Sanırım ilk kez kendime verdiğim bir sözü bu denli umursamadan tutmadım. Yayın tarihi Pazar günü gözüksün diye taslağı kaydetmiştim ama Salı sabahından yazıyorum şimdilerde. Doğrusu neden böyle oldu bilmiyorum. Nefes aldığım her Pazar günü burada özgürlüğe ve tüm güzelliklere kanat çırpan beyaz bi güvercini oynuyorum demiştim oysa. Geçtiğimiz Pazar nefes alamadıysam artık...
Gecikme için özür diliyorum. 1.5 yıllık yayın hayatımda ilk kez Pazar günü yazı yayınlayamadım. Allah geciktiriyorsa güzelleştiriyordur olayına dayanarak geniş tetkikler sonucu buradayım. Ve bugünün konusu İzlence'nin 12. bölümünü yağmalayan bir Demirkubuz filmi. Masumiyet.
Nihal Koldaş'ın ve Zeki Demirkubuz'un bağımsız bir yapımı olarak seyircisini selamlayan eser "....o'na" ithaf edilmiş. Çekimleri İzmir ve İstanbul'da yapılan filmi diğerlerinden ayıran en önemli detay ise aslında filmin sessiz çekilmesi. O zamanın imkansızlıklarından veya kaynakları bilinçsiz tüketmeden peydah olabileceğini tahmin ettiğim bu durumun akabininde çekimlerin bitişiyle dublaja başlanıyor. Ve oyuncu kadrosunda bulunan neredeyse herkes kendi sesiyle beyaz perdede hayat buluyor. Kısaca önce film çekiliyor sonra dublaj yapılıyor. Bu yadsınamaz derecede emek isteyen iş için tüm ekip bi tebriği hak ediyor.
Hazır oyuncu kadrosu demişken bahsetmemek olmaz. Filmde Derya Alabora, Güven Kıraç, Doğan Turan, Melis Tuna ve Apo Demirkubuz'un yanı sıra Türkiye'deki dram filmlerinin aranan eşgali Haluk Bilginer'i de görmek mümkün.
Mavi Filmcilik Ticaret ve Limited şirketinin yapımcılığını üstlendiği film 24 Ekim 1997'de vizyona girdi. Bu eser ile Altın Koza Film Festivali En İyi Yönetmen Ödülü'ne layık görülen Demirkubuz Masumiyet'in yalnızca yönetmeni değil aynı zamanda senaristi de. Yazdığını çeken kaliteli ve tuhaf bir adam Demirkubuz. Cihargir'de gittiği kahvenin çaycısını oyuncu yapan, siyasal ideolojik tercihini sosyalizmden yana kullanan ve bunca aykırı kimlikleri olan bu adamla mutlaka tanışmak istiyorum. Günün birinde Demirkubuz ile yapacağım bir #Süpertaj hiç de fena olmaz ha?
Kurgusunu Mevlüt Koçak'ın müziklerini ise Cengiz Onural'ın yaptığı filmin görüntü yönetmeni ise Ali Utku. Uğur ve Bekir karakterlerine bakacak olursak Demirkubuz'un Kader filmini izlemiş herkes mevzuyu çakacaktır. Hoş aslında Kader'den önce Masumiyet çekiliyor ama ben önce Kader'i izleyenlerdenim. İzlence'de yer verdiğim Kader filmi hatırlanabilir diye düşünüyorum. Hemen şuraya okuma linkini de bırakayım.
Kader & İzlence - 10
E karakterler malum. Bekir'i, Uğur'u derken suratını görmesek dahi her şeyi konrtol eden Zagor iti. Aşk insana neler yaptırabilirin dışında bi şey bu. Aşk insana bunları yaptırmaz, yaptıramaz yani. Her b*ka Zagor'un peşine koşan Uğur ve Uğur'a bas bas *rospu dese de ondan bi türlü vazgeçemeyen Bekir. A unutmadan Masumiyet'i sırtlayan bi karakter daha var. Yusuf. Namı diğer Uğur ablasına aşık olan çocuk.
