Yi Gecele.
Bugün olay bir başka. Deli var, Avcı var, Çömez var. Biliyor musun Sayın Okur 'İnkar, yiğidin kalesidir.' demişler. Peki ya sence bıçakla genç bir kızın kolunu kesen bir adam için geçerli midir bu? Yani bunu inkar etmeye cesaret edebilir mi? Ayrıca edemezse nolur ki? İnfilak mı eder sanki bu diyardan?
"Yeni bir şeylerin görüneceği aralıklar mutlaka vardır." sözünden ilham alınarak hazırlanıp 3 Aralık 2010 tarihinde vizyonda Fida Film Prodüksiyon imzası ile boy gösteren bir Gerilim/Drama filmi olan Av Mevsimi ile karşınızdayım. Uğraştıkları bir cinayetten ötürü hayatları darma duman olan üç cinayet dedektifini konu alan film Türk Sineması'nın kalitesi tahayyül edilemeyen nadide eserlerinden.
Yavuz Turgul'un yazıp yönettiği, Murat Akdilek ve Jeffi Medina'nın ise yapımcılığını üstlendiği film 10 üzerinden 7.5 dolaylarında bir IMDb puanı ile Türk beyaz perdesinin gurur belirteçlerinden. Yönetmen koltuğunda Turgul'a Ahmet Katıksız Yar. Yönetmen rolu ile destek çıkıyor. Ayrıca Sanat Yönetmeni Sırma Bradley ve Görüntü Yönetmeni Uğur İçbak'ın filme katkıları da azımsanacak gibi değil. Niko'nun kurguladığı filmin müzik mimarı ise Tamer Çıray. Mevzunun ince işçilik kısmına girince eller ayaklar titriyor. Kadro öylesine has oyunculardan oluşmuş ki verilmek istenen her neyse 'şappadanak' alıyorsun.
Şener Şen, Cem Yılmaz, Çetin Tekindor, Okan Yalabık, Melisa Sözen, Rıza Kocaoğlu, Mahir İpek ve Serkan Keskin gibi baştan aşağı buram buram yetenek kokan bu kişilerin yanı sıra Engin Hepileri, Cahit Gök, Murat Serezli, Mustafa Avkıran ve Bartu Küçükçağlayan'da bu muazzam kadroda kendisine yer bulanlardan.
Mehmet Güreli ve Can Yılmaz'ın konuk oyuncu olarak yer aldığı film bataklıkta bulunan bir el ve devamında süregelen olayları gözler önüne seriyor. İtiraf etmeliyim ki bu zamana dek izlediğim en sahici Gerilim/Drama filmiydi.
Bir kere film zaten bir suça göre ilerliyor. Yani izleyici olarak ne düşünürsen düşün saniyesinde yanılabilirsin. Ayrıca zaman bakımından da hayli uzun ve dolgun bir eser. Böylelikle izleyici her geçen süre zarfında olaylar arası bağlantıyı kurmakta zorlanıp bunu kendine dert ediyor. Dolayısıyla kendini istemsizce ekibin içinde cinayet için koşturan biri olarak buluyor. İzleyicisini bu ruh halinin içine sokan film ise ne kadar başarılı ve kaliteli olduğunu da kanıtlamış oluyor.
Katilin arandığı bir film izliyorsanız aşağı yukarı bilirsiniz ki katilin bulunmasında detaylar önemlidir. Kesik elin parmağında bulunan deri parçalarından, çamura geçen bot izine kadar her şey incelenir. Ama benim dikkatimi daha çok yazılı detaylar çekti. Mesela ilk sahnede Avcı teşkilata girmeye çalışan çömezlerle cinayetin çözümü hakkında konuşuyor. Ve onlara suçun tahlili adına bakış açısına ilişkin bir şeyler anlatıyordu. Avcı o sıra bir tahtanın önündeydi. Çömezler ise karşısına dizilmişti. Benim gözüme çarpan şey ise Avcı'nın - gerçek adı ile ekibin amiri olan Ferman'ın - önünde durduğu tahtada yazanlardan biriydi. 'Cinayet Üzerine' diye bir başlık atılmıştı. Bu başlığı üç kıvrım takip etti. Kıvrımlar birer birer Aşk, Sarhoşluk ve Para kelimelerinde son buldu. Bunu şöyle yorumlayabilirim:
- "Zamanlardan birinde çok paran olabilir. Maddiyatın nirvanası sen olabilirsin. Yaşadığın yerde hüküm sürüyor da olabilirsin. Üstüne üstlük seni seven birine sahip olabilirsin. Seni gerçekten seven birine. Yani bu demektir ki aşk bile gülebilir yüzüne. Ve etrafın sana istese de istemese de saygı duyan, itaat eden insanlar ile dolar. Başarı, kariyer, zenginlik ve dahası içinde yüzerken zevkten sarhoş olursun. Ve artık daha iyi, daha mutlu, daha güçlü olman için senin başarıların, senin kazançların, senin tutkuların seni tatmin etmez. Sen birilerinin kaybetmesini de istersin, bazılarının saf dışı kalmasını istersin, kimilerinin canlarını almayı istersin. Çünkü artık eskisi kadar kolay mutlu olamazsın. Ve bu da seni cinayete sürükler."
