdıklarımı yayınlayacağım diyor muydun ?
Hayır. Ama bir ilkokul öğretmenim vardı. Unisex bir isme sahipti. Muzaffer Hoca. Ve gördüğüm en iyi kadın öğretmenlerden biriydi. Üstelik babama söylemiş bu çocuk normal bir meslek yapmayacak diye. Ve ben senin yaşlarındayken sadece şundan emindim. Kabul etmiyorum hani şu an yaşadığınız şeyi kabul etmiyorum. Bu beni bir Fizik Öğretmeni de yapabilirdi bir Avukat da yapabilirdi. Gördüğüm şeyler içerisinde kabul etmediğim şeyler de olacaktı. Bir şeylerin normal olmadığını biliyordum. Ve bu beni bir şeye itecekti. Bu da yazmak oldu. Emin olduğum tek bir şey vardı. Doğup yaşayan ve ölen biri olmayacağım.
4. Günümüzde malesef yazar edasına giren Wattpad'te sex ve uyuşturucu üzerine hikayeler yazıp kendini yüceltme uğraşında olan birçok genç var. Ve açıkçası ben bu genç arkadaşların yazmayı değersizleştirdiğini düşünüyorum. Peki sen bu konu hakkında ne diyebilirsin sence yazar dediğimiz, edebiyatçı dediğimiz kişi nasıl olmalı ?
Şuna inanııyorum ben tamam evet herkes yazabilir ama herkes kitap çıkarmamalı. Orada bi duralım. Sonuçta öyle olunca ipini koparan kitap çıkarıyor. Bildiğim bir şeyler var. Mesela Wattpad gibi ortamlarda iyi yazan insanlarda olabilir. Fakat popülerlik yüzünden orada güzel yazan o adamı da göremiyorsun. Ha şahsen ben görmedim henüz ama belki de yeterince dikkatli bakmadığımdandır. İyi hikayeler yazıp sadece internette paylaşan arkadaşlarda tanıyorum. Görebildiğim güzel bir şey var. O da şu ; Bi yerlerde bazı gençler hala güzel işler için, iyi yazabilmek için uğraşıyor, çabalıyor. Bu yüzden bu sosyal platformları çok da eleştirme taraftarı değilim. Bu platformlara sıcak ve mantıklı bakmamamın sebebi de okuyucu kitlenin kalitesizliğinden kaynaklanıyor. Sonuç itibariyle okur dediğin kişinin kalitesini arttırmadığın sürece bu okuyucuları geliştirmediğin sürece çöp yazarlar üretirsiniz fakat insanlar bi yerde bir şekilde yaşamak zorundadırlar hadi bu şartlarda asi olun o zaman.
Şuna inanııyorum ben tamam evet herkes yazabilir ama herkes kitap çıkarmamalı. Orada bi duralım. Sonuçta öyle olunca ipini koparan kitap çıkarıyor. Bildiğim bir şeyler var. Mesela Wattpad gibi ortamlarda iyi yazan insanlarda olabilir. Fakat popülerlik yüzünden orada güzel yazan o adamı da göremiyorsun. Ha şahsen ben görmedim henüz ama belki de yeterince dikkatli bakmadığımdandır. İyi hikayeler yazıp sadece internette paylaşan arkadaşlarda tanıyorum. Görebildiğim güzel bir şey var. O da şu ; Bi yerlerde bazı gençler hala güzel işler için, iyi yazabilmek için uğraşıyor, çabalıyor. Bu yüzden bu sosyal platformları çok da eleştirme taraftarı değilim. Bu platformlara sıcak ve mantıklı bakmamamın sebebi de okuyucu kitlenin kalitesizliğinden kaynaklanıyor. Sonuç itibariyle okur dediğin kişinin kalitesini arttırmadığın sürece bu okuyucuları geliştirmediğin sürece çöp yazarlar üretirsiniz fakat insanlar bi yerde bir şekilde yaşamak zorundadırlar hadi bu şartlarda asi olun o zaman.
5. Kadıköy'den Galata'ya, Karaköy'den Taksim'e , Beyoğlu'ndan Beşiktaş'a ; İstanbul nasıl bir yer ? İnsanlarını tanımlaman gerekse neler söylersin ?
