Merhabalanzi efenim. Nefes alabildiğimden mütevellit ölmeyi başaramadığım bir başka Pazar gününde daha birlikteyiz. Lambur lumbur devam eden ve harika geri dönüşler alan #Süpertaj furyasının bugünkü konuğu yazar Ediz Altun.
Haydin başlayalım...
1- Tatsız bi klasiktir ki konuk kendisini takdim eder. Bu sebeple istirham edeyim. Ediz Altun kimdir, nedir, nasıl bir insandır, neler yapar?
Estağfurullah. Ne demek! Beni cool #Süpertaj'ına çağırdığın için teşekkür ediyorum öncelikle. Ediz Altun 1977 senesinde Artvin'in Savsat ilçesinde dünyaya geldi. Balık burcudur ve bu dünyada ne çektiyse burcundan çekmiştir. Neyse, ilk ve ortaöğrenimini Savsat'ta, liseyi güzel İzmir'de okudu. Üniversite’yi Boğaziçi’nde Elektrik & Elektronik mühendisliğinde okudu. Üniversite için 1994’ te geldiği Istanbul’da yaşamaya devam ediyor. Arada bir de Exec MBA yaptı aynı üniversitede. Hep bilişim sektöründe çalıştı ve on beş senedir de Intel’ de. Son iki senedir de kitap yazma gayreti içinde bu hayatta kendini meşgul ediyor.
2- ABD merkezli, dünyanın en büyük yarı iletken üreticisi olan Intel şirketinin Türkiye Genel Müdür Yardımcılığı'nı üstlenmiş durumdasın. Intel ile olan birlikteliğin ne zaman ve nasıl başladı?
2003 yılında Escort Computer'da çalışırken, sevgili arkadaşım Eda'nın yönlendirmesiyle Intel'de çalışmaya başladım. Perakende Satış Sorumlusu olarak. O zamanlar Teknosa'nın 20 tane mağazası var. Vatan var, Bimeks var. Mediamarkt’'ar yok, BestBuy'lar henüz gelmemiş. Dixons, EP henüz girip çıkmamış. Elektronik perakendeciliğinin genç yaşlarında zevkli bir işle Intel'de çalışmaya başladım. Sonra satışa geçtim, müşteri yöneticiliği yaptım. Arkasından tekrar pazarlamaya dönüp Ülke Pazarlama Müdürü oldum. Sonra satış müdürlüğü yaptım beş sene kadar. Son iki senedir de nesneleri birbirine bağlıyor, yapay zekayla daha akıllı hale getirmeye çalışıyorum.
3- Belki biraz cüretkar bi soru olacak ondan dolayı şimdiden affına sığınmak isterim ancak sormadan da edemeyeceğim. Hatrı sayılır bir şekilde gayet güzel bir pozisyonda çalışıyorken neden yazmaya karar verdin? Yani seni yazma eylemine iten ne oldu?
Öncelikle teşekkür ederim. Yalnız, iş hayatı veya kariyer yazmaya engel değil bence. Yazmak için illa da çalışmıyor olmak ve bu sebeple arayışa girmek de gerekmiyor. Yazma isteği içinde varsa her halükarda yazarsın diye düşünüyorum. Bana bu motivasyon sonradan geldi yani önceden beri yazmak istiyordum diyemiyorum. Bir kere yazmaya başladım ve çok sevdim. Umarım ömrüm elverdiği müddetçe karalamaya devam ederim.
4- Gerilla pazarlama taktiğiyle 'Atların Plakası Olmaz' kitabını başarılı bir şekilde geniş kitlelere duyurmayı başardın. Peki bu nasıl gerçekleşti? Örneğin Beyoğlu ve Kadıköy sokaklarına inip duvarlarda yazı olma işi kimin fikriydi ve ne gibi yararlar sağladı?
Kitap için güzel bir tanıtım kampanyası yaptığımızı düşünüyorum. Bana göre bir kitap için yapılan, benim bildiğim en kapsamlı pazarlama çalışması oldu. Bütün planımızı Martı Yayınları ile birlikte ortaklaşa organize ettik. Kitap lansmanından aylar önce, oturup beyin fırtınaları yaptık, uzun toplantılar gerçekleştirdik ve bu plana karar verdik. Yaklaşık 6 kişilik bir ekip ile birlikte ne yapacağımızı belirledik.
