Merkeze heraba. Lawliet tanı beni aslanım :)
Burası da böyle yani.
Muazzör EGO’mdan zaar konu bulamamış olmanın verdiği telaş ile böyle bir şey yazmaya kalkıştım.
Bknz. ( Zamanında Edebiyat dersi için yapmam gereken sunumda konu bulamayınca ‘Sunum Nasıl Yapılır?’ diye sunum yapmam. )
İşin latifesi bir yana gün geçmiyor ki ülkemizde yeni bi yazı ile karşılaşmayalım. Her ipini koparanın kitap çıkardığı caağğnıım ülkemde bu durum bazen iyiyi belli etmek adına kötülerin feda edilmesi diye yorumlansa da zaman zaman hissiz ve alt metni olmayan cümle topluluklarına evrilebiliyor.
Böyle konuşuyorum diye de sanılmasın ki harika yazıyorum. Hayır, böyle bir iddiam yok. Yani henüz yok :)
Şimdi öncelikle bugün için bir şeyleri izah etmek istiyorum. Şöyle ki bir yazı yazabilmek adına optimum bir kalemin ve bir kağıdın yanı sıra harflere ihtiyacımız var. Peki harf nedir? Sözcükleri kağıda aktarmaya yarayan işaretlerden her birine harf denmekte. Güzel ve fakat sözcük ne demek? Belirli bir anlamı olan ve tümce kurabilmek için hayli özel bir görevi sırtlanan dil öğesine sözcük diyoruz. İyi ama tümce ne be? Tümce, herhangi bir duyguyu, isteği, düşünceyi, yargıyı ve olayı ifade etmek adına özne, yüklem vb. öğelerden oluşan sözcük dizisi anlamına geliyor. Pişt, okur. Buraya kadar iyi geldin he. Devam et devam. Güzel bir yere bağlayacam.
Aslında olay bundan ibaret. Artık bi yazı yazabilirsiniz. İyi veya kötü olması mühim değil. En nihayetinde bu göreceli bir şeydir.
Tabi ufak bir kaç şey daha var. Mesela kaliteli bi yazı kaleme alabilmek için bi tutam cesaret, iki yemek kaşığı korkusuzluk ve üç su bardağı akla ihtiyacınız var. Alabildiğine irade ve hayal gücü ise göz ardı edilmemesi gereken en mühim detaylardan.
Kaleme aldığınız yazıyı kendinize saklayabilir, sevdiklerinize yollayabilir, insanlarla paylaşabilir veya atabilirsiniz. Hoş silebilirsiniz de veya yakabilirsiniz. Hangisi daha fiyakalıysa. Sonuçta artık bi yazınız var. Ve karar sizin.
Ben bu yazdığım yazıyı paylaşmaya karar verdim. Neden diye soracak olursanız cevabım şudur. Çünkü bugüne dek çok kez attım, sildim, yaktım. Mesajı alamayanlara hani şu jetonu sekiz köşeli olanlara biraz daha ayıktırayım mevzuyu.
Demek istediğim şey şu sevgili dostlar. Ayağına her top gelen topçu olmadığı gibi elinde kalemi barındıran her kimse de yazar olmuyor. Düşünce ve ifade özgürlüğünde azami sıkıntıların yaşandığı şu günlerde yazdıkları yüzünden hapis yatan yazarlar ve tespitleri yüzünden parmaklıklar ardına gönderilen gazeteciler var.
Bu bahsi geçen insanlar öyle hemen piyasada belirmiş insanlar da değil oysa. Baya baya bu olaya yıllarını veren kişilerden bahsediyorum. Ülkemizde herhangi bir alanda şöhrete ulaşan herkesin kitap yazmaya girişmesi olayı ayrı bir rezillik. Evet, rezillik. Bu konuya açıklık getirmek istemiyorum. Çünkü henüz lafım ona o ünlülere yazımı okutacak kadar ünlü değilim :)
Dilerim ki bu metinde size gerçekten nasıl yazı yazılacağının dışında bir şeyler vermek istediğimi anlamış ve onları almışsınızdır. Doğrusu böyle anlamlı bi yazı olacağını ben de tahmin etmemiştim.
A bu arada 1 Mayıs tarihinde 18 haftalık zımba gibi bir fikstür paylaşacağım. Elin oğullarını o kadar gömdük meydana bir çıkalım hem değil mi? Henüz üretebiliyorken durmak istemiyorum. Olay bundan ibaret. Siz gene de çaktırmayın.
Ha bir de yazımı okumayı bitirince gidin değer verdiğiniz birine sarılın veya ona onu sevdiğinizi söyleyin ya da uzun zamandır konuşmadığınız bi dostunuzu, bi sevdiğinizi arayıp hal hatır sorun. Ciddi söylüyorum ya. Kısacık bir hayatta yaşantımızı güzelleştirmeye dar daireden başlanması gerektiğine inanan biriyim. O yüzden böylesi olaylar da oldukça hoşuma gidiyor.
Başka söyleyecek bir şeeeeyy??
Yok, kalmadı.
Hadi sağlıcakla. Bay Coy.