İstanbul'da yaşayan gezmiyor ama gelen geziyor. Aslında çok komplike bi yer olduğunu düşünmüyorum. Her şehirde rastlayabileceğimiz insanlar var. Yalnızca romantizm adına edebiyat adına yazan insanların şehrin içine sıçtığını düşünüyorum. Ben kaosu severim ve kaostan beslenen bir insanım. Bu yüzden burdaki kaos beni tatmin ediyor. Fakat hala multikültürel bi yer olamadı. Yani henüz o seviyeye ulaşmış değiliz. Ama İstanbul'u tanımlamak için tek bi kelime arayışına giremem. Ki bu benim yeteneksizliğimden ya da şehrin büyüklüğünden kaynaklanan birşey değil. İstanbul'un böyle bi tanıma gerek duymadığını düşünüyorum. Yeterince yapıldığını da biliyorum. Bu şehri çok sevmek de mantıksız nefret etmek de. Burdayım ve mutlu muyum ona bakıyorum. Ve burda olmayı seviyorum. Şikayet de etmedim İstanbul'dan çok hayranı da olmadım yani. Bu denli büyütmeye gerek yok aslında, bu kadar :)
6. Günlük olmazsa olmaz rutinin nedir ? Kendine rol model olarak seçtiğin biri var mı ? Varsa kim ve neden ?
Yok. Sadece gitarı tıngırdatmayı seviyorum birazcık. O da olmazsa olmaz rutinim değil. Öyle canım sıkılınca amfiyi çalıştırırım ve bir şeyler çalarım. Deşarj olurum. Ama müzik dinleyemeden kapattığım gün sayısı çok çok azdır herhalde. Her gün 5 dk bile olsa kulaklığımı takıp müzik dinlerim. Ama planım olmadı hiç. Mesela işte her pazar şunu yapıcam bugün bu yapılacak falan demedim hiç. Denk geldiyse oldu. Bu yazarlık anlamında da böyleydi yani oturmam gerektiğini bilmem yeterliydi. Bir şekilde yazıyordum. Onun için hiç özel bi vakit ayırmadım ya da plan yapmadım.
Çok fazla insan var rol model olarak. Tek bi insanı almadım hiç bir zaman. Rol model olarak bir kişiyi almaktansa bir özelliğini aldığım birsürü kişi oldu. Mesela annem, babam, çocukluk arkadaşım Can gibi. Ama yazar olarak kimler var dersen yazma anlamında yaptığı işlere hayran olduğum insanlar var. Hakan Günday kesinlikle son 20 yılda Avrupa'nın en iyi yazarıdır. Alper Canıgüz onu da çok seviyorum. Çok kaliteli bir yazardır. Özellikle Oğullar ve Rencide Ruhlar kitabı. Üstelik okurken adamın cümlelerine odaklanırsınız sadece. Başka yaşanan ne varsa işte mesela karakterin yaşını unutarak olayı anlatmak bunların hepsi bi yazar ustalığıdır. Alper Canıgüz de bunu çok iyi yapıyor. Yabancılardan da John Fante ile görüşmek ve konuşmak isterdim. Onun beraberinde Charles Bukowski olsun Chuck Palahniuk olsun bi masada oturup muhabbet etmeyi arzuladığım insanlar. Yani kısaca hemen toparlamak gerekirse yazma anlamında hayranlık duyduğum gerçekten iyi yazan 5 yazar var. Onlar da Hakan Günday, Alper Canıgüz, John Fante, Charles Bukowski ve Chuck Palahniuk.
6. Günlük olmazsa olmaz rutinin nedir ? Kendine rol model olarak seçtiğin biri var mı ? Varsa kim ve neden ?
Yok. Sadece gitarı tıngırdatmayı seviyorum birazcık. O da olmazsa olmaz rutinim değil. Öyle canım sıkılınca amfiyi çalıştırırım ve bir şeyler çalarım. Deşarj olurum. Ama müzik dinleyemeden kapattığım gün sayısı çok çok azdır herhalde. Her gün 5 dk bile olsa kulaklığımı takıp müzik dinlerim. Ama planım olmadı hiç. Mesela işte her pazar şunu yapıcam bugün bu yapılacak falan demedim hiç. Denk geldiyse oldu. Bu yazarlık anlamında da böyleydi yani oturmam gerektiğini bilmem yeterliydi. Bir şekilde yazıyordum. Onun için hiç özel bi vakit ayırmadım ya da plan yapmadım.