Karakterlere değinmekte fayda var. Ekibin lideri Avcı. Asıl adı Ferman. Teşkilatın en eskilerinden. Eşi haftada 3 gün diyalize uğruyor. Standart bir hayatı varmış gibi gözüküyor. Bir şeyler düşünürken ahşap zımparaladığını gördüm. Geldik İdris'e. Lakabı Deli. Babası ölünce Avcı onu teşkilata sokup yanına alıyor. Ve yıllarca cinayet masasında çalışıyorlar. Asiye var. Deli'nin sevdiği. Evlenip boşanmışlar. Ortada 2 çocuk var. Efecan ve Pelinsu. Asiye ve Deli sürekli kavga eden, tartışan, har gür bağıran ve asla anlaşamayan bir çift. Çocuklar İdris'in annesi Cevriye ile kalıyor. Ve ekibin en tazeciği Hasan. Adam ihtiyacı olduğunda çömezlerin arasından çektiler onu. Artık Deli ve Avcı ile çalışıyordu. Antropoloji okumuş Hasan. Hatta bu konuda 'Türkiye'de Neden Seri Katil Yok?' sorusuna cevaben antropoloji ile alakadar bir tez bile yazıyor. Lakabı da Çömez. Sevdiği var Çömez'in. Yasemin diye. İlişki güzel gözüküyor. Sıra Battal'da. Battal Çolakzade. Her şeyin başı. Para babası. Çolakzade Holding'in sahibi av meraklısı bi herif. Doğrusu Battal'ı başta uçkuruna düşkün bir p*ç sanmıştım. Mevzu sonradan anlaşıldı. Niyeti gene b*ktan ama bu sefer uçkurla alakası yok. Ömer'de sıra. Asit Ömer. Narkotik'te aranan isim. Barların torbacısı. Kesik elin canlıyken manitası olduğu için kim vurduya giden garibi. Sonra Kamuran var işte. Barmen. Gay Barmen. Asit'i ve kesik elin sahibini anlatan ilk kişi. Ve Pamuk. Pamuk Seyhan. Kesik elin sahibi. Henüz 16 yaşında, hayatının baharında gencecik bir kız. Hayaller kuran, masallar yazan, hayalet olup kaybolan bir kız. Hayatını yoktan yere kaybeden bir kız.
Herkesten, her daim ve her şekilde şüphe duyulması gerektiğini öğretti onlara Ferman. Hep kuşkuyla yaklaşmaları gerektiğini aşıladı. Çünkü ancak böyle bulabilirlerdi suçluyu. Ama bu sefer bir şeyler ters gidiyordu. Ya da fazla yavaş ilerliyordu. 'Ulan bi el bulduk hayatımız ne hale geldi?' diye boşuna söylememişti İdris.
Her İzlence bölümünde olduğu gibi bu seferde filmde zurnanın bana göre zart dediği yeri açıklıyorum. Ki bu hususta yalnız olmadığımdan eminim. Ve o da Mustafa Abi'nin emekliliğinin şerefine o muhteşem sahne. Deli'nin Hayde'yi söylemesi, oynayan insanlar, tahta ve metal kaşıklarla kurulan doğal orkestra, harbiden gülen gözler ve dahası işte. Böyle filmin tüm gergin anlarını silip attı yeminle. Musmutlu oluverdim o kısımda.
