Sanat Özgürlüğü & Çöp Eleştiri 2

Bakkal Hikmet Abi, Hacı Hafize Nine, Topçu Faruk, Muallim Arif, Taksici Melahat ve Değerli Okurlar;
Çöp Eleştiri'nin ikinci bölümüne ojgeldiniz bea.

Bugün sanattan ve bu mukaddes işin özgürlüğünden bahsedeceğim. Eğer kendimi tutamaz da çok ileriye gidersem '#FreeMustafa' hashtag şablonları hazır olsun lütfen. Nihayetinde emek verilen şeyleri b*k etmeyi seven bi yönetimin yönetilenleriyiz.


Friedrich Schiller ne güzel söylemiş: "Sanat özgürlük tarafından emzirildikçe büyür." diye. E o halde buyrun, başlayalım.

Hiç kendini tutsak hissettiğin oldu mu? Böyle üretimin en ama en dolu evresindeyken elinin kolunun bağlandığı oldu mu? Birilerinin sana, yaptığın işe, işine olan saygına, sarf ettiğin çabaya, ter döktüğün gayeye saygısızlık yaptığı oldu mu? Henüz olmamışsa biraz eksik yaşıyorsun dostum. Çünkü biz insanlar yaradılış denen şey vuku bulduğundan bu yana derdi asla bitmeyen canlılarız. Ki bu dertleri ifade etmek de biraz cesaret istiyor. Ha? Yoksa sen kolay mı sandın yazmayı, çizmeyi, söylemeyi, konuşmayı? Vurulan prangalardan bi haber misin yoksa?


Klarnet bir insanı vatan haini yapar mı? Bi şiir insanı terörist eder mi? Bi şarkı insanı solcu mu kılar? Bi resim sanatkarına 'refah bozucu' sıfatını mı layık görür?

Sahi sen hiç düşündün mü? Sanat Özgürlük Müdür?

Dur, yorma kafanı o kadar. Ben cevaplayayım hemen. Sanat özgürlük, özgürlük ise sanat olmalıdır. Evet, ama bak dikkat et '-malı' dedim. Neden? Çünkü olmadı.


Bu topraklarda sırasıyla Gelibolu, Magusa, Midilli, Rodos ve Sakız Adası'na fütursuzca sürgün edilen bir düşünce adamı var. Namık Kemal. Suçu mu? Yazdıkları. Sadece bu.

Bu topraklarda yazıları sebebiyle hem yurt içi hem yurt dışı olmak üzere sürgünlere gönderilen usta bir yazar var. Refik Halid Karay.

Bu diyarda sol görüşlü bir aydın olarak siyasi düşünceleri yüzünden vatan toprağından sürülen bir gerçek var. Abidin Dino.


Bu ülkede Batı'nın materyalizm felsefesini öğrenip eserlerinde yer verdiği için 'Müslümanlığa Sövmek' ile suçlanıp sürgüne uğrayan bir Ahmet Mithat Efendi var.

Buralarda Türk Gazeteciliği'ne katkılarından sonra mesleği bırakmasıyla hayat-ı içtimayesinde yaptığı sohbetlerinden ötürü sürgün edilen Agah Efendi var.

Bu gökyüzünde devleti, mizahi aklıyla sınadığı için sürülen bir aydın var. Aziz Nesin.


Bu dehlizde İtalyan solcu önderlerinden P. Togliatti öldükten sonra ona yazdığı şiir yüzünden 3 yıl boyunca mapushanede işkence gören ve ardından Diyarbakır'a sürülen, sorgulayan bir Ahmed Arif var.

Bu ülkede 1950'de çıkan af yasası ile hapis hayatı biten ve çürük yüzünden yapamadığı askerliğe 48 yaşında geri çağrılınca öldürüleceğini düşünüp yurt dışına kaçan ve 1951'de vatandaşlıktan çıkartılan bir değer var, bir sembol var. Bir Nazım Hikmet Ran var.


Bu topraklarda sözleri ve besteleri ile 'Kürt Yandaşlığı' yaptığı iddia edilip ülkece terörist iddia edilen biri var. Kiraz ağacında gömleği yırtılan bi Ahmet Kaya var.

Burada, bizler nefes aldıkça ve yaşadıkça yaptığımız işlere ve sanatımıza karşı koymak isteyen birileri var. Evet, o eski ve uçlarda yaşanan sığ yıllar geçecek. İnsanlar, algılar, fikirler değişecek. Ama bi müzisyen şarkısında esrara özendirdiği gerekçesiyle gözaltına alınmış olacak. Nitekim oldu da. Gene geçecek zaman. Vakitler birbirini kovalayacak. Bir yazar çıkacak ortaya. Yeraltı Edebiyatı yaptığı için darağacında sallandırılacak. O belki ben olucam. Belki de sen. Ama bu prangaları kırmadıkça ve sesimizi yükseltmedikçe bizden hiçbir şey olmayacak.


Çünkü mevzu bahis örselenip susmak değildi. Mevzu sürgünde Vatan Yahut Silistre'yi yazan Namık Kemal'di. Mevzu devleti tiye alan Aziz Nesin'di. Mevzu barış işaretiyle meydanlarda toprağına aşık olduğunu belirtmesine rağmen linç yese bile susmayan ve şarkılar söyleyen Ahmet Kaya idi.

Bu çalışmam 'Sanata ve Özgürlüğe' armağanım olsun.

*Çeşitli kaynaklardan yararlanılmıştır.

Mustafa Bakır



Yorumlar