10 yıllık sessiz ve sakin mahkumiyetinin ardından kendisini bekleyen yeni hayata meraklı gözlerle bakan Yusuf dışarıda kimsesi olmadığı için tutukluluğunun devamını ister. Aksi takdirde suç işleyip yeniden cezaevine gireceğini de beyan eder. Filmin başında hapishane müdürüyle geçen konuşma da tam olarak buna dair.
Bu arada filmin başında kapanmayan kapının da bir inceliği varmış. Okuduğum bir yazıya göre bu tip geçişler Zeki Demirkubuz'un kapı metaforuna dayanmakta imiş. Ve gerçeğin arkasındaki gerçeklik olarak yorumlanırmış.
*Esenler Otogar'a ve Beyazıt'a gitmem gerekiyordu. O yüzden yazıyı yarım bırakıp yol aldım. Bu esnada yarım halini görenlerden de özür dilerim. Madem işin vardı önceden halletseydin veya yazını gününde yayınlayacaksın o zaman kardeşim diyebilirsiniz. Cevabım tektir. Haklısınız.
Adana'dan İzmir'e ablasının yanına gelen fakat otelde kalıp insanlığı sonucu -Çilem ile ilgilenip onu gecenin bi saati hastaneye götürmesi- Bekir ve Uğur ile tanışan Yusuf zamanında birini öldürdüğünden zaar mapus yatmış. Hoş şimdi içine düştüğü yer mapusdan farksız ya neyse.
Yusuf'un eniştesi otogarda çalışan bi adam. Ve burada hayli klasik geçimsiz ailenin rüzgara dayanıksız içici baba tiplemesiyle karşılaşmamak işten bile değil. Hal böyleyken aradığı huzuru ablasının evinde bulamayan Yusuf otele geri dönüyor.
Her daim arayış, arayış ve arayış içerisinde olan insanların birleştirilmiş hikayelerini gördüğümüz filmin zurnasının zart dediği yeri ise ben başka belledim. Başkadan kastım şu. Masumiyet filmi ile ilgili kime ne sorsanız gelecek ilk cevap Haluk Bilginer'in 7 dakikayı aşan tiradıdır. Tamam eyvallah gayet güzel ve başarılı ancak ben o kadar büyütemedim. Belki de Bilginer'in profesyonelliğini ve istidadını bildiğim için çok yükselememişimdir.
Gelelim bana göre filmin kırılma sahnesine. Bence filmin kırılma sahnesi Bekir ve Uğur'un Yusuf'un yanında yaptıkları o ağır atışma. Bekir öncesinde civarda ne var ne yok içip otele gelir ki merdivenlere çıkamadan yere yığılır. Kendisini kaldırmaya meyleden Yusuf'u, Uğur'la Aydın'a gittikleri için kıskandığından 's*ktir lan yamyam' diye savuşturan ve Yusuf'un 'yapma abi' naralarına 'abinin a*ına korum' diye yanıt veren Bekir yukarı çıktığında da Uğur'a sarar. Zurnanın zart dediği yer ise fahişelik yaptığı apaçık ortada olan Uğur'dan vazgeçemeyen saplantılı adam Bekir'in 'herkese var da bize yok mu?' deyip Uğur'a saldırmaya çalışırken arada geçen itişme kakışmanın sonrasında ikilinin karşılıklı olarak birden fazla '*rospusun, *rospuyum' deyişleri.
Her dönem dizisinde gördüğümüz sevdalının sevdalıya silah doğrulttuğu sahneyi klişeleşmiş tavırlardan kurtararak Alabora'ya 'sık ulan puşt' dedirterek tabuları yerle bir eden Demirkubuz ise alkışı hak ediyor.