Ve şunu da söylemek istiyorum ki izlemeyenler için spoiler vermemek adına kendimi ilk kez bu kadar sıkıyorum. Baya bildiğin kerpetenle seçiyorum kelimelerimi. Ama bu Asiye'yi öldürmeye giden İdris'in Asiye ile o gece orada birlikte olduğunu, Asit'in Pamuk'un ağabeyi Vakkas tarafından öldürüldüğünü, Pamuk'un kesilmiş elini çıplak elle tuttuğu için film boyu yer aldığı her kadrajda elini koklayıp kendinden tiksinen Çömez'in duyduğu pişmanlığı ve İdris'in ölümü gerçeğini değiştirmez. Huh! Rahatladım be. Peki bunlarla bitti mi? Yok vallahi bitmedi. Öyle muazzör bir film ki anlat anlat bitmiyor.
Yeni bir şeyler görmek için bakış açınızı değiştirin demişti Avcı. İdris'te ölmeden önce bu hareketi yapmıştı. Sonrası mı? Sonrası belli değil mi zaten? Esrarengiz perde aralanır, tüm düğümler çözülür ve Av Mevsimi biter.
A bu arada unutmadan İdris ve Hasan meyhanede sohbet ederken İdris (Deli) 'Güzel Avrat Otu' diye bir şeyden bahsediyor. Detayına girmeyeceğim. Ama bi etkileşim istiyorum burda. Güzel Avrat Otu'na bi bakının sonrasında hemen aşağıda yorumlarda buluşalım emi.
Ayrıca Sevgili Okur;
Sence Avcı neden her şüphelinin bileğini açıp baktı? Yorumlarda doğru cevabı verene çay ısmarlıyorum. Hadi bakalım.
Yazıyı bitirirken güzel bitirmek lazım ama değil mi? Nasıl yapalım o halde? A dur buldum galiba. Son cümle, şu Deli'nin dinlerken votka şişesini bitirdiği şarkının bi sözü olsun.
"Kendime hayrım yoktur.
Benden adam olmaz."
Bugün olay bir başka. Deli var, Avcı var, Çömez var. Biliyor musun Sayın Okur 'İnkar, yiğidin kalesidir.' demişler. Peki ya sence bıçakla genç bir kızın kolunu kesen bir adam için geçerli midir bu? Yani bunu inkar etmeye cesaret edebilir mi? Ayrıca edemezse nolur ki? İnfilak mı eder sanki bu diyardan?
"Yeni bir şeylerin görüneceği aralıklar mutlaka vardır." sözünden ilham alınarak hazırlanıp 3 Aralık 2010 tarihinde vizyonda Fida Film Prodüksiyon imzası ile boy gösteren bir Gerilim/Drama filmi olan Av Mevsimi ile karşınızdayım. Uğraştıkları bir cinayetten ötürü hayatları darma duman olan üç cinayet dedektifini konu alan film Türk Sineması'nın kalitesi tahayyül edilemeyen nadide eserlerinden.
Yavuz Turgul'un yazıp yönettiği, Murat Akdilek ve Jeffi Medina'nın ise yapımcılığını üstlendiği film 10 üzerinden 7.5 dolaylarında bir IMDb puanı ile Türk beyaz perdesinin gurur belirteçlerinden. Yönetmen koltuğunda Turgul'a Ahmet Katıksız Yar. Yönetmen rolu ile destek çıkıyor. Ayrıca Sanat Yönetmeni Sırma Bradley ve Görüntü Yönetmeni Uğur İçbak'ın filme katkıları da azımsanacak gibi değil. Niko'nun kurguladığı filmin müzik mimarı ise Tamer Çıray. Mevzunun ince işçilik kısmına girince eller ayaklar titriyor. Kadro öylesine has oyunculardan oluşmuş ki verilmek istenen her neyse 'şappadanak' alıyorsun.
Şener Şen, Cem Yılmaz, Çetin Tekindor, Okan Yalabık, Melisa Sözen, Rıza Kocaoğlu, Mahir İpek ve Serkan Keskin gibi baştan aşağı buram buram yetenek kokan bu kişilerin yanı sıra Engin Hepileri, Cahit Gök, Murat Serezli, Mustafa Avkıran ve Bartu Küçükçağlayan'da bu muazzam kadroda kendisine yer bulanlardan.
