Meryabazar.
İçinde bulunduğum durum yazılarıma tesir eder mi bilmiyorum ama şu sıralar oldukça allemli kullemli bi saç tavada kavruluyorum. Bi gün içerisinde harika, kötü, iyi ve b*k gibi tonla olay yaşıyorum. Vuku bulan duygu değişimlerim 2 sene önce teşhisini koyduğum 'bipolar bozukluk' problemimi destekler cinsten.
Amaaan. Neyse ne.
Bugün yazmak günü.
Mori'nin sahibi değiştikten sonra oraya hiç gitmedim. Hiç kimse Suat Abi'nin sıcaklığını sağlayamazmış gibi geliyor. Bu sebeple artık size Masal'dan selam duruyorum.
İzlence'nin yedinci bölümü başlıyooor.
Kimsenin hayatına dahil olmak istemeyen ve kimseyi de hayatına dahil etmek istemeyen bi adam düşünün. Ve bir de hayatındaki erkekler yüzünden çokça kez dibi görmüş bi kadın. İkisini birleştirmekte zorluk yaşıyorsanız kendinizi daha fazla yormayın. Neden mi? Çünkü bunu Çağan Irmak zaten yapmış. Bugünün konusu Issız Adam.
7 Kasım 2008 tarihinde vizyona giren ve Drama/Romantik türüyle başarıyı yakalamış olan bir filmi izah edeceğim bugün. Most Production imzası taşıyan ve Mustafa Oğuz'un yapımcılığını üstlendiği film ilk izlediğimde beni ağlatmıştı. Filmler konusunda hayli duygusuz bir herif olan beni ağlatan bu eser yıllar geçse de nezdimde ehemmiyetini koruyacağa benziyor.
Çağan Irmak'ın yazıp yönettiği film izleyicisine adanması sebebiyle gönüllerde taht kuruyor. Görüntü Yönetmenliği'ni Gökhan Tiryaki'nin, Sanat Yönetmenliği'ni ise Murat Güney'in yaptığı filmin kurgusu Ruşen Dağhan'a ait.
Aria, Cenk Erdoğan, Cengiz Onural ve Bora Ebeoğlu'nun müziklerini yaptığı film kadrosunda Cemal Hünal, Melis Birkan, Yıldız Kültür, Aslı Aybars, Şerif Bozkurt ve Gözde Kansu gibi usta isimleri barındırıyor.
"Bir aleme indim yalnız.
Yerde toprak gökte yıldız."
dizeleriyle başlayan film Ada ve Alper'in durmak bilmeyen, karmaşıklıklarla dolu hikayesini anlatıyor.
Rahmetli babasına Mersin'de bir iki tarla sattırarak İstanbul'da kendi lokantasını açıp lezzet avcılarını yakalayan ve başarılı bir şef olan Alper değişik seks deneyimleri ve farklı cinsel ilişkiler ile kendisini tatmin eden bi adam.
Ada ise ailesini Bursa'da bırakıp İstanbul'da 'Küçük Kahramanlar' adını verdiği dükkanında çocuklara kostüm dikerek kendi gemisinin kaptanlığını yapan güzel mi güzel bir kadın. Burda güzellik algısını Alper'e göre işliyorum.
Alper İstanbul'da -bence- devasa bir evde tek başına yaşayan ve enfes bir ekiple çalışıp gurmelerce gazetelerde adından sıkça söz ettiren biri. Bazı bazı vakitlerde temizlik için Gülten Hanım Alper'in evine geliyor. Evini temizliyor, topluyor ve gidiyor. İnternet üzerinden çiftlerle tanışıp cinsel ilişkilere giren ve yalnızlığını eskortlar ile gidermeye çalışan değişik, fakat filmi izledikçe spontane yaşayan kanısına vardığımız biri o.
