Sevgili dostlar merhaba. Saat 03.29. Hesabımın askıya alınmasından zaar bu gece uyuyamadım. Çünkü senelerdir emek verdiğin bi iş için bu hale düşmek çok zor. Ben 'Mustafa' oldum olalı yazıyordum. Geçtiğimiz Nisan ayında da artık buraya haykırmayı uygun gördüm. Her şey güzel de gidiyordu oysa. Ancak içerik problemleri ve geçersiz trafik akışı sebeplerinden dolayı hesabım 30 gün askıya alındı. Dilerim bu süre zarfında paylaşımlarıma engel getirilmez.
Ve bilmelisin ki sen şu an bu yazıyı okuyabiliyorsan hem hala ümit var demektir ve hem de çok şanslısındır. Niden? Çünkü bugünkü konumuz Cem Karaca da ondan. #Tanıman Lazım'ın üçüncü bölümüne hoşgeldiniz efenim. Şöyle buyrunuz.
Takvimler 5 Nisan'ı gösterdiğinde 1945 yılında İstanbul'da bir kült dünyaya geldi. Bahsi geçen kült Cem Karaca'dan başkası değildi. Karaca'nın annesi Türk Tiyatrosu'nun mühim isimlerimden Toto Karaca ve babası Mehmet Karaca'dır. Ermeni kökenli bir anne ile Azeri Türkü bir babanın çocuğu olup sahne tozunu ziyadesiyle yutarak büyüdü Cem. Çünkü o vakitler Cem'in anne ve babası başarılarını kanıtlamış ve çokça sevilen iki tiyatro oyuncusuydu.
Karaca Türkiye'nin sayılı eğitim kurumlarından olan Robert Koleji'nde eğitim gördü. Sanat camiasında var olan bir ailenin çocuğu olsa da sanata pek ilgi göstermedi. Aksine büyüyünce doktor veya mühendis olacağını söylerdi Cem. Ancak babası Mehmet Karaca ise Cem'in 'hariciyeci' olmasını istiyordu. Hariciyeci günümüzde 'dış siyasetle uğraşan' anlamına geliyor.
Fakat o da nesi? Cem Karaca ergenlik yıllarında belki de kolejli olup batı kültürünü anlaması ve yaşayışına sirayet ettirmesi münasebetiyle içindeki sanat aşkını doğurdu. Rock'n Roll üzerinde yoğunlaşan müzik zevkinden mütevellit o yıllarda Elvis Presley dinlemeye başladı. Bu gelişmeler birbirini takip edecekken Cem Karaca'nın karşısına baba engeli çıktı. Mehmet Karaca, Cem'in müzikle uğraşmasını istemiyordu. Ama bu Cem'i vazgeçiremeyecekti.
Lisede arkadaşlarıyla gruplar kurmuş, Jaguarlar'la çalışmış ve Zoraki Diktatör gibi tiyatro oyunlarında oynamış genç ve hevesli biriydi artık o. Tiyatro oyuncularından Semra Özgür ile evlenmesi ve evlendikten yalnızca 3 gün sonra Antakya'ya asker gitmesi ise Cem Karaca'nın hayatında bir çok şeyi değiştirecekti. Bir askerin çaldığı sazın sesiyle kendinden geçen ve resmen özünü bulan Karaca, İstanbul'a döndüğünde derdini türkülerle anlatacaktı. Askerlik bitip İstanbul'a dönüldüğünde ise Cem'in yolu 'Apaşlar' grubu ile kesişti ve nihayetinde ülkenin en iyi gruplarından biri sanat ve müzik piyasasına peyda oldu. Anadolu Rock parçalarıyla seslerini geniş kitlelere ulaştırmayı başaran grup katıldıkları yarışmalar, yaptıkları plaklar ve turneler derken sağlam bi dikiş tutturdular. O sırada Cem Karaca, Meriç Başaran ile ikinci evliliğini yapmış olacak ki 'Resimdeki Gözyaşları' isimli beste büyük yankı uyandırdı.