Amacımız, kitap çıkmadan önce bir teaser olarak ‘Atların Plakası Olmaz’ mottosunu mumkun olan her yerde kullanmaktı. O yüzden duvarlara stencil'ler yaptık, Instagram ve Facebook'tan ‘Atların Plakası Olmaz’ adına hesaplar açtık, Twitter'de trend topic olduk vs. Bu hesaplarda kitabın içeriğine uygun olacak şekilde isyankar ve özgür olmayı öven mesajlar verdik. Bu sayede insanlar mottomuzu tanıdı ve çok sevdi. Arkasından kitap çıkınca da, ‘Vaay be kitapmış demek!’ diye düşündüler. Kitap böylece çok ilgi çekti. Hatta Büyükada’da faytonlara karşı olan dostlar da bu mottoyu çok beğendiler. Biz hiç o açıdan düşünmemiştik ancak sonuna kadar desteklediğim anti-fayton hareketinin bu sloganı benimsemesi, beni de ziyadesiyle memnun etti.
5- Bi kaç yerde gördüm. Bilişimsel edebiyat diye bi isim geçiyor. Ve senin kitabın da bu kulvarın koşucusuymuş. Pekala nedir bilişimsel edebiyat?
Bildiğim kadarıyla öyle bir kategori yok ama benim mesleğimden ve kitabın içeriğinden dolayı böyle bir tanımlama tercih edildi. Kitapta biliyorsun, bilişim teknolojileri kullanılarak bir insanın hayatı nasıl alt üst edilir konusu işleniyor. Fakat roman salt bir polisiye ya da macera romanı değil. İçinde psikolojik tahliller, felsefik yansımalar da var. O nedenle aslında bence kitap bu çerçevesiyle bir çağdaş Türk romanı olarak adlandırılabılır.
Ama şunu söylemeden geçemeyeceğim. Teknolojik ögelerin kullanıldığı romanları Türk Edebiyati’nda çok göremiyoruz. Amerika ve Hollywood özellikle bu konularda öncülük ediyor. Bizde de güncel araçların kullanıldığı edebi eserlerin çıkması iyi olur diye düşünüyorum. Sadece aşk ve romantizm işlenen hikayelerden insanlara gına geldi artik.
6- Boş Meşgale absürtlükleri sever. Bu nedenle soru arası uyum gözetilmez. Çünkü aniden şöyle bi soru gelebilir. Yapmadan ölmemem lazım dediğin bi şey?
Yok aslında. 😊 Beş sene sonra ne yapacağımı bile bilmem ben. Hayatım boyunca plan yapmadım, şimdi de yapmıyorum. Belki de yapamıyorum. Belki de planladığım şeyler olmazsa diye korkuyorum. Fakat, bir kitabımın başka bir dilde basılmasını çok isterim. Bunu da burada ifade etmiş olayım. 😊
7- Tarihte seni etkileyen bir savaş, antlaşma veya olay?
Bu soruya ancak politik cevap verebilirim. Yani savaş olarak Kurtuluş Savaşı derim. Anlaşma olarak Kadeş derim. Olay olarak da insanoğlunun aya çıkması diyebilirim. O yüzden hiç cevap vermesem daha iyi. Vermiş oldum o ayrı. 😊
8- Alışılmışın dışında, tuhaf sayılabilecek takıntıların var mı? Varsa neler?
Girme, o konuya girme. 😊 Şaka tabii ama herkes gibi benim de kendime özel takıntılarım var.
9- En son hangi filmi izledin? Sana ne kattı veya senden ne götürdü?
Bu soruya çok güzel bir cevabım var. The Killing Of A Sacred Deer. Herkese tavsiye ederim. Son zamanlarda beni en çok etkileyen filmlerin başında yer aldı. Bu kadar cesur, duruşu olan, izleyicinin kafasındaki soru işaretlerini umursamadan kendi mesajını haykırarak veren bir film daha izlemedim.
10- Kavram sorgularına imza attığım bi kısım var ki beni eğlendiriyor doğrusu. O halde 'hesap makinesi' ve 'deodorant' kelimeleri Ediz Altun için ne ifade ediyor? Dilersen ayrı ayrı yanıtlayabilirsin.
Hesap makinesi, tembellik! Deodorant, kimyevi ve zararlı.
11- Gayrı sona geldik. Bu keyifli sohbet için ben çok teşekkür ederim. Senin, hakkında veya hakkımda söylemek istediklerin varsa buyur lütfen. Söz sende.
