Her şey çok güzel olacakken dahi onu daha da güzelleştirecek (!) birileri vardır. Dilerim gönüllerimizden geçen olur. Allah için bunu da bi yanlış anlayın emi.
Bu arada dostlarım harikasınız ha. Gerçekten bak. Sanki hepiniz çekip gitmemi bekliyormuşsunuz gibi. Belki de kontörüm bitti diye bu triplere giriyorumdur. Bilemeyiz. Niye söyleniyorsam burada. Sanki okuduğunuz var da ashhahsah. Ulan ya. Dur bari konuya ilişkin bi söz de alıntılayıp öyle başlayayım konuya.
"Yalnızlığımın yalnız bana zararı dokundu."
- Oğuz Atay
Kavram kargaşasından kaçmak lazım bazan demişti Beta. Ben kaçmak yerine üstüne üstüne gidenlerdenim. Öyle de bugün ateizmin üstüne gideceğim.
Ateizmin geçmişiyle ilgili tarihi bulgular, ilk dinlerin ortaya çıktığı ve Tanrı kavramının da savunulduğu eski antik çağ tarihine kadar uzanmaktadır. Özellikle maddeciliğin en önemli temsilcilerinden olan Demokritos ve Epikuros Ateizm’in en ünlü temsilcileridir. Ateizm tarihi gelişimini sürdürmekteyken özellikle Orta Çağ kilise ve ruhban sınıfının sert müdahaleleriyle bu düşüncelerini açıkça ifade edememişlerdir. Daha sonra 18. yüzyıla gelindiğinde bazı düşünürler Tanrı’nın varlığını sorgulamaya başlasalar da; Ateizm en parlak dönemini 19. yüzyılda Marx, Engel, Lenin gibi maddeci filozofların döneminde yaşamıştır.
Günümüzde dünya nüfusunun yaklaşık %2.3’ü kendini ateist olarak tanımlamaktadır. Ülkeler bazında bir sıralama yapmamız gerekirse; Japonya da bu oranın %64 ila %65 arasında olduğunu düşünülürken, Rusya da bu oran %48’lerde seyretmektedir. Ayrıca 2006 da yapılan araştırmaya göre Türkiye’de ki ateist oranı %2.5-%3 civarındadır.
Teorik sınıflandırmadaki Ateizm, düşüncel ve felsefi açıdan dinlerin bazı yönleri araştırılarak Tanrı’nın yokluğu hakkında dayanak noktaları ve kanıtlar bulmaya çalışırlar. Fakat Pratik Ateizm de birinci sınıflandırmanın aksine, sadece Tanrı’nın varlığına genel bir inanmayış ve dinin metafizik boyutuna bir ilgisizlik göze çarpmaktadır.
Mutlak ateistler, esasen Tanrı’nın varlığı veya yokluğuyla ilgili bir fikir sahibi olmaktan ziyade, Tanrı’nın zihinlerinde hiç var olmadığını kabul ederler. Bu düşünce yapısına göre insan, doğuştan bir Tanrı inancına sahip olmadığı için reddedilecek bir durumda söz konusu değildir ve bu kişiler Mutlak Ateist olarak bilinmektedirler. Bu anlayışı savunanlar arasında Baron D’holbach ve Charles Bradlaugh gibi düşünürler bulunmaktadır.
Hiçbir ilâh kabul etmeyen, Tanrı tanımaz felsefi doktrinlerin ortak adı olarak da literatürde kendisine yer bulan Ateizm sistemleştirilmiş bir ekol oluşturulmaksızın filozoflardan bir bölümünce benimsenmiş olup doğrudan doğruya tanrının varlığını inkâr üzerine kuruludur.
Ateizm Tanrı’nın “varolmadığına inanmak” demek değildir. Tanrı’nın “varolduğuna inanmamak” demektir. Bu noktaya dikkat edilmeli çünkü bu önemli bir fark. Ateizm bir “inanç” değildir. Yani fazladan bir açıklama, ya da bir öneri sunmaz. Ateizm yalnızca, belli bir inancın yokluğu demektir.
