Tecrit Günlükleri - 4

Bir yelkovanla akrebin savaşına tanıklık ettiniz mi hiç? Ya da çayla kahvenin akışkanlığı üzerine zamanlama testleri düzenlediniz mi? Yoksa henüz mutfak dolaplarının her birinde aynı sayıda raf olup olmadığını kontrol etmediniz mi? Hadi ama! Dile kolay tam kırk üç gündür bu bela ile içli dışlıyız. Anlamını yitiren en mühim şeylerin, dopdolu bir manaya bürünen en gereksiz şeylere evrilişini izlemekten sıkılmamış olamazsınız. Pekala ne yapmalıyız? Daha geçen hafta Tecrit Günlükleri'nin üçüncü bölümünde verim yelpazesinin dipleri gördüğü bu dönemlerin gayet normal olduğunu söyleyen ve bundan ötürü kendimizi suçlamamamız gerektiğini ifade eden ben, şimdilerde size ne söyleyeceğim? Söyleyeceğim tek bir şey var sevgili okur.


Farkında ol. Her ne olursa olsun. Neyi daha detaylı bilmek istiyorsan, ilgini her ne çekiyorsa veya seni yaşama bağlayıp umudunu diri tutacak şey her neyse. İşte onun farkında ol. Farkında olmayı arzuladığın şeyi bulmak için ufak çabalar göster. Örneğin güneş doğmadan önceki son yarım saatin söylendiği kadar ayaz olup olmadığını merak ediyor olabilirsin. Bunun farkında olmak için gece bir kitap alıp balkona çık. Güneş doğana dek o kitabı oku. Şayet ayazı teninde hissedemeyecek olursan, yanılma. Ayaz gerçekten vardır fakat yazar çok iyidir.

İzin verme susturulmalara. Duyurabilecek kadar güçlü olmasan da susmayacak kadar özgür ol. Her anlatılanı dinle ama hiçbir anlatılana beyin süzgecinden geçirmeden inanma. Bir şeyleri çözümleyebilmenin, idrak edebilmenin, kontrol edebilmenin ve varlığından haberdar olmanın hazzını yaşa ama her sakallıyı da deden sanma.

Ha unutmadan, hayatla boğuş ama 17.5 yaşındaki bir yazar bozuntusunun tavsiyelerine de fazla kulak asma.

2.594.829 vaka ve 181.170 ölüm (Güncelleme: 22/04/2020, 21.24) ile ikinci dünya savaşından bu yana gezegenin en sıkıntılı günlerinin yaşanmasına vesile olan COVID-19 için ilaç şirketleri ve devlet yöneticileri olası bir aşıyı ortalama 12 ay gibi bir sürede ancak kullanabileceklerini söylüyorlar. Bakan Koca'nın 'İnsanların duygularıyla oynamayın.' diye sitem ettiği Ercüment Ovalı ısrarla 23 Nisan'a dikkat çekiyor ama bakalım. Dileriz böylesine ehemmiyetli bir gelişme ülkemizden çıkar.

Her hafta olduğu gibi bu hafta da sağlık çalışanlarına olan saygı ve minneti yinelemekte fayda görüyorum. Türk siyaseti adına büründüğüm omurgasızlığa dayanarak eli muhtaca ulaşan her türlü isme, kuruma, kuruluşa şahsım adına(!) teşekkür ediyorum.

İngiltere'de tek kullanımlık tulumların hükumet tarafından yıkanılıp tekrar tekrar kullanılmasının istenmesi, Amerika'da soğuk hava tırlarının morg olarak kullanılıp toplu mezarların açılması, Japonya'nın hastane kapasitelerinin dolması ve diğer ülkelerin yaşadığı olumsuz durumlara rağmen bu virüsle gayet iyi debelendiğimizi düşünüyorum. Özellikle İstanbul'da Başakşehir ve Sancaktepe olarak planlanan şehir hastanelerinin bu metropole iyi geleceğinden eminim. Entübasyon işleminin temel yapı taşı olan tamamı yerli solunum cihazımızı üretmemiz, bor madeninden dezenfektan yapmamız, vefa sosyal destek gruplarıyla halkın her ihtiyacına koşmaya çalışmamız ve dahası gelişmelerse muhakkaktır ki bizleri sevindiriyor.

