"Anaaa!" - 8 & Anıtkabir'de Tarih Yazmak

Merkeze herabalar. Geçtiğimiz haftalardan birinde şahsıma değen 'hep havada bırakıyorsun, tam anlamıyla temellendirmiyorsun.' şeklinde bir yorumla karşı karşıya kaldım. Ve bu beni biraz düşündürdü.

Hala arka planda müzik açıkken yazamıyorum. Bu istidadımı geliştirmem gerekiyor. Evet, bu durum beni biraz düşündürdü. Ve ben de bir şeyleri temellendirme üzerine çalışmalarımı hızlandırdım. Öyle ki takvimin hızla Çarşamba gününe gelişi havada bırakmadığım şeyleri arama sürecime eşlik edercesine bana Boş Meşgale'yi hatırlattı. Nihayetinde bendeniz tam yirmi aydır edebiyat hakkında düzenli yayın yapılan bir internet sitesinin baştan ayağa sahibiydim ve şuan bu internet sitesindeki yüzüncü yazımı kaleme alıyor olmam aslında bir şeyleri havada bırakmadığıma işaret ediyordu.


Gelelim bugünün konusuna. Başlıktan da anlaşılacağı üzere bugün sizlere Anıtkabir'de yaşadığım bir olayı aktaracağım. Dönüşünde geçirdiğim sara nöbetiyle yüreklerin ağza geldiği ve hatta epilepsi hastası olup olmadığıma dair zibilyon tetkiğin yapıldığı Ankara gezisinde ömrüm boyunca unutamayacağım bir şey yaşandı. Gezi sorumlusu Gülden Hoca İstanbul'dan çıkarken Anıtkabir'de bulunan hatıra defterine yazı yazıp yazamayacağımı sordu. Okuldaki diğer öğretmenlerin sağduyulu iltifatlarıyla bu görevi bana vermeyi uygun gören hocamı geri çevirmek olmazdı. Kaldı ki yalnızca devlet büyüklerinin, komutanların, başbakanların yahut başka bazı ülkelerin yöneticilerinin yazı yazabildiği bir deftere 17 yaşında bir gundinin yazı yazması efsane bir olaydı.


Zira, öyle de oldu. Yol boyunca gözüme uyku girmeyip büyük bir heyecanla metni hazırladım. Ardından çok kez ufak değişikliklerle metni Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ebedi istirahatgahına layık bir hale getirdim. Sonrasında yolumuz Anıtkabir'e çıktı. Rehber eşliğinde yürünen aslanlı yol anlatılan onca hikaye derken çelenk koyulmadan önce yapılacak tek bir şey vardı. O da deftere yazı yazmak. Sanıyorum ki bu şerefe öyle herkes nail olamıyor. Defter şimdilerde bir internet sitesi üzerinde dijital şekilde yazı yazma seçeneğiyle halka açık ancak gördüğüm kadarıyla 3 kişi tarafından korunan o defterin başına öyle her insanı da koymuyorlar.


Sanıyorum ki Cumhuriyet tarihinde bir ilke imza atmış olduğum bu kıymetli anın üzerimde yarattığı etkiyi heyecandan rütbesini dahi tam anlamıyla gözlemleyemediğim askere 'abi' dememle açıklayabilirim. Bilgilere göre bu ikinci deftermiş. İlkinin ise kaynaklarda yahut devlet arşivinde olduğu söylenmekte. Lakin ikinci defterde yani benim yazdığım defterde sayfaları karıştırma fırsatı bulmuş ve sonrasında hem iktidar hem de muhalefet partilerinin yöneticilerinin, yeni dönemde seçilen İstanbul ve Ankara belediye başkanlarının ve Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanının yazılarını görmüştüm. Artık sıra bendeydi. Defteri koruyan görevliden aldığım kalemle başladım yazmaya. Gayrı sırf bacaklarım değil ellerim de tir tir titriyordu. Metni bitirmeme az kalmıştı ki abi dediğim askerin elini omzumda sakin olmam gerekçesiyle hissettim. Ardından tüm metni deftere geçirmenin verdiği rahatlıkta gerildim ve kalem tam da elimden alınıyordu ki 'tarih de atayım' diyerek kazandığım zamanı adımı soyadımı yazıp imzamı atarak kullandım. Artık iş işten geçmiş ve yıllar sonra devlet kaynaklarında tasnif edilirken memurları şaşırtacak bir olay yaşanmıştı. 17 yaşında körpe bir genç fikirlerini hiçbir baskı altında kalmadan Ankara'nın ayazına, görevlinin niyazına inat Anıtkabir hatıra defterine geçirmişti.


Yaşadığım gururun ve duyduğum onurun haddi hesabı yokken bir de geziye gelen tüm Sabancı'ya bu metni Anıtkabir'de kendinden akustikli tören salonunun içinde okudum. Tüyler ürperten bu anı Gülden Hoca ile birlikte en önde yer alarak sürdürdüğüm çelenk koyma töreni takip etti. Çıkılan her basamak, atılan her adım sanki bizi Atatürk'e daha çok yaklaştırıyordu. O enfes atmosfer bana torunlarıma dahi ilk günkü heyecanla anlatabileceğim böyle muazzam bir anı bıraktı.

İşte şimdi de meraklısına Anıtkabir hatıra defterine yazdığım metin. Saygılar efenim.



"Türk Kurtuluş Savaşı'nın muzaffer başkumandanı, modern Türkiye'nin baş mimarı, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Bugün Sabancı 50. Yıl Anadolu Lisesi olarak manevi huzurunda bulunmaktan dolayı büyük onur ve gurur içerisindeyiz.

Bugün burada sen dünyadan göçünce 'Başkomutan yaversiz gidemez.' diyen Salih Bozok kadar kararlı, payidarlığından sual olunmayacak Türkiye Cumhuriyeti'nin evladı olmanın verdiği kadar gururlu ve inançlı, muhtaç olduğu kudreti damarlarından akan kandan alıp hiç pes etmeyecek kadar hevesliyiz.

Fikri ve vicdanı hür nesiller olarak armağan ettiğin cumhuriyetin ve devrimlerinin yılmaz bekçisi olacağımıza söz veriyoruz. Binbir zorluk ve çileyle kazanılan bu toprakların her bir karışında sulh ve refah için ömür boyu eğitim, bilim, sanat, edebiyat ve dahası alanlarda çaba sarf etmek yegane vazifemizdir.

Yolun yolumuz, fikirlerin rehberimizdir.
Ruhun şad olsun. Işıklar içinde uyu Ata'm."


Mustafa Bakır
27.11.2019


İşte böyle sevgili okur. İmrenebilirsin, haklısın. Bu sefer övülmeyi hak ettim ama. Sağlıcakla kalın. Görüşmek üzere.

Yorumlar