Thomas Hardy'nin 'Çılgın Kalabalıktan Uzak' kitabını arayan Ada, o sıralar çok nadir bulunan bir plağı bulduğu için sıradışı bir tepki veren Alper'i görür. İlk görüşte aşk denen şeyi iliklerinde hisseden kişi ise Alper'dir. Ada'nın peşine düşer. Bir sonraki kitapçıda Ada'ya elindeki plak hakkında bilgilerini sunarken ondan '... araya noktalar koysan? Uzun bi cümle ile etkileyici bi konuşma yapmış olmuyosun. Sadece daha düşük bi cümle kurmuş oluyosun.' damgası yiyen Alper, Ada'nın tek parmağıyla önüne uzattığı sarı kapaklı 'Kız Tavlama Sanatı' adlı kitabı görünce gülümser ve sonrasında olaylar gelişir.
Ama şunu söylemeliyim ki Ada beni çok üzdü. Bir paragrafta tek cümle barındıracak kadar duraksız yazan ben, bunu üstüme alındım doğrusu. Ama bu huyumdan vazgeçmeyeceğim. Çünkü bunu seviyorum. En azından karşıma bi Ada çıkana kadar.
Yaşanmışlıkları yüzünden ikinci el kitapları seven Ada, plak koleksiyoncusu Alper ile adı olmayan bir ilişkiye başlar. Alper'e 'hiç çocuk olmamış ama hep çocuk kalmış gibi' analizini yapan Ada yatağında sadece uyumak üzere planlanmışken Alper ile his dünyasında amansız bir gece yolculuğuna çıkar.
Zaman gelir, zaman geçer. Alper, Ada'ya derinden gelen, sıkıştırılamayan ve analog olan plakların gizemini anlatır. Ada, Alper'e Nil Burak'ın 'Benim Adım Şarkıcı' plağını hediye eder. Yalnızım Ben şarkısını dinlerler.
Ada ufak bir kıza kovboy kıyafeti dikerken, Alper özel bir müşteriye salata ile ilgili bi ironi sunmayı hayal ettiği vakit cümleyi toparlayamayıp bir tatlıyla olayı geçiştirir. Birlikte "45'lik" adlı mekana giderler. Şarkının 'falımızda hasret var, ayrılık var. demedim mi?' kısmında birbirine aşkla bakıp el ele tutuşan yaşları geçkin çifti izlerler.
Filmde verilmek istenen mesajlar da diz boyu. Bunlardan biri ise sabah ezanının okunduğu sırada kameralara yatak sahnesinin yansıtılması. Doğrusu Çağan Irmak toplumun tabularını yıkma işini hakikaten çok iyi yapıyor.
Her filmimizde olduğu gibi bu filmde de zurnanın 'zarrrtt' dediği bi sahne var. O da Alper'in lokantada annesine bağırması. İzlemiş olanlar hak verecektir.
Ufacık bi tokanın, sarılmak eyleminin ve koku denen şeyin mühimliğinin yüzümüze bir tokat gibi çarptırıldığı film "Bana Yalan Söylediler, Anlamazdın Tükeneceğiz, Yalnızım Ben, Tutsana Ellerimi, Yalnız Adam ve Une Belle Histoire" gibi şarkılar ile hikayeyi pekiştiriyor.
Önceden hazırlamayıp Pazar günü direk 'yaz-yayınla' konseptiyle paylaştığım yazılarda tatlı bir telaş oluyor. Ve ben bunu çok seviyorum. Çünkü eksik ve hata olsa dahi Mustafa'yı yansıtıyor. Tıpkı onlardan biri olan bu yazımı ise Ada'nın şu ağır cümlesiyle bitiriyorum;
-Karda donmak üzeresin, uyumak tatlı geliyor ama sen öldüğünün farkında değilsin.
"Issız Adam & İzlence - 7" bitti.
Gizem Abla, Serkan Abi'nin kafasında kurbağa var.