Çok fazla insan var rol model olarak. Tek bi insanı almadım hiç bir zaman. Rol model olarak bir kişiyi almaktansa bir özelliğini aldığım birsürü kişi oldu. Mesela annem, babam, çocukluk arkadaşım Can gibi. Ama yazar olarak kimler var dersen yazma anlamında yaptığı işlere hayran olduğum insanlar var. Hakan Günday kesinlikle son 20 yılda Avrupa'nın en iyi yazarıdır. Alper Canıgüz onu da çok seviyorum. Çok kaliteli bir yazardır. Özellikle Oğullar ve Rencide Ruhlar kitabı. Üstelik okurken adamın cümlelerine odaklanırsınız sadece. Başka yaşanan ne varsa işte mesela karakterin yaşını unutarak olayı anlatmak bunların hepsi bi yazar ustalığıdır. Alper Canıgüz de bunu çok iyi yapıyor. Yabancılardan da John Fante ile görüşmek ve konuşmak isterdim. Onun beraberinde Charles Bukowski olsun Chuck Palahniuk olsun bi masada oturup muhabbet etmeyi arzuladığım insanlar. Yani kısaca hemen toparlamak gerekirse yazma anlamında hayranlık duyduğum gerçekten iyi yazan 5 yazar var. Onlar da Hakan Günday, Alper Canıgüz, John Fante, Charles Bukowski ve Chuck Palahniuk.
7. Ben WhatsApp'ta tarafıma gelen her mesajın üstüne tıklıyorum, tıklamadan rahat edemiyorum. Onun dışında kapı kolu vb. bir şeyin tamamını tutup kavramam lazım yoksa o içimde bir ukte kalıyor. Senin de böyle alışılmışın dışında takıntıların var mı ?
Yok. Yani varsa da ben dikkat etmedim, bilmiyorum. Çok emin değilim ama benle zaman geçiren insanlara sormak daha iyi olabilir bunu mesela şu bardak neden böyle duruyor diye hayıflanıyor olabilirim. Sadece şunu biliyorum. Çok stresli, sinirli olduğum anlarda özellikle de son dönemlerde attığım adımları saydığımı fark ettim. Belki bu takıntıya girebilir. Ama günlük hayatta varsa böyle hep yaptığım birşey gerçekten de farkında değilim.
Yok. Yani varsa da ben dikkat etmedim, bilmiyorum. Çok emin değilim ama benle zaman geçiren insanlara sormak daha iyi olabilir bunu mesela şu bardak neden böyle duruyor diye hayıflanıyor olabilirim. Sadece şunu biliyorum. Çok stresli, sinirli olduğum anlarda özellikle de son dönemlerde attığım adımları saydığımı fark ettim. Belki bu takıntıya girebilir. Ama günlük hayatta varsa böyle hep yaptığım birşey gerçekten de farkında değilim.
8. En son hangi filmi izledin , hangi kitabı okudun ve sana ne kattı ya da senden ne götürdü ?
En son hangi kitabı okudun sorusuna şöyle cevap vereyim. Bir kitap yerine bir yazar bitirmeyi yeğliyorum. Yani başladığımda o yazarı tamamen bitiriyorum. En son okuduğum kitapta Chuck Palahniuk'un serisini bitirmem gerekiyordu. Ve son bi kitabı kalmıştı. O da Ölüm Pornosu. Gerçekten çok sert bi kitaptır. Özellikle porno sektörüne güzel ve hayli sert bir eleştiridir. +18'dir. Hani bu röportajı okuyan bi aile olursa çocuğuna 18 yaşından sonra tavsiye edebilir.
En son izlediğim filmde Kelebekler. Gidip sinemada izledim. Tolga Karaçelik'in iyi bir filmi olduğunu düşünüyorum. Baya da sevdim filmi ve Tolga Karaçelik'in daha fazla başarılı iş yapmadan ölmeyeceğini düşünüyorum. Ayrıca güzel bir absürtlük vardı. Astronot kıyafetiyle tabut taşıma sahnesi aslında her ne kadar komedi olarak gözükse de alt metinde bir hüzün söz konusuydu. Burdan o inceliği düşündüğü için de tebrik ediyorum kendisini.