Mehmet Güreli ve Can Yılmaz'ın konuk oyuncu olarak yer aldığı film bataklıkta bulunan bir el ve devamında süregelen olayları gözler önüne seriyor. İtiraf etmeliyim ki bu zamana dek izlediğim en sahici Gerilim/Drama filmiydi.
Bir kere film zaten bir suça göre ilerliyor. Yani izleyici olarak ne düşünürsen düşün saniyesinde yanılabilirsin. Ayrıca zaman bakımından da hayli uzun ve dolgun bir eser. Böylelikle izleyici her geçen süre zarfında olaylar arası bağlantıyı kurmakta zorlanıp bunu kendine dert ediyor. Dolayısıyla kendini istemsizce ekibin içinde cinayet için koşturan biri olarak buluyor. İzleyicisini bu ruh halinin içine sokan film ise ne kadar başarılı ve kaliteli olduğunu da kanıtlamış oluyor.
Katilin arandığı bir film izliyorsanız aşağı yukarı bilirsiniz ki katilin bulunmasında detaylar önemlidir. Kesik elin parmağında bulunan deri parçalarından, çamura geçen bot izine kadar her şey incelenir. Ama benim dikkatimi daha çok yazılı detaylar çekti. Mesela ilk sahnede Avcı teşkilata girmeye çalışan çömezlerle cinayetin çözümü hakkında konuşuyor. Ve onlara suçun tahlili adına bakış açısına ilişkin bir şeyler anlatıyordu. Avcı o sıra bir tahtanın önündeydi. Çömezler ise karşısına dizilmişti. Benim gözüme çarpan şey ise Avcı'nın - gerçek adı ile ekibin amiri olan Ferman'ın - önünde durduğu tahtada yazanlardan biriydi. 'Cinayet Üzerine' diye bir başlık atılmıştı. Bu başlığı üç kıvrım takip etti. Kıvrımlar birer birer Aşk, Sarhoşluk ve Para kelimelerinde son buldu. Bunu şöyle yorumlayabilirim:
- "Zamanlardan birinde çok paran olabilir. Maddiyatın nirvanası sen olabilirsin. Yaşadığın yerde hüküm sürüyor da olabilirsin. Üstüne üstlük seni seven birine sahip olabilirsin. Seni gerçekten seven birine. Yani bu demektir ki aşk bile gülebilir yüzüne. Ve etrafın sana istese de istemese de saygı duyan, itaat eden insanlar ile dolar. Başarı, kariyer, zenginlik ve dahası içinde yüzerken zevkten sarhoş olursun. Ve artık daha iyi, daha mutlu, daha güçlü olman için senin başarıların, senin kazançların, senin tutkuların seni tatmin etmez. Sen birilerinin kaybetmesini de istersin, bazılarının saf dışı kalmasını istersin, kimilerinin canlarını almayı istersin. Çünkü artık eskisi kadar kolay mutlu olamazsın. Ve bu da seni cinayete sürükler."
Karakterlere değinmekte fayda var. Ekibin lideri Avcı. Asıl adı Ferman. Teşkilatın en eskilerinden. Eşi haftada 3 gün diyalize uğruyor. Standart bir hayatı varmış gibi gözüküyor. Bir şeyler düşünürken ahşap zımparaladığını gördüm. Geldik İdris'e. Lakabı Deli. Babası ölünce Avcı onu teşkilata sokup yanına alıyor. Ve yıllarca cinayet masasında çalışıyorlar. Asiye var. Deli'nin sevdiği. Evlenip boşanmışlar. Ortada 2 çocuk var. Efecan ve Pelinsu. Asiye ve Deli sürekli kavga eden, tartışan, har gür bağıran ve asla anlaşamayan bir çift. Çocuklar İdris'in annesi Cevriye ile kalıyor. Ve ekibin en tazeciği Hasan. Adam ihtiyacı olduğunda çömezlerin arasından çektiler onu. Artık Deli ve Avcı ile çalışıyordu. Antropoloji okumuş Hasan. Hatta bu konuda 'Türkiye'de Neden Seri Katil Yok?' sorusuna cevaben antropoloji ile alakadar bir tez bile yazıyor. Lakabı da Çömez. Sevdiği var Çömez'in. Yasemin diye. İlişki güzel gözüküyor. Sıra Battal'da. Battal Çolakzade. Her şeyin başı. Para babası. Çolakzade Holding'in sahibi av meraklısı bi herif. Doğrusu Battal'ı başta uçkuruna düşkün bir p*ç sanmıştım. Mevzu sonradan anlaşıldı. Niyeti gene b*ktan ama bu sefer uçkurla alakası yok. Ömer'de sıra. Asit Ömer. Narkotik'te aranan isim. Barların torbacısı. Kesik elin canlıyken manitası olduğu için kim vurduya giden garibi. Sonra Kamuran var işte. Barmen. Gay Barmen. Asit'i ve kesik elin sahibini anlatan ilk kişi. Ve Pamuk. Pamuk Seyhan. Kesik elin sahibi. Henüz 16 yaşında, hayatının baharında gencecik bir kız. Hayaller kuran, masallar yazan, hayalet olup kaybolan bir kız. Hayatını yoktan yere kaybeden bir kız.