Öncelikle seni tebrik etmek istiyorum. Çok istedigin ve peşinden koşturduğun bir projen var ve ne gerekiyorsa yapıyorsun. Umarım ileride çok çok başarılı olur ve çok iyi yerlere gelirsin. Saygılar, sevgiler…
Haydin başlayalım...
1- Tatsız bi klasiktir ki konuk kendisini takdim eder. Bu sebeple istirham edeyim. Ediz Altun kimdir, nedir, nasıl bir insandır, neler yapar?
Estağfurullah. Ne demek! Beni cool #Süpertaj'ına çağırdığın için teşekkür ediyorum öncelikle. Ediz Altun 1977 senesinde Artvin'in Savsat ilçesinde dünyaya geldi. Balık burcudur ve bu dünyada ne çektiyse burcundan çekmiştir. Neyse, ilk ve ortaöğrenimini Savsat'ta, liseyi güzel İzmir'de okudu. Üniversite’yi Boğaziçi’nde Elektrik & Elektronik mühendisliğinde okudu. Üniversite için 1994’ te geldiği Istanbul’da yaşamaya devam ediyor. Arada bir de Exec MBA yaptı aynı üniversitede. Hep bilişim sektöründe çalıştı ve on beş senedir de Intel’ de. Son iki senedir de kitap yazma gayreti içinde bu hayatta kendini meşgul ediyor.
2- ABD merkezli, dünyanın en büyük yarı iletken üreticisi olan Intel şirketinin Türkiye Genel Müdür Yardımcılığı'nı üstlenmiş durumdasın. Intel ile olan birlikteliğin ne zaman ve nasıl başladı?
2003 yılında Escort Computer'da çalışırken, sevgili arkadaşım Eda'nın yönlendirmesiyle Intel'de çalışmaya başladım. Perakende Satış Sorumlusu olarak. O zamanlar Teknosa'nın 20 tane mağazası var. Vatan var, Bimeks var. Mediamarkt’'ar yok, BestBuy'lar henüz gelmemiş. Dixons, EP henüz girip çıkmamış. Elektronik perakendeciliğinin genç yaşlarında zevkli bir işle Intel'de çalışmaya başladım. Sonra satışa geçtim, müşteri yöneticiliği yaptım. Arkasından tekrar pazarlamaya dönüp Ülke Pazarlama Müdürü oldum. Sonra satış müdürlüğü yaptım beş sene kadar. Son iki senedir de nesneleri birbirine bağlıyor, yapay zekayla daha akıllı hale getirmeye çalışıyorum.
3- Belki biraz cüretkar bi soru olacak ondan dolayı şimdiden affına sığınmak isterim ancak sormadan da edemeyeceğim. Hatrı sayılır bir şekilde gayet güzel bir pozisyonda çalışıyorken neden yazmaya karar verdin? Yani seni yazma eylemine iten ne oldu?
Öncelikle teşekkür ederim. Yalnız, iş hayatı veya kariyer yazmaya engel değil bence. Yazmak için illa da çalışmıyor olmak ve bu sebeple arayışa girmek de gerekmiyor. Yazma isteği içinde varsa her halükarda yazarsın diye düşünüyorum. Bana bu motivasyon sonradan geldi yani önceden beri yazmak istiyordum diyemiyorum. Bir kere yazmaya başladım ve çok sevdim. Umarım ömrüm elverdiği müddetçe karalamaya devam ederim.
4- Gerilla pazarlama taktiğiyle 'Atların Plakası Olmaz' kitabını başarılı bir şekilde geniş kitlelere duyurmayı başardın. Peki bu nasıl gerçekleşti? Örneğin Beyoğlu ve Kadıköy sokaklarına inip duvarlarda yazı olma işi kimin fikriydi ve ne gibi yararlar sağladı?
Kitap için güzel bir tanıtım kampanyası yaptığımızı düşünüyorum. Bana göre bir kitap için yapılan, benim bildiğim en kapsamlı pazarlama çalışması oldu. Bütün planımızı Martı Yayınları ile birlikte ortaklaşa organize ettik. Kitap lansmanından aylar önce, oturup beyin fırtınaları yaptık, uzun toplantılar gerçekleştirdik ve bu plana karar verdik. Yaklaşık 6 kişilik bir ekip ile birlikte ne yapacağımızı belirledik.