20 yıldır kadercilik oynayan Bekir'i, bir itin peşinden memlekette altına girmedik herif bırakmayan Uğur'u ve boşluktan her şeye dolu duran Yusuf'u izlediğiniz veya izleyeceğiniz bu filmin en kral cümlesini bırakıp gidiyorum.
"Ne pislik bir mahluk şu insan be!"
Kalın sağlıcakla.
Gecikme için özür diliyorum. 1.5 yıllık yayın hayatımda ilk kez Pazar günü yazı yayınlayamadım. Allah geciktiriyorsa güzelleştiriyordur olayına dayanarak geniş tetkikler sonucu buradayım. Ve bugünün konusu İzlence'nin 12. bölümünü yağmalayan bir Demirkubuz filmi. Masumiyet.
Nihal Koldaş'ın ve Zeki Demirkubuz'un bağımsız bir yapımı olarak seyircisini selamlayan eser "....o'na" ithaf edilmiş. Çekimleri İzmir ve İstanbul'da yapılan filmi diğerlerinden ayıran en önemli detay ise aslında filmin sessiz çekilmesi. O zamanın imkansızlıklarından veya kaynakları bilinçsiz tüketmeden peydah olabileceğini tahmin ettiğim bu durumun akabininde çekimlerin bitişiyle dublaja başlanıyor. Ve oyuncu kadrosunda bulunan neredeyse herkes kendi sesiyle beyaz perdede hayat buluyor. Kısaca önce film çekiliyor sonra dublaj yapılıyor. Bu yadsınamaz derecede emek isteyen iş için tüm ekip bi tebriği hak ediyor.
Hazır oyuncu kadrosu demişken bahsetmemek olmaz. Filmde Derya Alabora, Güven Kıraç, Doğan Turan, Melis Tuna ve Apo Demirkubuz'un yanı sıra Türkiye'deki dram filmlerinin aranan eşgali Haluk Bilginer'i de görmek mümkün.
Mavi Filmcilik Ticaret ve Limited şirketinin yapımcılığını üstlendiği film 24 Ekim 1997'de vizyona girdi. Bu eser ile Altın Koza Film Festivali En İyi Yönetmen Ödülü'ne layık görülen Demirkubuz Masumiyet'in yalnızca yönetmeni değil aynı zamanda senaristi de. Yazdığını çeken kaliteli ve tuhaf bir adam Demirkubuz. Cihargir'de gittiği kahvenin çaycısını oyuncu yapan, siyasal ideolojik tercihini sosyalizmden yana kullanan ve bunca aykırı kimlikleri olan bu adamla mutlaka tanışmak istiyorum. Günün birinde Demirkubuz ile yapacağım bir #Süpertaj hiç de fena olmaz ha?
Kurgusunu Mevlüt Koçak'ın müziklerini ise Cengiz Onural'ın yaptığı filmin görüntü yönetmeni ise Ali Utku. Uğur ve Bekir karakterlerine bakacak olursak Demirkubuz'un Kader filmini izlemiş herkes mevzuyu çakacaktır. Hoş aslında Kader'den önce Masumiyet çekiliyor ama ben önce Kader'i izleyenlerdenim. İzlence'de yer verdiğim Kader filmi hatırlanabilir diye düşünüyorum. Hemen şuraya okuma linkini de bırakayım.
Kader & İzlence - 10
E karakterler malum. Bekir'i, Uğur'u derken suratını görmesek dahi her şeyi konrtol eden Zagor iti. Aşk insana neler yaptırabilirin dışında bi şey bu. Aşk insana bunları yaptırmaz, yaptıramaz yani. Her b*ka Zagor'un peşine koşan Uğur ve Uğur'a bas bas *rospu dese de ondan bi türlü vazgeçemeyen Bekir. A unutmadan Masumiyet'i sırtlayan bi karakter daha var. Yusuf. Namı diğer Uğur ablasına aşık olan çocuk.