Lakin coğrafyanın kader olması esbabıyla üzüldüğümüz noktalar da mevcut. İnfaz yasasıyla salınıp çıkar çıkmaz yaralama, cinayet, gasp, uyuşturucu, terör gibi pis işlerine kaldıkları yerden gururla devam eden kimseler memleketin anasını bellemeden uslanacağa benzemiyorlar. Hele ki son zamanlarda artan polis, jandarma ve kolluk kuvvetlerimize düzenlenen saldırılar insanın kanını dondurur cinsten. Çeşitli ideolojik veya örgütsel eylemlerin kurbanı olabileceklerini düşündüğüm bu manevi değerlerimizin korunması yerel ve ulusal bir önem taşıyor. Sözümün ifade etmeyeceğine eminim ancak söylemekten geri durmuyorum. Polis, jandarma ve kolluk kuvvetlerine kimi durumlarda silah kullanma hakkı verilmelidir. Aksi takdirde onca güzel gelişmeyi gölgede bırakacak mevzular yaşanabilecektir. Ki bilmelisiniz ve biliniz ki bembeyaz bir sayfada duran ufak bir siyah nokta herkesin dikkatini çeken ilk şey olur.

Haberlerde gördüğümüz üzere şu 'Vaka var.' diye ambulans çağırıp sağlık görevlilerine şölen düzenlemeleriniz ve onları motive etmeniz gerçekten çok güzel. İnanın tiye almıyorum. Şahsen ben çok beğendim ve eminim buna maruz kalan çalışanlar da kendilerine duyduğunuz güven ve verdiğiniz destekten ötürü duygu dolu anlar yaşadılar. Lakin şimdi zamanı değil be babacımlar. Şu hastalık bir bitsin. O kötü bulutlar bir dağılsın. Sonra yine yapın isterseniz. Gerçi o zaman da 'Ne yani virüs bitti diye hasta yok mu? Ambulanslar yalnızca virüs için mi çalışıyordu? Utanmıyor musunuz ambulansları meşgul etmeye?' derler. Kusura bakmayın ama 8 lira için insan öldürülüyorsa bu ülkede herkese her şeyi derler.


Huh. Konuştum yine epey. Konudan konuya atlamalarımı nasıl durdururum bilmiyorum. Fakat konuşmaya, anlatmaya hasretim. İşte bunu biliyorum. Ha bir de birine hasretim. O da onu biliyor. E herkes her şeyi bildiğine göre haftanın tavsiyeleri lütfen. Buyrun efenim;

Kitap:

  • Tavandaki Kukla - Ingvar Ambjörnsen
  • Yatak Odasında Felsefe - Marquis De Sade
  • Acı Düşler Bulvarı - Cumhur Orancı
  • Dövüş Kulübü - Chuck Palahniuk


*Liste yeraltı edebiyatından oluşmaktadır. Belki her hafta bir türe dair öneriler sunarım. Daha ne kadar uzayacaksa bu b*ktan durum.

Film:

  • İşe Yarar Bir Şey
  • Behzat Ç. - Seni Kalbime Gömdüm
  • Behzat Ç. - Ankara Yanıyor
  • Polis


Bu hafta dizi yok. Zaten dizi izleyecek zaman da yok. Hatta sana bir sır vereyim. Bu yazıyı buraya kadar okuduysan sağlam okursun demektir. Benim tam 8 aydır üzerinde çalıştığım komplike cinayet teorileri barındıran müzikli, edebiyatlı bir hikayem vardı. Ve silindi. Evet, silindi. Üzüldüm ama çok değil. Henüz üretebiliyorken korkuya gerek yok. Ben eskisinden daha iyisini yazana dek siz de takılın işte. Ne bileyim evde bitki yetiştirin, gökyüzünü seyredin, aşık olun. Sonuncusunu fazla şaapmayın tabi de. Oluruna bırakın yani.

Saygılar efenim. Sağlıcakla kalın.


Yorumlar