Aynı vakitler 68 gençliğinin özgürlük rüzgarı ise dünyayı kasıp kavurmaya başlamıştı bile. Barış ve eşitlik isteyen muhaliflerin bu rüzgarı Türkiye'de soldan esiyordu. Haliyle Cem Karaca grubu politik bi yöne çekmek istedi. Fakat kurucu Mehmet Soyarslan bunu kabul etmedi ve 'Apaşlar' 1970 yılında "Bu Son Olsun/ Felek Beni" plağını çıkarıp dağıldı. Dağılan 'Apaşlar' grubunun baş gitaristi Seyhan Karabay ile 'Kardaşlar' grubunu kuran Karaca 70 yılının Kasım ayında "Dadaloğlu/ Kalender" 45'liğini çıkardı. Dadaloğu, Cem'in ikinci hit parçası oldu.
12 Mart darbesi olduğunda ise Cem Karaca konser için Almanya'daydı. Müziği ve fikirleri siyasetçilerce de bilinen Karaca bir süre Almanya'da kaldı. Kendisine ilişkin bir işlem olmadığını görünce de Türkiye'ye döndü. 12 Mart darbesinin solcular üzerinde yaptığı yıkıma rağmen sanatın dilinin hala uzun olması ise mutluluk vericiydi. Karaca ise 'Kara Yılan' ve 'Acı Doktor' gibi şarkılarla 12 Mart'ın yaralarını iyileştirmeye çalıştı.
72 yılında usta sanatçı Cem Karaca 'Moğollar' ile çalışmaya başladı. İki senelik bu birliktelik Anadolu Rock'ın şüphesiz altın çağlarından biriydi. Bu iki sene içerisinde şu sıralar dahi dillerimize pelesenk ettiğimiz "Namus Belası" şarkısına imza atıldı.
Solcu kimliğini hiçbir zaman gizlemeyen cesur bir adamdı Cem Karaca. Ve bunu 1974 yılında ülkenin siyasi açıdan dizginlenemeyen çatışmalara sahne olduğu dönemde dahi saklamadı. Ve üstelik o yıl hiç unutulmayacak bir şarkıya imza attı Karaca. Cem'e göre işçiler işçi kalmalıydı. Tulumları giyili, eksoza boğulan işçiler...
Tatlı bir ayrıntıdır ki Cem Karaca "Tamirci Çırağı" şarkısını seslendireceği zaman sahneye çırak elbisesi giyerek çıkardı.
O arada Karaca üçüncü evliliğini Feride Balkan ile yaptı. Ve bu evlilikten Emrah adında bir çocukları oldu.
Eninde sonunda her grupla yolları ayrılan Karaca asla pes etmiyor aksine kendisine yeni gruplar arıyordu. Çünkü onun derdi en kısa yoldan halka ulaşıp bi şeyleri anlatabilmekti.
Yıllar geçse de Türkiye'de siyasi olaylar bi türlü durulmuyordu. Darbenin ayak sesleri duyulmaya başlamış sokakların kanla yıkanacağı söylemleri ayyuka çıkmıştı. Bu vakitte bile Cem Karaca siyasetin sanatı susturmasına izin vermedi. Ve şarkılar söylemeye devam etti. Almanya'ya bir konser için gittiğinde ise ana vatanında '1980 Askeri Darbesi' oldu. İnsanların nedensiz yere tutuklanıp, sokaklarda tankların gezindiği o günlerde Cem Karaca da komünizm propagandası yaptığı için gıyabında yargılanıyordu.
O zorlu yıllarda Almanya'ya gitmek ve ölene dek orda yaşamak kolaydı belki ama Cem Karaca bunu yapamazdı. Çünkü o bir Anadolu çocuğuydu. Bu sebeple 85 yılında Münih'te bir otelde Turgut Özal ile görüştü ve 8 sene sonra ülkesine döndü. Döndüğünde tedirgin ama mutlu ve umutluydu Cem. Kimisi ona dönek dese de o bu ithama dahi Cahit Berkay ve Uğur Dikmen ile yaptığı şarkıyla cevap verdi.