Herkesten, her daim ve her şekilde şüphe duyulması gerektiğini öğretti onlara Ferman. Hep kuşkuyla yaklaşmaları gerektiğini aşıladı. Çünkü ancak böyle bulabilirlerdi suçluyu. Ama bu sefer bir şeyler ters gidiyordu. Ya da fazla yavaş ilerliyordu. 'Ulan bi el bulduk hayatımız ne hale geldi?' diye boşuna söylememişti İdris.
Her İzlence bölümünde olduğu gibi bu seferde filmde zurnanın bana göre zart dediği yeri açıklıyorum. Ki bu hususta yalnız olmadığımdan eminim. Ve o da Mustafa Abi'nin emekliliğinin şerefine o muhteşem sahne. Deli'nin Hayde'yi söylemesi, oynayan insanlar, tahta ve metal kaşıklarla kurulan doğal orkestra, harbiden gülen gözler ve dahası işte. Böyle filmin tüm gergin anlarını silip attı yeminle. Musmutlu oluverdim o kısımda.
Ve şunu da söylemek istiyorum ki izlemeyenler için spoiler vermemek adına kendimi ilk kez bu kadar sıkıyorum. Baya bildiğin kerpetenle seçiyorum kelimelerimi. Ama bu Asiye'yi öldürmeye giden İdris'in Asiye ile o gece orada birlikte olduğunu, Asit'in Pamuk'un ağabeyi Vakkas tarafından öldürüldüğünü, Pamuk'un kesilmiş elini çıplak elle tuttuğu için film boyu yer aldığı her kadrajda elini koklayıp kendinden tiksinen Çömez'in duyduğu pişmanlığı ve İdris'in ölümü gerçeğini değiştirmez. Huh! Rahatladım be. Peki bunlarla bitti mi? Yok vallahi bitmedi. Öyle muazzör bir film ki anlat anlat bitmiyor.
Yeni bir şeyler görmek için bakış açınızı değiştirin demişti Avcı. İdris'te ölmeden önce bu hareketi yapmıştı. Sonrası mı? Sonrası belli değil mi zaten? Esrarengiz perde aralanır, tüm düğümler çözülür ve Av Mevsimi biter.
A bu arada unutmadan İdris ve Hasan meyhanede sohbet ederken İdris (Deli) 'Güzel Avrat Otu' diye bir şeyden bahsediyor. Detayına girmeyeceğim. Ama bi etkileşim istiyorum burda. Güzel Avrat Otu'na bi bakının sonrasında hemen aşağıda yorumlarda buluşalım emi.
Ayrıca Sevgili Okur;
Sence Avcı neden her şüphelinin bileğini açıp baktı? Yorumlarda doğru cevabı verene çay ısmarlıyorum. Hadi bakalım.
Yazıyı bitirirken güzel bitirmek lazım ama değil mi? Nasıl yapalım o halde? A dur buldum galiba. Son cümle, şu Deli'nin dinlerken votka şişesini bitirdiği şarkının bi sözü olsun.
"Kendime hayrım yoktur.
Benden adam olmaz."
Kesik olarak buldukları elin üstündeki deri parçasından dolayı bakıyor bileği kesilen derisi kalkan birisi varsa o olabilir diye...
YanıtlaSilVallahi bravo. Da ben Mardin'e çay mı yollayacağım şimdi :) Sözüm olsun görüşünce. Sevgiler.
Sil