10. Henüz genç sayılabilecek bir yaştasın. İki adet kitabın çıktı. Okuyucu kitle kitapların içerisinde şaşkınlıkla sürüklendi ve yapıcı eleştiriler , olumlu yorumlar geliyor diye düşünüyorum. Pekala bundan sonraki planın ne neler yapmayı düşünüyorsun ? Böyle yazmaya devam edip yeni kitaplarla karşımıza çıkacak mısın yoksa değişik işlerde de seni görebilecek miyiz ?
Güzel, iyi soru. Bende bilmiyorum başka projelerde beni görecek misiniz ama aslında ikinci kitabı yazarken beşinci kitabın karakterine, konusuna kadar herşey hazırdı. Bundan sonra yazacağım roman da bi üçleme olacak. Bir iki üç şeklinde olacak. Üçüncü kitap önümüzdeki Ocak çıkar diye düşünüyorum. Henüz yazabiliyorken çok bekletmenin bi anlamı da yok aslında. Üretebiliyorken ve yazabiliyorken ilerlemek istiyorum. Çünkü birgün gelecek ve durmak zorunda kalıcam istesem de istemesem de. Herkes yaşar ve birçoğu görmez. Basit şeyleri anlatma uğraşındayım. E gerçekte biraz can sıkıcı bunu biliyoruz. Fakat ben Yeraltı Edebiyatı'ndan , Rock'n Roll'dan şaşmadan bu çizgide romanlar yazmaya devam edeceğim.
Mazhar Furkan Torun ;
Seni çok iyi tanımıyorum sadece yazıştığımız mailler ve burda yaptığımız sohbet ile biliyorum seni. Bu yüzden hakkında ki izlenimim doğru olmayabilir. Ama şunu söyleyeyim 16 yaşında bir lise öğrencisinin röportaj yapma işiyle uğraşıyor olması mutlu etti beni. Çünkü senin döneminde herşeyde kafasının dikine giden birçok insan var. Onlardan ayrıldığını kendini onlardan ayrı tuttuğunu bilmekte güzel. Hani bu işlerle uğraştığını bilmek, böyle genç biriyle konuşmak güzel. Birazcık daha umut vaat edici en azından. Ayrıca içerisinde bulunduğun çaba çok iyi. Röportaj çok zor bir iştir. Sen bunu günümüzdeki magazin olayından da sıyırıp kişiye özel bi hale getiriyorsun bu daha da zor bence. Dediğim gibi kişiliğin ve karakterin hakkında birşey söyleyemem ama böyle bir şeyle uğraşmandan senin adına ben gurur duyuyorum. Bu arada isteklerine göre yönelmen yaşına göre çok olgunca bir hareket. Öncesinde bunun için tebrik ediyorum. Ayrıca sorularında çok güel. Onlar içinde bir tebriği hak ediyorsun. Ki ben bi lise öğrencisi ile konuşmadım. Bir üniversite öğrencisi ile konuştum, söyleşi yaptım. O yüzden yaptığın işinde henüz başındasın. Ve bu meşakkatli bi yol umarım bırakmadan içindeki bu enerjiyle hep devam edersin.
En son hangi kitabı okudun sorusuna şöyle cevap vereyim. Bir kitap yerine bir yazar bitirmeyi yeğliyorum. Yani başladığımda o yazarı tamamen bitiriyorum. En son okuduğum kitapta Chuck Palahniuk'un serisini bitirmem gerekiyordu. Ve son bi kitabı kalmıştı. O da Ölüm Pornosu. Gerçekten çok sert bi kitaptır. Özellikle porno sektörüne güzel ve hayli sert bir eleştiridir. +18'dir. Hani bu röportajı okuyan bi aile olursa çocuğuna 18 yaşından sonra tavsiye edebilir.
En son izlediğim filmde Kelebekler. Gidip sinemada izledim. Tolga Karaçelik'in iyi bir filmi olduğunu düşünüyorum. Baya da sevdim filmi ve Tolga Karaçelik'in daha fazla başarılı iş yapmadan ölmeyeceğini düşünüyorum. Ayrıca güzel bir absürtlük vardı. Astronot kıyafetiyle tabut taşıma sahnesi aslında her ne kadar komedi olarak gözükse de alt metinde bir hüzün söz konusuydu. Burdan o inceliği düşündüğü için de tebrik ediyorum kendisini.