Sol fikirleri yüzünden vatanından ayrı kalan ama gene de soldan yürümeye devam eden Karaca takvimler 1990 yılını gösterdiğinde 'Kahya Yahya' şarkısıyla "Altın Güvercin" yarışmasında en iyi şarkı ödülünü aldı.
93 yılından sonra aktif müziğe ara verip televizyon programları sunmaya başlayan usta sanatçı 97 yılında albüm çalışmalarına geri döndü. Ve 'Ağır Roman' filmi için Resimdeki Gözyaşları'nı bir kez daha kaydetti.
1999 yılında ise Cahit Berkay'ın desteğiyle 'Bindik Bir Alamete' isimli albümünü çıkaran Cem Karaca bu albümde dengeleri alt üst eden farklı bir esere imza attı. Bir ilahiyi andıran 'Allah Yar' parçasından ötürü bazıları Cem Karaca'yı yolundan dönmekle suçladı ve hatta kendisinin Fettullah Gülen ile dost olduğu dahi konuşuldu. Büyük tartışmalar yaratan bu konulara rağmen Karaca ise kendisini şarkılarına vermişti.
Ölümünden 10 gün önce dahi sahnede olan ve özgürlük için şarkılarını söyleyen Karaca kendisi hakkında çıkan söylemlerden çokça yorulmuş olup ölümünü hissetmişçesine "Allah canımı ya sahnede alsın yada kral yatağımda." diyordu.
Yaşadıklarına kalbi dayanamayan büyük sanatçı Cem Karaca 8 Şubat 2004 sabahında solunum ve kalp yetmezliğine bağlı olarak ağır bir kalp krizi geçirdi ve 59 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Türkiye'nin aykırı yüzü olan uzun saçlı, gözlüklü adam vasiyeti üzerine alkışlarla değil tekbirlerle uğurlandı.
Anadolu Rock'ın en kaliteli isimlerinden olan bu
muhteşem insanı anlatmaya çalıştım bu gece. Siz ne zaman okursunuz bilmem ancak şu an benim saatim 04.17'yi gösteriyor. Bu yazıyı yazarken biraz korkuyorum da aslında. Çünkü fazlaca sıkıntılı konulara girdiğimi düşünüyorum. Dilerim edebiyat sevdama ve hayallerime kelepçe vurulmaz.
*Çeşitli kaynaklardan yararlanılmıştır.
Özgürlüğünüze esir olmanız temennisiyle...
Mustafa Bakır
Ve bilmelisin ki sen şu an bu yazıyı okuyabiliyorsan hem hala ümit var demektir ve hem de çok şanslısındır. Niden? Çünkü bugünkü konumuz Cem Karaca da ondan. #Tanıman Lazım'ın üçüncü bölümüne hoşgeldiniz efenim. Şöyle buyrunuz.
Takvimler 5 Nisan'ı gösterdiğinde 1945 yılında İstanbul'da bir kült dünyaya geldi. Bahsi geçen kült Cem Karaca'dan başkası değildi. Karaca'nın annesi Türk Tiyatrosu'nun mühim isimlerimden Toto Karaca ve babası Mehmet Karaca'dır. Ermeni kökenli bir anne ile Azeri Türkü bir babanın çocuğu olup sahne tozunu ziyadesiyle yutarak büyüdü Cem. Çünkü o vakitler Cem'in anne ve babası başarılarını kanıtlamış ve çokça sevilen iki tiyatro oyuncusuydu.
Karaca Türkiye'nin sayılı eğitim kurumlarından olan Robert Koleji'nde eğitim gördü. Sanat camiasında var olan bir ailenin çocuğu olsa da sanata pek ilgi göstermedi. Aksine büyüyünce doktor veya mühendis olacağını söylerdi Cem. Ancak babası Mehmet Karaca ise Cem'in 'hariciyeci' olmasını istiyordu. Hariciyeci günümüzde 'dış siyasetle uğraşan' anlamına geliyor.