Henrik Ibsen'in 'Sen ona inanç dersin, biz ona korku deriz.' şeklinde beyanatında bulunduğu ateizm doğruluğuna inanılan dini gerçekliği inanç yoluyla açıklamayı kabul etmeyen bir felsefi düşünce akımıdır.
Bizdeki Ferhan Şensoy'a tekabül eden komedyen George Carlin abimiz ise duruma dair 'Ateizm, peygambersiz bir organizasyondur.' demiştir.
Her dakika övülmek isteyen bir Tanrı'ya inanamayacağını açıkça ifade eden Friedrich Nietzsche'nin yanı sıra Richard Dawkins de 'İman mükemmel bir kaçamak, düşünmemek ve kanıtları değerlendirmemek için mükemmel bir mazerettir. İman, kanıtsızlığa rağmen hatta belki de sadece bu yüzden inanmaktır.' şeklinde bir söyleme imza atmıştır.
Ülkemizde her ne kadar ateistlerin potansiyel birer hırsız, katil, ahlaksız, namussuz, içkici, sekse düşkün bireyler olarak tanımlanması durumu baki olsa da Hacı Bektaş-ı Veli'nin söylediği gibi;
"Dili, dini, rengi ne olursa olsun, iyiler iyidir."
Dolayısıyla bu şekilde bi yaklaşım tamamen yanlıştır. Üstelik ateistler her daim birilerine beyinlerinin yıkanmadığını kanıtlayıp aksine kendi iradeleriyle bunu seçtiğini anlatmaya çalışan kimseler olarak da karşımıza çıkabilirler.
Hal durum böyleyken yapılması gereken tek şey ise insanın inancına veya inançsızlığına değil insanlığına saygı duyulması gerektiğidir. Umarım bir gün o seviyeye ulaşabiliriz.
*Çeşitli internet kaynaklarından yararlanılarak hazırlanmıştır.
Mustafa Bakır
Bu arada dostlarım harikasınız ha. Gerçekten bak. Sanki hepiniz çekip gitmemi bekliyormuşsunuz gibi. Belki de kontörüm bitti diye bu triplere giriyorumdur. Bilemeyiz. Niye söyleniyorsam burada. Sanki okuduğunuz var da ashhahsah. Ulan ya. Dur bari konuya ilişkin bi söz de alıntılayıp öyle başlayayım konuya.
"Yalnızlığımın yalnız bana zararı dokundu."
- Oğuz Atay
Kavram kargaşasından kaçmak lazım bazan demişti Beta. Ben kaçmak yerine üstüne üstüne gidenlerdenim. Öyle de bugün ateizmin üstüne gideceğim.
Ateizmin geçmişiyle ilgili tarihi bulgular, ilk dinlerin ortaya çıktığı ve Tanrı kavramının da savunulduğu eski antik çağ tarihine kadar uzanmaktadır. Özellikle maddeciliğin en önemli temsilcilerinden olan Demokritos ve Epikuros Ateizm’in en ünlü temsilcileridir. Ateizm tarihi gelişimini sürdürmekteyken özellikle Orta Çağ kilise ve ruhban sınıfının sert müdahaleleriyle bu düşüncelerini açıkça ifade edememişlerdir. Daha sonra 18. yüzyıla gelindiğinde bazı düşünürler Tanrı’nın varlığını sorgulamaya başlasalar da; Ateizm en parlak dönemini 19. yüzyılda Marx, Engel, Lenin gibi maddeci filozofların döneminde yaşamıştır.
Günümüzde dünya nüfusunun yaklaşık %2.3’ü kendini ateist olarak tanımlamaktadır. Ülkeler bazında bir sıralama yapmamız gerekirse; Japonya da bu oranın %64 ila %65 arasında olduğunu düşünülürken, Rusya da bu oran %48’lerde seyretmektedir. Ayrıca 2006 da yapılan araştırmaya göre Türkiye’de ki ateist oranı %2.5-%3 civarındadır.
