Neşet Ertaş - #Tanıman Lazım 1


Neşet Ertaş türkü demek;
Binlerce yıldır söylenen ve söylenecek olan
Neşet Ertaş bağlama demek;
Binlerce yıldır çalınan ve çalınacak olan

 

"Bana öldü demeyin! Yoruldu gitti, deyin." demişti Büyük Usta. Bugün dilim döndüğünce, elimden geldiğince sizlere üstadı anlatmaya çalışacağım.

Ertaş 1938 yılında Kırşehir'de, Kırtıllar Köyü'nde dünyaya gözünü açtı. Babası belki bilenleriniz vardır Bozlak Üstadı Muharrem Ertaş, annesi ise Döne Ertaş'tır. 8 yaşına kadar doğduğu köyde yaşayıp sonrasında ailece İbikli'ye yerleşen Ertaş ailesinden Neşet yaşı henüz 12 iken annesini kaybetti. Neşet yaşı beşe vardıktan sonra da bağlama ve keman çalıp babasına düğünlerde eşlik etti ve geçimlerini bu düğünlerden temin ettiler. Kimi bilgilere göre bu iş 8 yıl il il gezilerek sürdürüldü. Ve Neşet bu yolculuklar yüzünden okula dahi gidemedi.



Vakit geçip giderken onca çocukla baş edemeyen baba Muharrem Ertaş Yozgat'ın Kırıksoku köyünden Arzu isminde bir kadınla evlenir. Bir süre Kırıksoku'da yaşadıktan sonra aile Yozgat'ın Yerköy ilçesine yerleşir.

Kırşehir ve Yozgat'tan sonra Kırıkkale'de iki sene bulunur üstad ve ardından yıl 1957 iken ilk plağını çıkarmak üzere İstanbul'a gelir. İstanbul'a gelişi kendi ağzından şöyle naklediliyor;
"Cebimde iki buçuk liram vardı. Kırşehir'den Ankara'ya kadar da otobüs iki buçuk lira, ben İstanbul'a gidiyorum. Ankara'da otobüsten indim, çığırtkanın birine gittim dedim ki "ben İstanbul'a gideceğim, param yok." Elimde sazım var ya, "çal" dedi ben başladım çalmaya...
Sırası gelince çığırmaya gidiyor, geri geldiği zaman çal demesine gerek yok, alıştım çalıyorum.
Ne zaman vardıysam, ta gece yarısına kadar saz çaldım.
En son otobüsün arkasında şöyle bir oyuk yer vardı beni oraya verdi. İstanbul'a kadar ayakta geldim."


Üstad İstanbul'a geliyor ve babasına ait bir türkü ile ilk plağını 'Neden Garip Garip Ötersin Bülbül' adı ile çıkarıyor. Halk tarafından çokça beğenilen plağı ardından diğer plak, kaset ve halk konserleri takip ediyor. Ertaş İstanbul'da da iki yıl çalışıyor ve ardından sahne hayatına devam etmek üzere Ankara'ya yerleşiyor.
Neşet Baba 60'lı yıllara ait bir anısını şöyle dile getiriyor.
"1960'lı yıllarda TRT sanatçılarıyla Almanya'ya gitmiştim. Otomobilim vardı ama ne ehliyetim vardı, ne de kullanmayı biliyordum. Bazıları dönünce mecburen ben kullandım otomobili. Dönüşte Yugoslavya'da kaza yaptık. Beni cezaevine koydular. Üç ay hapis yattım. Kağıt, kalem de vermiyorlardı. Bu türkünün sözlerini sigara kağıtlarının üzerine kibrit çöpünün barutlu kısmını tükürükle ıslatarak yazdım."


Bu arada bahsi geçen türkü 'Neredesin Sen' türküsüdür. Bu türkünün de izahatı şöyledir ki; Neşet henüz genç iken köyde bir kıza aşık olur. Hatta üstad şiirinde bu durumu:
'O yaşımda yaktı bir ahu gözü
Mecnun gibi çölde kaldın dediler'
   diyerek açıklar. Neyse Üstad babası Muharrem Ertaş'ı kızın evine dünür gönderir. Kızın babası başlık parası çok isteyince Muharrem Ertaş'ta 'Neşet, kız seni istemiyormuş.' der. Neşet ise aslında babasının maddi konumundan ötürü başlık parasını veremeyeceği için sevdiğine kavuşamadığı haberini alınca da anlatıldığı üzere bu türküyü yazar.

Sene 1962 olur. Ertaş İzmir Narlıdere'de askerliğini yapar. Ardından bir radyocunun referansı ile Ankara, Cebeci'de Ahu Gazinosu'nda çalmaya başlar. Orada Leyla isminde bir kızla tanışır, kaynaşır. Üstad bu dönemde içerisinde bulunduğu ahvali şöyle aktarır:
"O zamanlar gençtim. Pavyonda çalıp söylüyordum. Gömleğimin yakası yağ içindeydi. Gömleğimi yıkayacak, önüme bir tas çorba koyacak bir yarim olsa dedim. Uzaktan uzaktan bakıştığımız bir kız vardı. Gittim istedim. Hayır demediler. Ama olmadı, kısmet değilmiş, yarım kaldı. Çok efkarlandım."