Fakat o da nesi? Cem Karaca ergenlik yıllarında belki de kolejli olup batı kültürünü anlaması ve yaşayışına sirayet ettirmesi münasebetiyle içindeki sanat aşkını doğurdu. Rock'n Roll üzerinde yoğunlaşan müzik zevkinden mütevellit o yıllarda Elvis Presley dinlemeye başladı. Bu gelişmeler birbirini takip edecekken Cem Karaca'nın karşısına baba engeli çıktı. Mehmet Karaca, Cem'in müzikle uğraşmasını istemiyordu. Ama bu Cem'i vazgeçiremeyecekti.
Lisede arkadaşlarıyla gruplar kurmuş, Jaguarlar'la çalışmış ve Zoraki Diktatör gibi tiyatro oyunlarında oynamış genç ve hevesli biriydi artık o. Tiyatro oyuncularından Semra Özgür ile evlenmesi ve evlendikten yalnızca 3 gün sonra Antakya'ya asker gitmesi ise Cem Karaca'nın hayatında bir çok şeyi değiştirecekti. Bir askerin çaldığı sazın sesiyle kendinden geçen ve resmen özünü bulan Karaca, İstanbul'a döndüğünde derdini türkülerle anlatacaktı. Askerlik bitip İstanbul'a dönüldüğünde ise Cem'in yolu 'Apaşlar' grubu ile kesişti ve nihayetinde ülkenin en iyi gruplarından biri sanat ve müzik piyasasına peyda oldu. Anadolu Rock parçalarıyla seslerini geniş kitlelere ulaştırmayı başaran grup katıldıkları yarışmalar, yaptıkları plaklar ve turneler derken sağlam bi dikiş tutturdular. O sırada Cem Karaca, Meriç Başaran ile ikinci evliliğini yapmış olacak ki 'Resimdeki Gözyaşları' isimli beste büyük yankı uyandırdı.
Aynı vakitler 68 gençliğinin özgürlük rüzgarı ise dünyayı kasıp kavurmaya başlamıştı bile. Barış ve eşitlik isteyen muhaliflerin bu rüzgarı Türkiye'de soldan esiyordu. Haliyle Cem Karaca grubu politik bi yöne çekmek istedi. Fakat kurucu Mehmet Soyarslan bunu kabul etmedi ve 'Apaşlar' 1970 yılında "Bu Son Olsun/ Felek Beni" plağını çıkarıp dağıldı. Dağılan 'Apaşlar' grubunun baş gitaristi Seyhan Karabay ile 'Kardaşlar' grubunu kuran Karaca 70 yılının Kasım ayında "Dadaloğlu/ Kalender" 45'liğini çıkardı. Dadaloğu, Cem'in ikinci hit parçası oldu.
12 Mart darbesi olduğunda ise Cem Karaca konser için Almanya'daydı. Müziği ve fikirleri siyasetçilerce de bilinen Karaca bir süre Almanya'da kaldı. Kendisine ilişkin bir işlem olmadığını görünce de Türkiye'ye döndü. 12 Mart darbesinin solcular üzerinde yaptığı yıkıma rağmen sanatın dilinin hala uzun olması ise mutluluk vericiydi. Karaca ise 'Kara Yılan' ve 'Acı Doktor' gibi şarkılarla 12 Mart'ın yaralarını iyileştirmeye çalıştı.
72 yılında usta sanatçı Cem Karaca 'Moğollar' ile çalışmaya başladı. İki senelik bu birliktelik Anadolu Rock'ın şüphesiz altın çağlarından biriydi. Bu iki sene içerisinde şu sıralar dahi dillerimize pelesenk ettiğimiz "Namus Belası" şarkısına imza atıldı.
Solcu kimliğini hiçbir zaman gizlemeyen cesur bir adamdı Cem Karaca. Ve bunu 1974 yılında ülkenin siyasi açıdan dizginlenemeyen çatışmalara sahne olduğu dönemde dahi saklamadı. Ve üstelik o yıl hiç unutulmayacak bir şarkıya imza attı Karaca. Cem'e göre işçiler işçi kalmalıydı. Tulumları giyili, eksoza boğulan işçiler...
Tatlı bir ayrıntıdır ki Cem Karaca "Tamirci Çırağı" şarkısını seslendireceği zaman sahneye çırak elbisesi giyerek çıkardı.