10 yıllık sessiz ve sakin mahkumiyetinin ardından kendisini bekleyen yeni hayata meraklı gözlerle bakan Yusuf dışarıda kimsesi olmadığı için tutukluluğunun devamını ister. Aksi takdirde suç işleyip yeniden cezaevine gireceğini de beyan eder. Filmin başında hapishane müdürüyle geçen konuşma da tam olarak buna dair.
Bu arada filmin başında kapanmayan kapının da bir inceliği varmış. Okuduğum bir yazıya göre bu tip geçişler Zeki Demirkubuz'un kapı metaforuna dayanmakta imiş. Ve gerçeğin arkasındaki gerçeklik olarak yorumlanırmış.
*Esenler Otogar'a ve Beyazıt'a gitmem gerekiyordu. O yüzden yazıyı yarım bırakıp yol aldım. Bu esnada yarım halini görenlerden de özür dilerim. Madem işin vardı önceden halletseydin veya yazını gününde yayınlayacaksın o zaman kardeşim diyebilirsiniz. Cevabım tektir. Haklısınız.
Adana'dan İzmir'e ablasının yanına gelen fakat otelde kalıp insanlığı sonucu -Çilem ile ilgilenip onu gecenin bi saati hastaneye götürmesi- Bekir ve Uğur ile tanışan Yusuf zamanında birini öldürdüğünden zaar mapus yatmış. Hoş şimdi içine düştüğü yer mapusdan farksız ya neyse.
Yusuf'un eniştesi otogarda çalışan bi adam. Ve burada hayli klasik geçimsiz ailenin rüzgara dayanıksız içici baba tiplemesiyle karşılaşmamak işten bile değil. Hal böyleyken aradığı huzuru ablasının evinde bulamayan Yusuf otele geri dönüyor.
Her daim arayış, arayış ve arayış içerisinde olan insanların birleştirilmiş hikayelerini gördüğümüz filmin zurnasının zart dediği yeri ise ben başka belledim. Başkadan kastım şu. Masumiyet filmi ile ilgili kime ne sorsanız gelecek ilk cevap Haluk Bilginer'in 7 dakikayı aşan tiradıdır. Tamam eyvallah gayet güzel ve başarılı ancak ben o kadar büyütemedim. Belki de Bilginer'in profesyonelliğini ve istidadını bildiğim için çok yükselememişimdir.
Gelelim bana göre filmin kırılma sahnesine. Bence filmin kırılma sahnesi Bekir ve Uğur'un Yusuf'un yanında yaptıkları o ağır atışma. Bekir öncesinde civarda ne var ne yok içip otele gelir ki merdivenlere çıkamadan yere yığılır. Kendisini kaldırmaya meyleden Yusuf'u, Uğur'la Aydın'a gittikleri için kıskandığından 's*ktir lan yamyam' diye savuşturan ve Yusuf'un 'yapma abi' naralarına 'abinin a*ına korum' diye yanıt veren Bekir yukarı çıktığında da Uğur'a sarar. Zurnanın zart dediği yer ise fahişelik yaptığı apaçık ortada olan Uğur'dan vazgeçemeyen saplantılı adam Bekir'in 'herkese var da bize yok mu?' deyip Uğur'a saldırmaya çalışırken arada geçen itişme kakışmanın sonrasında ikilinin karşılıklı olarak birden fazla '*rospusun, *rospuyum' deyişleri.
Her dönem dizisinde gördüğümüz sevdalının sevdalıya silah doğrulttuğu sahneyi klişeleşmiş tavırlardan kurtararak Alabora'ya 'sık ulan puşt' dedirterek tabuları yerle bir eden Demirkubuz ise alkışı hak ediyor.
20 yıldır kadercilik oynayan Bekir'i, bir itin peşinden memlekette altına girmedik herif bırakmayan Uğur'u ve boşluktan her şeye dolu duran Yusuf'u izlediğiniz veya izleyeceğiniz bu filmin en kral cümlesini bırakıp gidiyorum.
"Ne pislik bir mahluk şu insan be!"
Kalın sağlıcakla.
Yorumlar
Yorum Gönder