Amacımız, kitap çıkmadan önce bir teaser olarak ‘Atların Plakası Olmaz’ mottosunu mumkun olan her yerde kullanmaktı. O yüzden duvarlara stencil'ler yaptık, Instagram ve Facebook'tan ‘Atların Plakası Olmaz’ adına hesaplar açtık, Twitter'de trend topic olduk vs. Bu hesaplarda kitabın içeriğine uygun olacak şekilde isyankar ve özgür olmayı öven mesajlar verdik. Bu sayede insanlar mottomuzu tanıdı ve çok sevdi. Arkasından kitap çıkınca da, ‘Vaay be kitapmış demek!’ diye düşündüler. Kitap böylece çok ilgi çekti. Hatta Büyükada’da faytonlara karşı olan dostlar da bu mottoyu çok beğendiler. Biz hiç o açıdan düşünmemiştik ancak sonuna kadar desteklediğim anti-fayton hareketinin bu sloganı benimsemesi, beni de ziyadesiyle memnun etti.
5- Bi kaç yerde gördüm. Bilişimsel edebiyat diye bi isim geçiyor. Ve senin kitabın da bu kulvarın koşucusuymuş. Pekala nedir bilişimsel edebiyat?
Bildiğim kadarıyla öyle bir kategori yok ama benim mesleğimden ve kitabın içeriğinden dolayı böyle bir tanımlama tercih edildi. Kitapta biliyorsun, bilişim teknolojileri kullanılarak bir insanın hayatı nasıl alt üst edilir konusu işleniyor. Fakat roman salt bir polisiye ya da macera romanı değil. İçinde psikolojik tahliller, felsefik yansımalar da var. O nedenle aslında bence kitap bu çerçevesiyle bir çağdaş Türk romanı olarak adlandırılabılır.
Ama şunu söylemeden geçemeyeceğim. Teknolojik ögelerin kullanıldığı romanları Türk Edebiyati’nda çok göremiyoruz. Amerika ve Hollywood özellikle bu konularda öncülük ediyor. Bizde de güncel araçların kullanıldığı edebi eserlerin çıkması iyi olur diye düşünüyorum. Sadece aşk ve romantizm işlenen hikayelerden insanlara gına geldi artik.
6- Boş Meşgale absürtlükleri sever. Bu nedenle soru arası uyum gözetilmez. Çünkü aniden şöyle bi soru gelebilir. Yapmadan ölmemem lazım dediğin bi şey?
Yok aslında. 😊 Beş sene sonra ne yapacağımı bile bilmem ben. Hayatım boyunca plan yapmadım, şimdi de yapmıyorum. Belki de yapamıyorum. Belki de planladığım şeyler olmazsa diye korkuyorum. Fakat, bir kitabımın başka bir dilde basılmasını çok isterim. Bunu da burada ifade etmiş olayım. 😊
7- Tarihte seni etkileyen bir savaş, antlaşma veya olay?
Bu soruya ancak politik cevap verebilirim. Yani savaş olarak Kurtuluş Savaşı derim. Anlaşma olarak Kadeş derim. Olay olarak da insanoğlunun aya çıkması diyebilirim. O yüzden hiç cevap vermesem daha iyi. Vermiş oldum o ayrı. 😊
8- Alışılmışın dışında, tuhaf sayılabilecek takıntıların var mı? Varsa neler?
Girme, o konuya girme. 😊 Şaka tabii ama herkes gibi benim de kendime özel takıntılarım var.
9- En son hangi filmi izledin? Sana ne kattı veya senden ne götürdü?
Bu soruya çok güzel bir cevabım var. The Killing Of A Sacred Deer. Herkese tavsiye ederim. Son zamanlarda beni en çok etkileyen filmlerin başında yer aldı. Bu kadar cesur, duruşu olan, izleyicinin kafasındaki soru işaretlerini umursamadan kendi mesajını haykırarak veren bir film daha izlemedim.
10- Kavram sorgularına imza attığım bi kısım var ki beni eğlendiriyor doğrusu. O halde 'hesap makinesi' ve 'deodorant' kelimeleri Ediz Altun için ne ifade ediyor? Dilersen ayrı ayrı yanıtlayabilirsin.
Hesap makinesi, tembellik! Deodorant, kimyevi ve zararlı.
11- Gayrı sona geldik. Bu keyifli sohbet için ben çok teşekkür ederim. Senin, hakkında veya hakkımda söylemek istediklerin varsa buyur lütfen. Söz sende.
Öncelikle seni tebrik etmek istiyorum. Çok istedigin ve peşinden koşturduğun bir projen var ve ne gerekiyorsa yapıyorsun. Umarım ileride çok çok başarılı olur ve çok iyi yerlere gelirsin. Saygılar, sevgiler…
Yorumlar
Yorum Gönder