Bugün Arnavut asıllı Osmanlı yazar Şemsettin Sami'nin 1872 yılında kaleme aldığı ve türk harfleriyle yazılmış ilk türkçe roman olan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat'ı inceliyoruz.
1800'lü ve 1900'lü yılları, o yıllarda aile yaşantısını, o zamane sevdasının ehemmiyetini, olayların gelişimini hayli güzel benimseyen ve seven ben, romanı okurken inanılmaz dolgun bir haz duydum. Öyle ki bu ahval sizlere karşı sergilediğim hitabımda dahi tesirli olup siz değerli okurlarımın 'ne diyo la bu?' demesine sebebiyet vermiştir.
Sami'nin izahatına bakacak olursak Aksaray'ın fakir bir mahallesinde daracık bir odada bir köşede nakış işleyen Saliha, hülyalara dalan bıyıkları yeni yeni terlemiş karayağız bir delikanlı Talat ve bakışlarını Saliha'dan Talat'a, Talat'tan Saliha'ya dolaştırıp garipsemeyle onları izleyen Arap dadı - yanlış hatırlamıyorsam ismi Ayşe olacaktı - ile başlayan roman üç kişiden ikisinin ölümü ve birinin de delirmesi ile son buluyor.
Kitabı bitirene kadar cılkım çıktı. Neden? Çünkü karakterler inanılmaz karmaşık. Şimdi şöyle ki Saliha, Talat'ın annesi. Saliha'nın eşi var Rıfat diye. Bu Rıfat'ın annesi Kamile, Rıfat'ın cariyesi de Gülizar. Öte yandan Saliha ve Rıfat'ın oğlu olan Talat'ın da Ayşe diye Arap bir dadısı var. Diğer başrol Fitnat'a geçtik. Fitnat, o da Hacı Baba'nın üvey kızı. Emine Kadın diye biri var. Hacı Baba'nın üvey annesi. Ondan sonra Zekiye Hanım var bir de. En zoru bu bence. Çünkü aslında bu Zekiye Hanım, Hacı Baba'nın eşi ama öncesinde bir devlet memuru ile evlilik yapmış ve Fitnat'ı dünyaya getirmişler. Yani Zekiye, Fitnat'ın annesi ama baba belli değil. Sadece rivayetlerde devlet memuru diye geçiyor. E sonrasında başkaları tarafından kimliği bilinmeyen baba ölüyor. Zekiye de dul kalıyor. Hacı Baba Zekiye'yi nikahına alınca otomatikmen Fitnat'ta üvey kızı oluyor. Huh! Hadi buyur bakalım. Aaa dur dur dur. Şeyi unuttum. Bu Talat'ı bilmeden Fitnat'a kavuşturan biri var. Şerife Kadın diye. Fitnat'ın nakuş ustası. Bir de Ali bey diye biri var. O da Fitnat'ı vermek istedikleri gundi.
Bu arada finalde Fitnat'ın babası belli olacak, az sabır :)
Arap dadı Ayşe'nin bitmek bilmeyen ısrarları üzerine Rıfat ile birbirlerine nasıl vardıklarını, ne zorluklarla kavuştuklarını anlatan Saliha sırf beni değil kitabı okuyan herkesi allak bullak ediyor. Çünkü bizler olayı bugüne göre değerlendirdiğimizden birbirini seven iki kişinin iki ayrı kağıda kendi imzalarıyla birlikte "Beşikten mezara kadar aşkımız baki olup, birbirimizi alamadığımız takdirde kendimizi öldürmezsek soysuzuz." yazıp yıllarca ceplerinde taşıyabileceklerini tasavvur edemiyoruz.
Romanda rahatsız olduğum tek nokta var. Aciz edebi bilgimle haddime olmadan ifade etmek istiyorum ki şu "Ah!" tabiri acayip canımı sıktı. Yani bir değil, iki değil, üç değil. Yok anacım. Her yer "Ah!" repliği ile doldu taştı. Bana inanılmaz itici geldi valla. Ki gördüğünüz üzere söylemeden de duramadım.
Onun dışında geniş pencereden bakıldığında Talat ve Fitnat'ın aşkı ve birbirlerine kavuşamamaları olarak gözüken eser dar daireye inildiğinde arada yaşanan mektuplaşmaları olsun, Talat'ın Fitnat'a varabilmek için yaptığı tebdil-i kıyafetleri olsun, sonlara doğru Fitnat'ın Ali Bey'e verilmeye çalışılmasını ve dahası alengirli olayları gözler önüne seriyor.
Saliha ve Rıfat'ın uyguladığı 'beni sevdiğime yar etmezseniz kendimi telef eder, öldürürüm' taktiğini uygulayan ancak Saliha ve Rıfat kadar şanslı olmayan bu ikiliden Fitnat; Hacı Baba, Emine ve Şerife tarafından kendisine kurulan tuzakta Ali Bey'in olmamak için kendini bıçaklarken, Talat ise yakalandığı sıtma hastalığına ve Fitnat'a bu yapılanlara yenik düşüp ölüyor.
Henüz Talat'ın Fitnat'ı görebilmek için Ragıbe adında bir kıza büründüğünü söylememişken, Fitnat'ın babasının da Zekiye'nin Fitnat'ın boynuna astığı muskanın içindeki mektupun okunmasıyla Ali Bey olduğunun anlaşıldığını söylemekte fayda var. Sonrasında öz kızını az daha eş olarak alan Ali Bey'in delirmesi mi dersin ne dersen de.