Teorik sınıflandırmadaki Ateizm, düşüncel ve felsefi açıdan dinlerin bazı yönleri araştırılarak Tanrı’nın yokluğu hakkında dayanak noktaları ve kanıtlar bulmaya çalışırlar. Fakat Pratik Ateizm de birinci sınıflandırmanın aksine, sadece Tanrı’nın varlığına genel bir inanmayış ve dinin metafizik boyutuna bir ilgisizlik göze çarpmaktadır.
Mutlak ateistler, esasen Tanrı’nın varlığı veya yokluğuyla ilgili bir fikir sahibi olmaktan ziyade, Tanrı’nın zihinlerinde hiç var olmadığını kabul ederler. Bu düşünce yapısına göre insan, doğuştan bir Tanrı inancına sahip olmadığı için reddedilecek bir durumda söz konusu değildir ve bu kişiler Mutlak Ateist olarak bilinmektedirler. Bu anlayışı savunanlar arasında Baron D’holbach ve Charles Bradlaugh gibi düşünürler bulunmaktadır.
Hiçbir ilâh kabul etmeyen, Tanrı tanımaz felsefi doktrinlerin ortak adı olarak da literatürde kendisine yer bulan Ateizm sistemleştirilmiş bir ekol oluşturulmaksızın filozoflardan bir bölümünce benimsenmiş olup doğrudan doğruya tanrının varlığını inkâr üzerine kuruludur.
Ateizm Tanrı’nın “varolmadığına inanmak” demek değildir. Tanrı’nın “varolduğuna inanmamak” demektir. Bu noktaya dikkat edilmeli çünkü bu önemli bir fark. Ateizm bir “inanç” değildir. Yani fazladan bir açıklama, ya da bir öneri sunmaz. Ateizm yalnızca, belli bir inancın yokluğu demektir.
Henrik Ibsen'in 'Sen ona inanç dersin, biz ona korku deriz.' şeklinde beyanatında bulunduğu ateizm doğruluğuna inanılan dini gerçekliği inanç yoluyla açıklamayı kabul etmeyen bir felsefi düşünce akımıdır.
Bizdeki Ferhan Şensoy'a tekabül eden komedyen George Carlin abimiz ise duruma dair 'Ateizm, peygambersiz bir organizasyondur.' demiştir.
Her dakika övülmek isteyen bir Tanrı'ya inanamayacağını açıkça ifade eden Friedrich Nietzsche'nin yanı sıra Richard Dawkins de 'İman mükemmel bir kaçamak, düşünmemek ve kanıtları değerlendirmemek için mükemmel bir mazerettir. İman, kanıtsızlığa rağmen hatta belki de sadece bu yüzden inanmaktır.' şeklinde bir söyleme imza atmıştır.
Ülkemizde her ne kadar ateistlerin potansiyel birer hırsız, katil, ahlaksız, namussuz, içkici, sekse düşkün bireyler olarak tanımlanması durumu baki olsa da Hacı Bektaş-ı Veli'nin söylediği gibi;
"Dili, dini, rengi ne olursa olsun, iyiler iyidir."
Dolayısıyla bu şekilde bi yaklaşım tamamen yanlıştır. Üstelik ateistler her daim birilerine beyinlerinin yıkanmadığını kanıtlayıp aksine kendi iradeleriyle bunu seçtiğini anlatmaya çalışan kimseler olarak da karşımıza çıkabilirler.
Hal durum böyleyken yapılması gereken tek şey ise insanın inancına veya inançsızlığına değil insanlığına saygı duyulması gerektiğidir. Umarım bir gün o seviyeye ulaşabiliriz.
*Çeşitli internet kaynaklarından yararlanılarak hazırlanmıştır.
Mustafa Bakır
Yorumlar
Yorum Gönder