İçinde bulunduğum durum yazılarıma tesir eder mi bilmiyorum ama şu sıralar oldukça allemli kullemli bi saç tavada kavruluyorum. Bi gün içerisinde harika, kötü, iyi ve b*k gibi tonla olay yaşıyorum. Vuku bulan duygu değişimlerim 2 sene önce teşhisini koyduğum 'bipolar bozukluk' problemimi destekler cinsten.
Amaaan. Neyse ne.
Bugün yazmak günü.
Mori'nin sahibi değiştikten sonra oraya hiç gitmedim. Hiç kimse Suat Abi'nin sıcaklığını sağlayamazmış gibi geliyor. Bu sebeple artık size Masal'dan selam duruyorum.
İzlence'nin yedinci bölümü başlıyooor.
Kimsenin hayatına dahil olmak istemeyen ve kimseyi de hayatına dahil etmek istemeyen bi adam düşünün. Ve bir de hayatındaki erkekler yüzünden çokça kez dibi görmüş bi kadın. İkisini birleştirmekte zorluk yaşıyorsanız kendinizi daha fazla yormayın. Neden mi? Çünkü bunu Çağan Irmak zaten yapmış. Bugünün konusu Issız Adam.
7 Kasım 2008 tarihinde vizyona giren ve Drama/Romantik türüyle başarıyı yakalamış olan bir filmi izah edeceğim bugün. Most Production imzası taşıyan ve Mustafa Oğuz'un yapımcılığını üstlendiği film ilk izlediğimde beni ağlatmıştı. Filmler konusunda hayli duygusuz bir herif olan beni ağlatan bu eser yıllar geçse de nezdimde ehemmiyetini koruyacağa benziyor.
Çağan Irmak'ın yazıp yönettiği film izleyicisine adanması sebebiyle gönüllerde taht kuruyor. Görüntü Yönetmenliği'ni Gökhan Tiryaki'nin, Sanat Yönetmenliği'ni ise Murat Güney'in yaptığı filmin kurgusu Ruşen Dağhan'a ait.
Aria, Cenk Erdoğan, Cengiz Onural ve Bora Ebeoğlu'nun müziklerini yaptığı film kadrosunda Cemal Hünal, Melis Birkan, Yıldız Kültür, Aslı Aybars, Şerif Bozkurt ve Gözde Kansu gibi usta isimleri barındırıyor.
"Bir aleme indim yalnız.
Yerde toprak gökte yıldız."
dizeleriyle başlayan film Ada ve Alper'in durmak bilmeyen, karmaşıklıklarla dolu hikayesini anlatıyor.
Rahmetli babasına Mersin'de bir iki tarla sattırarak İstanbul'da kendi lokantasını açıp lezzet avcılarını yakalayan ve başarılı bir şef olan Alper değişik seks deneyimleri ve farklı cinsel ilişkiler ile kendisini tatmin eden bi adam.
Ada ise ailesini Bursa'da bırakıp İstanbul'da 'Küçük Kahramanlar' adını verdiği dükkanında çocuklara kostüm dikerek kendi gemisinin kaptanlığını yapan güzel mi güzel bir kadın. Burda güzellik algısını Alper'e göre işliyorum.
Alper İstanbul'da -bence- devasa bir evde tek başına yaşayan ve enfes bir ekiple çalışıp gurmelerce gazetelerde adından sıkça söz ettiren biri. Bazı bazı vakitlerde temizlik için Gülten Hanım Alper'in evine geliyor. Evini temizliyor, topluyor ve gidiyor. İnternet üzerinden çiftlerle tanışıp cinsel ilişkilere giren ve yalnızlığını eskortlar ile gidermeye çalışan değişik, fakat filmi izledikçe spontane yaşayan kanısına vardığımız biri o.