9. Paraya ne kadar değer verirsin ? Sence para olmadan mutluluk olur mu ? Para herşey mi ?
Benim için para herşey değil ama birşey. Bir şeyi yapabilmek için gerekli olan araçlardan biri. Evet para yerine dost biriktirdim doğru bi söz ama bazen bi projeyi gerçekleştirmek için ortaya para da koyman gerekiyor. Ve yapmak istediğim bir iş varsa, bu iş eşimle dostumla olmuyorsa ayrıca meblağ da belliyse orda paraya değer veririm. Para ile saadet olur mu sorusuna da şöyle diyebilirim. Saadet eğer on dilimlik bir pasta ise bu pastanın iki dilimi paradır.
Benim için para herşey değil ama birşey. Bir şeyi yapabilmek için gerekli olan araçlardan biri. Evet para yerine dost biriktirdim doğru bi söz ama bazen bi projeyi gerçekleştirmek için ortaya para da koyman gerekiyor. Ve yapmak istediğim bir iş varsa, bu iş eşimle dostumla olmuyorsa ayrıca meblağ da belliyse orda paraya değer veririm. Para ile saadet olur mu sorusuna da şöyle diyebilirim. Saadet eğer on dilimlik bir pasta ise bu pastanın iki dilimi paradır.
10. Henüz genç sayılabilecek bir yaştasın. İki adet kitabın çıktı. Okuyucu kitle kitapların içerisinde şaşkınlıkla sürüklendi ve yapıcı eleştiriler , olumlu yorumlar geliyor diye düşünüyorum. Pekala bundan sonraki planın ne neler yapmayı düşünüyorsun ? Böyle yazmaya devam edip yeni kitaplarla karşımıza çıkacak mısın yoksa değişik işlerde de seni görebilecek miyiz ?
Güzel, iyi soru. Bende bilmiyorum başka projelerde beni görecek misiniz ama aslında ikinci kitabı yazarken beşinci kitabın karakterine, konusuna kadar herşey hazırdı. Bundan sonra yazacağım roman da bi üçleme olacak. Bir iki üç şeklinde olacak. Üçüncü kitap önümüzdeki Ocak çıkar diye düşünüyorum. Henüz yazabiliyorken çok bekletmenin bi anlamı da yok aslında. Üretebiliyorken ve yazabiliyorken ilerlemek istiyorum. Çünkü birgün gelecek ve durmak zorunda kalıcam istesem de istemesem de. Herkes yaşar ve birçoğu görmez. Basit şeyleri anlatma uğraşındayım. E gerçekte biraz can sıkıcı bunu biliyoruz. Fakat ben Yeraltı Edebiyatı'ndan , Rock'n Roll'dan şaşmadan bu çizgide romanlar yazmaya devam edeceğim.
Mazhar Furkan Torun ;
Seni çok iyi tanımıyorum sadece yazıştığımız mailler ve burda yaptığımız sohbet ile biliyorum seni. Bu yüzden hakkında ki izlenimim doğru olmayabilir. Ama şunu söyleyeyim 16 yaşında bir lise öğrencisinin röportaj yapma işiyle uğraşıyor olması mutlu etti beni. Çünkü senin döneminde herşeyde kafasının dikine giden birçok insan var. Onlardan ayrıldığını kendini onlardan ayrı tuttuğunu bilmekte güzel. Hani bu işlerle uğraştığını bilmek, böyle genç biriyle konuşmak güzel. Birazcık daha umut vaat edici en azından. Ayrıca içerisinde bulunduğun çaba çok iyi. Röportaj çok zor bir iştir. Sen bunu günümüzdeki magazin olayından da sıyırıp kişiye özel bi hale getiriyorsun bu daha da zor bence. Dediğim gibi kişiliğin ve karakterin hakkında birşey söyleyemem ama böyle bir şeyle uğraşmandan senin adına ben gurur duyuyorum. Bu arada isteklerine göre yönelmen yaşına göre çok olgunca bir hareket. Öncesinde bunun için tebrik ediyorum. Ayrıca sorularında çok güel. Onlar içinde bir tebriği hak ediyorsun. Ki ben bi lise öğrencisi ile konuşmadım. Bir üniversite öğrencisi ile konuştum, söyleşi yaptım. O yüzden yaptığın işinde henüz başındasın. Ve bu meşakkatli bi yol umarım bırakmadan içindeki bu enerjiyle hep devam edersin.
Devam Edecek ...
Yorumlar
Yorum Gönder