O arada Karaca üçüncü evliliğini Feride Balkan ile yaptı. Ve bu evlilikten Emrah adında bir çocukları oldu.
Eninde sonunda her grupla yolları ayrılan Karaca asla pes etmiyor aksine kendisine yeni gruplar arıyordu. Çünkü onun derdi en kısa yoldan halka ulaşıp bi şeyleri anlatabilmekti.
Yıllar geçse de Türkiye'de siyasi olaylar bi türlü durulmuyordu. Darbenin ayak sesleri duyulmaya başlamış sokakların kanla yıkanacağı söylemleri ayyuka çıkmıştı. Bu vakitte bile Cem Karaca siyasetin sanatı susturmasına izin vermedi. Ve şarkılar söylemeye devam etti. Almanya'ya bir konser için gittiğinde ise ana vatanında '1980 Askeri Darbesi' oldu. İnsanların nedensiz yere tutuklanıp, sokaklarda tankların gezindiği o günlerde Cem Karaca da komünizm propagandası yaptığı için gıyabında yargılanıyordu.
O zorlu yıllarda Almanya'ya gitmek ve ölene dek orda yaşamak kolaydı belki ama Cem Karaca bunu yapamazdı. Çünkü o bir Anadolu çocuğuydu. Bu sebeple 85 yılında Münih'te bir otelde Turgut Özal ile görüştü ve 8 sene sonra ülkesine döndü. Döndüğünde tedirgin ama mutlu ve umutluydu Cem. Kimisi ona dönek dese de o bu ithama dahi Cahit Berkay ve Uğur Dikmen ile yaptığı şarkıyla cevap verdi.
Sol fikirleri yüzünden vatanından ayrı kalan ama gene de soldan yürümeye devam eden Karaca takvimler 1990 yılını gösterdiğinde 'Kahya Yahya' şarkısıyla "Altın Güvercin" yarışmasında en iyi şarkı ödülünü aldı.
93 yılından sonra aktif müziğe ara verip televizyon programları sunmaya başlayan usta sanatçı 97 yılında albüm çalışmalarına geri döndü. Ve 'Ağır Roman' filmi için Resimdeki Gözyaşları'nı bir kez daha kaydetti.
1999 yılında ise Cahit Berkay'ın desteğiyle 'Bindik Bir Alamete' isimli albümünü çıkaran Cem Karaca bu albümde dengeleri alt üst eden farklı bir esere imza attı. Bir ilahiyi andıran 'Allah Yar' parçasından ötürü bazıları Cem Karaca'yı yolundan dönmekle suçladı ve hatta kendisinin Fettullah Gülen ile dost olduğu dahi konuşuldu. Büyük tartışmalar yaratan bu konulara rağmen Karaca ise kendisini şarkılarına vermişti.
Ölümünden 10 gün önce dahi sahnede olan ve özgürlük için şarkılarını söyleyen Karaca kendisi hakkında çıkan söylemlerden çokça yorulmuş olup ölümünü hissetmişçesine "Allah canımı ya sahnede alsın yada kral yatağımda." diyordu.
Yaşadıklarına kalbi dayanamayan büyük sanatçı Cem Karaca 8 Şubat 2004 sabahında solunum ve kalp yetmezliğine bağlı olarak ağır bir kalp krizi geçirdi ve 59 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Türkiye'nin aykırı yüzü olan uzun saçlı, gözlüklü adam vasiyeti üzerine alkışlarla değil tekbirlerle uğurlandı.
Anadolu Rock'ın en kaliteli isimlerinden olan bu
muhteşem insanı anlatmaya çalıştım bu gece. Siz ne zaman okursunuz bilmem ancak şu an benim saatim 04.17'yi gösteriyor. Bu yazıyı yazarken biraz korkuyorum da aslında. Çünkü fazlaca sıkıntılı konulara girdiğimi düşünüyorum. Dilerim edebiyat sevdama ve hayallerime kelepçe vurulmaz.
*Çeşitli kaynaklardan yararlanılmıştır.
Özgürlüğünüze esir olmanız temennisiyle...
Mustafa Bakır
Yorumlar
Yorum Gönder