Thomas Hardy'nin 'Çılgın Kalabalıktan Uzak' kitabını arayan Ada, o sıralar çok nadir bulunan bir plağı bulduğu için sıradışı bir tepki veren Alper'i görür. İlk görüşte aşk denen şeyi iliklerinde hisseden kişi ise Alper'dir. Ada'nın peşine düşer. Bir sonraki kitapçıda Ada'ya elindeki plak hakkında bilgilerini sunarken ondan '... araya noktalar koysan? Uzun bi cümle ile etkileyici bi konuşma yapmış olmuyosun. Sadece daha düşük bi cümle kurmuş oluyosun.' damgası yiyen Alper, Ada'nın tek parmağıyla önüne uzattığı sarı kapaklı 'Kız Tavlama Sanatı' adlı kitabı görünce gülümser ve sonrasında olaylar gelişir.
Ama şunu söylemeliyim ki Ada beni çok üzdü. Bir paragrafta tek cümle barındıracak kadar duraksız yazan ben, bunu üstüme alındım doğrusu. Ama bu huyumdan vazgeçmeyeceğim. Çünkü bunu seviyorum. En azından karşıma bi Ada çıkana kadar.
Yaşanmışlıkları yüzünden ikinci el kitapları seven Ada, plak koleksiyoncusu Alper ile adı olmayan bir ilişkiye başlar. Alper'e 'hiç çocuk olmamış ama hep çocuk kalmış gibi' analizini yapan Ada yatağında sadece uyumak üzere planlanmışken Alper ile his dünyasında amansız bir gece yolculuğuna çıkar.
Zaman gelir, zaman geçer. Alper, Ada'ya derinden gelen, sıkıştırılamayan ve analog olan plakların gizemini anlatır. Ada, Alper'e Nil Burak'ın 'Benim Adım Şarkıcı' plağını hediye eder. Yalnızım Ben şarkısını dinlerler.
Ada ufak bir kıza kovboy kıyafeti dikerken, Alper özel bir müşteriye salata ile ilgili bi ironi sunmayı hayal ettiği vakit cümleyi toparlayamayıp bir tatlıyla olayı geçiştirir. Birlikte "45'lik" adlı mekana giderler. Şarkının 'falımızda hasret var, ayrılık var. demedim mi?' kısmında birbirine aşkla bakıp el ele tutuşan yaşları geçkin çifti izlerler.
Filmde verilmek istenen mesajlar da diz boyu. Bunlardan biri ise sabah ezanının okunduğu sırada kameralara yatak sahnesinin yansıtılması. Doğrusu Çağan Irmak toplumun tabularını yıkma işini hakikaten çok iyi yapıyor.
Her filmimizde olduğu gibi bu filmde de zurnanın 'zarrrtt' dediği bi sahne var. O da Alper'in lokantada annesine bağırması. İzlemiş olanlar hak verecektir.
Ufacık bi tokanın, sarılmak eyleminin ve koku denen şeyin mühimliğinin yüzümüze bir tokat gibi çarptırıldığı film "Bana Yalan Söylediler, Anlamazdın Tükeneceğiz, Yalnızım Ben, Tutsana Ellerimi, Yalnız Adam ve Une Belle Histoire" gibi şarkılar ile hikayeyi pekiştiriyor.
Önceden hazırlamayıp Pazar günü direk 'yaz-yayınla' konseptiyle paylaştığım yazılarda tatlı bir telaş oluyor. Ve ben bunu çok seviyorum. Çünkü eksik ve hata olsa dahi Mustafa'yı yansıtıyor. Tıpkı onlardan biri olan bu yazımı ise Ada'nın şu ağır cümlesiyle bitiriyorum;
-Karda donmak üzeresin, uyumak tatlı geliyor ama sen öldüğünün farkında değilsin.
"Issız Adam & İzlence - 7" bitti.
Gizem Abla, Serkan Abi'nin kafasında kurbağa var.
Yarın matematik sınavım olması ve sayısalcı olmama rağmen şu saate bu yazıyı okuyosam iyi biyerlere gelsen iyi olur
YanıtlaSilHeyt! Canını yediğim be. Güzel kardeşim benim. Sözüm olsun vazgeçmicem. Ve başarıcam :)
Sil