Ulan iyi ki bir yıkımların üretkenliği arttırdığına inandık he. Boş Meşgale'nin ikinci yıl dönümü yazısı ve "Korona Oturması" başlıklı yayını da hesaba katarsak bugün karantinanın yedinci haftasındayız. Ve ben sabah itibariyle umudumu, inancımı yitirmiş bulunmaktayım.
Tamam ülkece krizi gayet güzel yönetiyor ve gözle görülür bir ilerleme kaydediyoruz lakin öte yandan olanlar da insanı mahveden cinsten. Geçtiğimiz hafta 8 lira için ölen kadından bahsedip içten içe son olmasını ummuştuk ki bu hafta da Ali'nin ölümüyle dağlandı yürekler.
Mevzu bahis topluluğa yani Suriyelilere olan bakış açımı izah etmek için bu platformu kullanmak istemiyorum zira necis olan siyasete uzaktan bakmak daha mantıklı lakin hiçbir çocuk sırf 'dur' ihtarına uymadığı için vurulmaz, vurulamaz.
Sen git 55 ülkeye yardım yap, sağlık sistemleri çöken devletlere destek ol, Dünya'nın ilk Covid İzlem Merkezi'ni aç, ambulans uçak sistemini ücretsiz biçimde sunan tek hükumet ol ama gel gelelim ki vatandaşın polisine saldırsın efendime söyleyeyim polisin masumu öldürsün. Yani sahiden taşın toprağın cennet ama garip memleketsin be Türkiye. Tekrara düşmek istemiyorum fakat zamanında da söylediğim gibi ya doğrularımız yanlışlarımızı örtecek kadar kaliteli değil yahut yanlışlarımız doğrularımızı unutturacak kadar kuvvetli. Sanıyorum ki bu problemi çözdüğümde ülkede daha fazla somut başarıya imza atmış biri olurum. Lakin bundan önce bir üniversite kazanmam gerek.
Yakın çevrem bilir ki çoğu zaman sistemi eleştiririm. Hatta öyle ki bazen eleştirmemi eleştiren çevremi de eleştiririm. Kimileri bu yaptığımın sistemi değiştirebilecek kadar cesur olmadığım için anca konuşmak olduğunu ifade eder. Oysa bilmeniz gereken bir şey var. Sistemi bozan namussuzlar. Ve bu ülkede namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmak zorundadırlar.
Boş Meşgale'de 'Kavram Karmaşası' zamanı gelmiş gibi. Emin olun Tecrit Günlükleri'nden sıkıldım. Hatta öylesine sıkıldım ki kendimle alakalı yeni şeyler keşfeder oldum. Mesela geçenlerde 17 yıllık yaşantımda başaramadığım, olduramadığım şeyleri analiz ettim. Hepsinin tek bir ortak noktası vardı. Aynı anda birden fazla şeye odaklanmaya çalışmak. Ve bu yüzden hiçbir işi bitirememek. Sanırım bu yüzden ömrüm boyunca aynı anda birden fazla kitapla okuma aktivitelerini sürdüren insanlara gıpta ile bakacağım.
Farkına vardığım bir şey daha var. O da kendimi bildim bileli, meramımı ifade ettim edeli ilk seferinde anlaşılamamak. Bundan kıvanç duyduğum anlar da oldu, dolu dolu sövdüğüm anlar da. Yaşam denen mücadelenin parametrelerini çözümlemeye başladığım andan beri susmamış ben, sanıyorum ki susmamaya devam edeceğim.
Öylesine susmak istemiyorum ki şimdilerde hayallerimi Ankara'da kazanacağım üniversite için tuttuğum evin çatı katında yapacağım 'Başkentin Oğlu' adlı radyo programı süslüyor. Galiba az önce bu mecrada ilk kez hiçbir yakınımın bilmediği bir projeden dem vurdum. Aylar sonra bu paragrafı okuyup gülümsemek de benim elimde, ağlamak da...
Hazır hayallerimden bahsetmişken silinen hikayemin üstüne gerçekleştirdiğim bir kaç çalışmayı da buraya hibe etmek istiyorum. Ramazan başladığından beri kurgusuna çok güvendiğim bir hikaye üzerinde çalışıyorum. Kim bilir belki anlamı daraltmadan karakterleri geliştirebilirsem bir roman dahi çıkabilir. Henüz bir rafta karşılaşmak için erken olsa da umudumu diri tutmaya yarıyor bu uğraşlar. Elimde geliştirilmeyi bekleyen kısa film senaryosunu da unutmamak lazım. Bunları buraya yazmamın sebebi ise yarın öbür gün gördüğümde şayet düşmüşsem ayaklanmam için kamçı vazifesi görmesini istememdir.
O halde takriben sekiz on bölüm sürecek Tecrit Günlükleri'nin haftalık tavsiyelerine gelelim.
Film: Bu hafta film tavsiyesinde başarılı yönetmen, ki kendisinin yapımlarına kefilim, Zeki Demirkubuz'un "Karanlık Üstüne Öyküler" üçlemesi var.
*Geçtiğimiz doğum günümde bana 'Yazgı' filmini hediye eden sevgili dostum Sülo'ya selam olsun.
Dizi: Hikayem gereği emniyet, cinayet, örgüt, devlet içi devlet gibi alanlara yöneldiğimden mütevellit bu haftanın dizi tavsiyesi Sevil Atasoy'un laboratuvar ortamında yaptığı konuşmalar ve gece yayına girmesinden dolayı bir dönemi epey ürküten Türk polisiye dizisi Kanıt.
Kitap:
Gönüllü karantinanın bilmem kaçıncı gününden hepinize iyi akşamlar.