Garip - Neşet Ertaş'ın lakabı - babasını Ankara'ya çağırır. Gel kızı gör ben sevdim evleneceğim manasında. Bozlak Üstadı Ankara'da bir müzik mağazasında Leyla'ya elini öptürür ancak bu ilişkiye 'Leyla bize göre biri değil' diyerek karşı çıkar. Pavyonda çalışan bir kadın hakkında pekte iyi düşünceler beslemeyen Muharrem Ertaş oğluna lafını geçiremez. Neşet sevdası için babasına rest çeker bir süre konuşmazlar ki Neşet'in de bu evlilikten caymaya niyeti yoktur. Baba - oğul aşıklar bu ilişki üzerine sazlı sözlü atışırlar. Muharrem Ertaş Leyla'nın iffetine ilişkin oldukça ağır sözler barındıran 'Acının Söylettiği Sözlerle' türküsü ile çığırırken, Garip bu ağır sözlere 'Aslı Bozuk Deme' türküsü ile karşılık verir.

Günler gelip geçer. Garip babasının karşı çıkışını aldırmaksızın Leyla ile evlenir. İkilinin bu birliktelikten Döne, Canan ve Hüseyin adında üç çocukları olur. Zaman geçer, anlaşamazlar ve 7 yıl evli kaldıktan sonra 1970'lerin başında ayrılırlar. Ertaş bu ayrılık sonrası yaşadığı hüzün ve çöküşle Leyla'ya "Yazımı Kışa Çevirdin" türküsünü, babasına ise 'sen haklıydın' mahiyetinde "Cahildim Dünyanın Rengine Kandım" türküsünü yazar.


Birbirlerinden boşansalar dahi aynı işyerinde çalışır ikili. Ve ayrılıktan tam 8 sene sonra Ertaş Ahu Gazinosu'nda bir gece çalarken Leyla'yı bir o masada bir bu masada görmeye dayanamayıp son yıllarda artan alkol ve sigara tüketiminin de tetiklemesi ile sağ elinin parmaklarının bağlamaya basmaması sonucu felç geçirir. Parmaklarından geçirdiği felç dolayısıyla bir süre işsiz kalan Garip kardeşinin daveti üzerine Almanya'ya gider ve orada tedavi olur. Çocuklarının eğitimi ve sanatsal çalışmaları için de uzun süre gurbette kalır Ertaş. Ardından 2000 yılına giriş yapılmışken günlerden birinde Üstad Almanya'da TRT Ulusal Radyosu'nu açıp dinlemeye başlar. Mikrofonun başında bir kadın. Anons aynen şöyle:
- Evet kıymetli dinleyiciler. Şimdi ise Rahmetli Neşet Ertaş'tan Neredesin Sen


Anonsu duyunca üstadın beyninde şimşekler çakar. Eğer benim memleketimin radyosu bile yanlış yapıyorsa bu işte bir iş vardır diyen Neşet 2000 yılının ortalarında Kalan Müzik aracılığı ile İstanbul'da sahne alır. Sahnelere geri dönen bir Neşet Ertaş ki. Ortalık yerle yeksan. Her yerde 'Neşet Ertaş Ölmedi!' sloganları. Bu böylece devam eder. Şarkılar, albümler, konserler peşisıra gelir. Ankara'da bir spor salonunda üniversiteli gençlere verilecek konserde 'ben gençlerin cugara parasına göz dikemem' diye konseri ücretsiz veren bir adam, zamanın başbakanı Erdoğan ile ekranlarda karşı karşıya gelip Erdoğan'ın sigarayı yasaklamak istemesine karşın milyonların önünde 'gücünüz yetiyorsa egzoz gazlarını engelleyin garibanın bi cugarası var zaten' diyen bir insan.


Ayrıca kendisine verilmek istenen Devlet Sanatçılığı olsun, "Yaşayan İnsan Hazineleri" kapsamında ders olarak hayatının okutulması olsun, heykelinin dikilmesi olsun, Fahri Doktora Ünvanı almış olması ve dahası onun nasıl bir karaktere sahip olduğunu zaten gözler önüne seriyor.

Türkülerinde sevgiliye duyulan aşkı, özlemi, Allah aşkını, insan hakkı ve sevgisini, ilmi, cehaleti, memleket hasretini, ölümü işleyen sanatçının Kırşehir'deki mezarında şu yazı vardır:

  "Sakin ol ha, insanoğlu. İncitme canı, her can bir kalp, hakk'a bağlı. İncitme canı."


Bence böylesi bir daha gelmez. Çünkü ben ağlarken, gülerken, severken, giderken, özlerken,gelirken, acı çekerken, mutlu olurken yanımda olan nadir sanatçılardan biriydi Neşet Ertaş ve hep öyle kalacak. Bugün size onu anlatmaya çalıştım. Kusurlarım affola. Tanıman Lazım'ın yeni bölümünde görüşmek dileğiyle.

*Çeşitli kaynaklardan yararlanılmıştır.

Mustafa Bakır



Yorumlar

Yorum Gönder