Burası da böyle yani.
Muazzör EGO’mdan zaar konu bulamamış olmanın verdiği telaş ile böyle bir şey yazmaya kalkıştım.
Bknz. ( Zamanında Edebiyat dersi için yapmam gereken sunumda konu bulamayınca ‘Sunum Nasıl Yapılır?’ diye sunum yapmam. )
İşin latifesi bir yana gün geçmiyor ki ülkemizde yeni bi yazı ile karşılaşmayalım. Her ipini koparanın kitap çıkardığı caağğnıım ülkemde bu durum bazen iyiyi belli etmek adına kötülerin feda edilmesi diye yorumlansa da zaman zaman hissiz ve alt metni olmayan cümle topluluklarına evrilebiliyor.
Böyle konuşuyorum diye de sanılmasın ki harika yazıyorum. Hayır, böyle bir iddiam yok. Yani henüz yok :)
Şimdi öncelikle bugün için bir şeyleri izah etmek istiyorum. Şöyle ki bir yazı yazabilmek adına optimum bir kalemin ve bir kağıdın yanı sıra harflere ihtiyacımız var. Peki harf nedir? Sözcükleri kağıda aktarmaya yarayan işaretlerden her birine harf denmekte. Güzel ve fakat sözcük ne demek? Belirli bir anlamı olan ve tümce kurabilmek için hayli özel bir görevi sırtlanan dil öğesine sözcük diyoruz. İyi ama tümce ne be? Tümce, herhangi bir duyguyu, isteği, düşünceyi, yargıyı ve olayı ifade etmek adına özne, yüklem vb. öğelerden oluşan sözcük dizisi anlamına geliyor. Pişt, okur. Buraya kadar iyi geldin he. Devam et devam. Güzel bir yere bağlayacam.
Aslında olay bundan ibaret. Artık bi yazı yazabilirsiniz. İyi veya kötü olması mühim değil. En nihayetinde bu göreceli bir şeydir.
Tabi ufak bir kaç şey daha var. Mesela kaliteli bi yazı kaleme alabilmek için bi tutam cesaret, iki yemek kaşığı korkusuzluk ve üç su bardağı akla ihtiyacınız var. Alabildiğine irade ve hayal gücü ise göz ardı edilmemesi gereken en mühim detaylardan.
Kaleme aldığınız yazıyı kendinize saklayabilir, sevdiklerinize yollayabilir, insanlarla paylaşabilir veya atabilirsiniz. Hoş silebilirsiniz de veya yakabilirsiniz. Hangisi daha fiyakalıysa. Sonuçta artık bi yazınız var. Ve karar sizin.
Ben bu yazdığım yazıyı paylaşmaya karar verdim. Neden diye soracak olursanız cevabım şudur. Çünkü bugüne dek çok kez attım, sildim, yaktım. Mesajı alamayanlara hani şu jetonu sekiz köşeli olanlara biraz daha ayıktırayım mevzuyu.
Demek istediğim şey şu sevgili dostlar. Ayağına her top gelen topçu olmadığı gibi elinde kalemi barındıran her kimse de yazar olmuyor. Düşünce ve ifade özgürlüğünde azami sıkıntıların yaşandığı şu günlerde yazdıkları yüzünden hapis yatan yazarlar ve tespitleri yüzünden parmaklıklar ardına gönderilen gazeteciler var.
Bu bahsi geçen insanlar öyle hemen piyasada belirmiş insanlar da değil oysa. Baya baya bu olaya yıllarını veren kişilerden bahsediyorum. Ülkemizde herhangi bir alanda şöhrete ulaşan herkesin kitap yazmaya girişmesi olayı ayrı bir rezillik. Evet, rezillik. Bu konuya açıklık getirmek istemiyorum. Çünkü henüz lafım ona o ünlülere yazımı okutacak kadar ünlü değilim :)
Dilerim ki bu metinde size gerçekten nasıl yazı yazılacağının dışında bir şeyler vermek istediğimi anlamış ve onları almışsınızdır. Doğrusu böyle anlamlı bi yazı olacağını ben de tahmin etmemiştim.
A bu arada 1 Mayıs tarihinde 18 haftalık zımba gibi bir fikstür paylaşacağım. Elin oğullarını o kadar gömdük meydana bir çıkalım hem değil mi? Henüz üretebiliyorken durmak istemiyorum. Olay bundan ibaret. Siz gene de çaktırmayın.
Ha bir de yazımı okumayı bitirince gidin değer verdiğiniz birine sarılın veya ona onu sevdiğinizi söyleyin ya da uzun zamandır konuşmadığınız bi dostunuzu, bi sevdiğinizi arayıp hal hatır sorun. Ciddi söylüyorum ya. Kısacık bir hayatta yaşantımızı güzelleştirmeye dar daireden başlanması gerektiğine inanan biriyim. O yüzden böylesi olaylar da oldukça hoşuma gidiyor.
Başka söyleyecek bir şeeeeyy??
Yok, kalmadı.
Hadi sağlıcakla. Bay Coy.
Seviyom seni Mustik
YanıtlaSilSeviyom seni Mikocum.
Sil