Aşk ile...
Tamam ülkece krizi gayet güzel yönetiyor ve gözle görülür bir ilerleme kaydediyoruz lakin öte yandan olanlar da insanı mahveden cinsten. Geçtiğimiz hafta 8 lira için ölen kadından bahsedip içten içe son olmasını ummuştuk ki bu hafta da Ali'nin ölümüyle dağlandı yürekler.
Mevzu bahis topluluğa yani Suriyelilere olan bakış açımı izah etmek için bu platformu kullanmak istemiyorum zira necis olan siyasete uzaktan bakmak daha mantıklı lakin hiçbir çocuk sırf 'dur' ihtarına uymadığı için vurulmaz, vurulamaz.
Sen git 55 ülkeye yardım yap, sağlık sistemleri çöken devletlere destek ol, Dünya'nın ilk Covid İzlem Merkezi'ni aç, ambulans uçak sistemini ücretsiz biçimde sunan tek hükumet ol ama gel gelelim ki vatandaşın polisine saldırsın efendime söyleyeyim polisin masumu öldürsün. Yani sahiden taşın toprağın cennet ama garip memleketsin be Türkiye. Tekrara düşmek istemiyorum fakat zamanında da söylediğim gibi ya doğrularımız yanlışlarımızı örtecek kadar kaliteli değil yahut yanlışlarımız doğrularımızı unutturacak kadar kuvvetli. Sanıyorum ki bu problemi çözdüğümde ülkede daha fazla somut başarıya imza atmış biri olurum. Lakin bundan önce bir üniversite kazanmam gerek.
Yakın çevrem bilir ki çoğu zaman sistemi eleştiririm. Hatta öyle ki bazen eleştirmemi eleştiren çevremi de eleştiririm. Kimileri bu yaptığımın sistemi değiştirebilecek kadar cesur olmadığım için anca konuşmak olduğunu ifade eder. Oysa bilmeniz gereken bir şey var. Sistemi bozan namussuzlar. Ve bu ülkede namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmak zorundadırlar.
Boş Meşgale'de 'Kavram Karmaşası' zamanı gelmiş gibi. Emin olun Tecrit Günlükleri'nden sıkıldım. Hatta öylesine sıkıldım ki kendimle alakalı yeni şeyler keşfeder oldum. Mesela geçenlerde 17 yıllık yaşantımda başaramadığım, olduramadığım şeyleri analiz ettim. Hepsinin tek bir ortak noktası vardı. Aynı anda birden fazla şeye odaklanmaya çalışmak. Ve bu yüzden hiçbir işi bitirememek. Sanırım bu yüzden ömrüm boyunca aynı anda birden fazla kitapla okuma aktivitelerini sürdüren insanlara gıpta ile bakacağım.
Farkına vardığım bir şey daha var. O da kendimi bildim bileli, meramımı ifade ettim edeli ilk seferinde anlaşılamamak. Bundan kıvanç duyduğum anlar da oldu, dolu dolu sövdüğüm anlar da. Yaşam denen mücadelenin parametrelerini çözümlemeye başladığım andan beri susmamış ben, sanıyorum ki susmamaya devam edeceğim.
Öylesine susmak istemiyorum ki şimdilerde hayallerimi Ankara'da kazanacağım üniversite için tuttuğum evin çatı katında yapacağım 'Başkentin Oğlu' adlı radyo programı süslüyor. Galiba az önce bu mecrada ilk kez hiçbir yakınımın bilmediği bir projeden dem vurdum. Aylar sonra bu paragrafı okuyup gülümsemek de benim elimde, ağlamak da...
Hazır hayallerimden bahsetmişken silinen hikayemin üstüne gerçekleştirdiğim bir kaç çalışmayı da buraya hibe etmek istiyorum. Ramazan başladığından beri kurgusuna çok güvendiğim bir hikaye üzerinde çalışıyorum. Kim bilir belki anlamı daraltmadan karakterleri geliştirebilirsem bir roman dahi çıkabilir. Henüz bir rafta karşılaşmak için erken olsa da umudumu diri tutmaya yarıyor bu uğraşlar. Elimde geliştirilmeyi bekleyen kısa film senaryosunu da unutmamak lazım. Bunları buraya yazmamın sebebi ise yarın öbür gün gördüğümde şayet düşmüşsem ayaklanmam için kamçı vazifesi görmesini istememdir.
O halde takriben sekiz on bölüm sürecek Tecrit Günlükleri'nin haftalık tavsiyelerine gelelim.
Film: Bu hafta film tavsiyesinde başarılı yönetmen, ki kendisinin yapımlarına kefilim, Zeki Demirkubuz'un "Karanlık Üstüne Öyküler" üçlemesi var.
- Yazgı
- İtiraf
- Bekleme Odası
*Geçtiğimiz doğum günümde bana 'Yazgı' filmini hediye eden sevgili dostum Sülo'ya selam olsun.
Dizi: Hikayem gereği emniyet, cinayet, örgüt, devlet içi devlet gibi alanlara yöneldiğimden mütevellit bu haftanın dizi tavsiyesi Sevil Atasoy'un laboratuvar ortamında yaptığı konuşmalar ve gece yayına girmesinden dolayı bir dönemi epey ürküten Türk polisiye dizisi Kanıt.
Kitap:
- Sırça Köşk - Sabahattin Ali
- Aşk Üstüne - Diony Mascolo
- Yürüme - Oruç Aruoba
Gönüllü karantinanın bilmem kaçıncı gününden hepinize iyi akşamlar.
Aşk ile...
Yorumlar
Yorum Gönder