Şimdilik size bu kadar kafa karışıklığı yeter. Kalın sağlıcakla ...
1800'lü ve 1900'lü yılları, o yıllarda aile yaşantısını, o zamane sevdasının ehemmiyetini, olayların gelişimini hayli güzel benimseyen ve seven ben, romanı okurken inanılmaz dolgun bir haz duydum. Öyle ki bu ahval sizlere karşı sergilediğim hitabımda dahi tesirli olup siz değerli okurlarımın 'ne diyo la bu?' demesine sebebiyet vermiştir.
Sami'nin izahatına bakacak olursak Aksaray'ın fakir bir mahallesinde daracık bir odada bir köşede nakış işleyen Saliha, hülyalara dalan bıyıkları yeni yeni terlemiş karayağız bir delikanlı Talat ve bakışlarını Saliha'dan Talat'a, Talat'tan Saliha'ya dolaştırıp garipsemeyle onları izleyen Arap dadı - yanlış hatırlamıyorsam ismi Ayşe olacaktı - ile başlayan roman üç kişiden ikisinin ölümü ve birinin de delirmesi ile son buluyor.
Kitabı bitirene kadar cılkım çıktı. Neden? Çünkü karakterler inanılmaz karmaşık. Şimdi şöyle ki Saliha, Talat'ın annesi. Saliha'nın eşi var Rıfat diye. Bu Rıfat'ın annesi Kamile, Rıfat'ın cariyesi de Gülizar. Öte yandan Saliha ve Rıfat'ın oğlu olan Talat'ın da Ayşe diye Arap bir dadısı var. Diğer başrol Fitnat'a geçtik. Fitnat, o da Hacı Baba'nın üvey kızı. Emine Kadın diye biri var. Hacı Baba'nın üvey annesi. Ondan sonra Zekiye Hanım var bir de. En zoru bu bence. Çünkü aslında bu Zekiye Hanım, Hacı Baba'nın eşi ama öncesinde bir devlet memuru ile evlilik yapmış ve Fitnat'ı dünyaya getirmişler. Yani Zekiye, Fitnat'ın annesi ama baba belli değil. Sadece rivayetlerde devlet memuru diye geçiyor. E sonrasında başkaları tarafından kimliği bilinmeyen baba ölüyor. Zekiye de dul kalıyor. Hacı Baba Zekiye'yi nikahına alınca otomatikmen Fitnat'ta üvey kızı oluyor. Huh! Hadi buyur bakalım. Aaa dur dur dur. Şeyi unuttum. Bu Talat'ı bilmeden Fitnat'a kavuşturan biri var. Şerife Kadın diye. Fitnat'ın nakuş ustası. Bir de Ali bey diye biri var. O da Fitnat'ı vermek istedikleri gundi.
Bu arada finalde Fitnat'ın babası belli olacak, az sabır :)
Arap dadı Ayşe'nin bitmek bilmeyen ısrarları üzerine Rıfat ile birbirlerine nasıl vardıklarını, ne zorluklarla kavuştuklarını anlatan Saliha sırf beni değil kitabı okuyan herkesi allak bullak ediyor. Çünkü bizler olayı bugüne göre değerlendirdiğimizden birbirini seven iki kişinin iki ayrı kağıda kendi imzalarıyla birlikte "Beşikten mezara kadar aşkımız baki olup, birbirimizi alamadığımız takdirde kendimizi öldürmezsek soysuzuz." yazıp yıllarca ceplerinde taşıyabileceklerini tasavvur edemiyoruz.
Romanda rahatsız olduğum tek nokta var. Aciz edebi bilgimle haddime olmadan ifade etmek istiyorum ki şu "Ah!" tabiri acayip canımı sıktı. Yani bir değil, iki değil, üç değil. Yok anacım. Her yer "Ah!" repliği ile doldu taştı. Bana inanılmaz itici geldi valla. Ki gördüğünüz üzere söylemeden de duramadım.
Onun dışında geniş pencereden bakıldığında Talat ve Fitnat'ın aşkı ve birbirlerine kavuşamamaları olarak gözüken eser dar daireye inildiğinde arada yaşanan mektuplaşmaları olsun, Talat'ın Fitnat'a varabilmek için yaptığı tebdil-i kıyafetleri olsun, sonlara doğru Fitnat'ın Ali Bey'e verilmeye çalışılmasını ve dahası alengirli olayları gözler önüne seriyor.
Saliha ve Rıfat'ın uyguladığı 'beni sevdiğime yar etmezseniz kendimi telef eder, öldürürüm' taktiğini uygulayan ancak Saliha ve Rıfat kadar şanslı olmayan bu ikiliden Fitnat; Hacı Baba, Emine ve Şerife tarafından kendisine kurulan tuzakta Ali Bey'in olmamak için kendini bıçaklarken, Talat ise yakalandığı sıtma hastalığına ve Fitnat'a bu yapılanlara yenik düşüp ölüyor.
Henüz Talat'ın Fitnat'ı görebilmek için Ragıbe adında bir kıza büründüğünü söylememişken, Fitnat'ın babasının da Zekiye'nin Fitnat'ın boynuna astığı muskanın içindeki mektupun okunmasıyla Ali Bey olduğunun anlaşıldığını söylemekte fayda var. Sonrasında öz kızını az daha eş olarak alan Ali Bey'in delirmesi mi dersin ne dersen de.
Şimdilik size bu kadar kafa karışıklığı yeter. Kalın sağlıcakla ...
Yorumlar
Yorum Gönder