Sedef ağlamaklı oldu, rimeli akıp da yüzü mahvolmasın diye gözyaşlarını büyük bir çabayla tutup:
- Şefkat istiyorum Türkan, güven istiyorum mesela. Seninle gurur duyuyorum denilsin bana istiyorum, ama bunu annem babam desin istiyorum. Ben annemle 6 yıldır küsüm, hep kavga ederdik biz. Benim gençlik zamanımda liseye giderken hep tartışırdı benimle. En ufak şeyden büyük kavgalar çıkardı. Günlerce suratıma bile bakmazdı. Beni bi kere bile öpmedi, sarılmadı, koynuna alıp sıkıca sarmalamadı. Oysa ki ben buna köpek gibi muhtaçtım. Bi gün gelip halimi hatrımı sormadı. Nasılsın, iyi misin demedi. Keza babam da annemden çok farklı sayılmazdı. Sadece harçlık verir, sınavlarımı sorardı. Onun için Sedef ders çalışmaktan başka bi b*ka yaramayan bi embesildi çünkü. Ben onlara hasret kaldım. Ne zaman annesi ve babası ile birlikte gezen, gülen birilerini görsem hep bi hüzün çöktü içime, hep gıpta etmekle kaldım. Onların sevgisi ve merhameti benim içimde hep bi ukte olarak kaldı.
Türkan olayın bu denli yaralayıcı olacağını tahmin edememişti. Öyle ki dalgınlıktan içtiği sigaranın dumanı gözlerini yakmış ve gözlerini ovuştururken Sedef:
- Türkan sen beni dinliyor musun? demişti. Türkan:
- Evet ta tabi tabi ki dinliyorum.
- Ee bende durumlar böyle, sen anlat bakalım sende durumlar ne?
- Ben, ben çok takıntılıyım. Olayların etkisinden çıkamam. Bazen öyle olur ki, bir arabanın farlarına kilitlenip kalmış bi sincap gibi takılı kalırım hadiselere. Kırgınlıklarım fazladır hem de çok fazla. Acılarımın hepsine suyun dibine ağır ağır çöken taşlar gözüyle bakarım. Çünkü hep darbeyi yiyen taraf ben olurum ve hep bedelini en ağır biçimde öderim. Onun dışında pek bi numarası yok yaşantımın. Standart yani.
Küllüğün taşmış ve perdenin kararmış olması gecenin burda son bulması gerektiğine işaretti. Sedef yayları gevşemiş çekyatı açıp, çarşafı gelişi güzel serdi. 'Burda yatabilirsin, sabah kahvaltıdan sonra çıkarız.' dedi. Türkan onaylar bi bakışla çekyata geçti. Sedef uyumak üzere odasına yol aldı. Lakin Türkan'ın gözüne uyku girmiyordu.Yeni bi yere gelmesi ve burda yaşayacakları hakkında uzun uzun düşünüyor, yapacaklarını lacivert ajandasına ilmek ilmek işliyordu. O sırada üstten açık olan pencereden bi rüzgar vurdu ve kitaplıktan sararmış bi kağıt düştü. Türkan yattığı yerden kalktı ve kağıdı eline aldı. Kağıtta çirkin olmasına rağmen okunacak düzeyde bi yazı fontu ile Tezer Özlü'nün şu sözleri vardı:
- Şefkat istiyorum Türkan, güven istiyorum mesela. Seninle gurur duyuyorum denilsin bana istiyorum, ama bunu annem babam desin istiyorum. Ben annemle 6 yıldır küsüm, hep kavga ederdik biz. Benim gençlik zamanımda liseye giderken hep tartışırdı benimle. En ufak şeyden büyük kavgalar çıkardı. Günlerce suratıma bile bakmazdı. Beni bi kere bile öpmedi, sarılmadı, koynuna alıp sıkıca sarmalamadı. Oysa ki ben buna köpek gibi muhtaçtım. Bi gün gelip halimi hatrımı sormadı. Nasılsın, iyi misin demedi. Keza babam da annemden çok farklı sayılmazdı. Sadece harçlık verir, sınavlarımı sorardı. Onun için Sedef ders çalışmaktan başka bi b*ka yaramayan bi embesildi çünkü. Ben onlara hasret kaldım. Ne zaman annesi ve babası ile birlikte gezen, gülen birilerini görsem hep bi hüzün çöktü içime, hep gıpta etmekle kaldım. Onların sevgisi ve merhameti benim içimde hep bi ukte olarak kaldı.
Türkan olayın bu denli yaralayıcı olacağını tahmin edememişti. Öyle ki dalgınlıktan içtiği sigaranın dumanı gözlerini yakmış ve gözlerini ovuştururken Sedef:
- Türkan sen beni dinliyor musun? demişti. Türkan:
- Evet ta tabi tabi ki dinliyorum.
- Ee bende durumlar böyle, sen anlat bakalım sende durumlar ne?
- Ben, ben çok takıntılıyım. Olayların etkisinden çıkamam. Bazen öyle olur ki, bir arabanın farlarına kilitlenip kalmış bi sincap gibi takılı kalırım hadiselere. Kırgınlıklarım fazladır hem de çok fazla. Acılarımın hepsine suyun dibine ağır ağır çöken taşlar gözüyle bakarım. Çünkü hep darbeyi yiyen taraf ben olurum ve hep bedelini en ağır biçimde öderim. Onun dışında pek bi numarası yok yaşantımın. Standart yani.
Küllüğün taşmış ve perdenin kararmış olması gecenin burda son bulması gerektiğine işaretti. Sedef yayları gevşemiş çekyatı açıp, çarşafı gelişi güzel serdi. 'Burda yatabilirsin, sabah kahvaltıdan sonra çıkarız.' dedi. Türkan onaylar bi bakışla çekyata geçti. Sedef uyumak üzere odasına yol aldı. Lakin Türkan'ın gözüne uyku girmiyordu.Yeni bi yere gelmesi ve burda yaşayacakları hakkında uzun uzun düşünüyor, yapacaklarını lacivert ajandasına ilmek ilmek işliyordu. O sırada üstten açık olan pencereden bi rüzgar vurdu ve kitaplıktan sararmış bi kağıt düştü. Türkan yattığı yerden kalktı ve kağıdı eline aldı. Kağıtta çirkin olmasına rağmen okunacak düzeyde bi yazı fontu ile Tezer Özlü'nün şu sözleri vardı:
Devam Edecek ...
Editör : İrem Türelik
Yorumlar
Yorum Gönder