Merhabalanzi. Bugün her zaman yaptığımdan farklı bir şey yapacağım. Gündem hakkında 'höğ,höğ' konuşmaktan da sıkılmış olacağım ki Tecrit Günlükleri'nin altıncı bölümünde sizlere modern edebiyatın doğuşunda etkin rol oynayan Abdülhak Hamid Tarhan'ın yaşadığı ve şaşırttığı bir olaydan bahsedeceğim.
Makber Türk edebiyatının en ünlü eserlerinden biri.
"Eyvah! Ne yer, ne yar kaldı, Gönlüm dolu âh u zâr kaldı." dizeleriyle başlayarak insanı paramparça eden bu şiir, Abdülhak Hamid Tarhan tarafından, ölen eşi Fatma Hanım'a yazılmış. İşin garip yanı ise, bu ani ölümün yüreğinde meydana getirdiği o tarifsiz acıyı dizelere döküp, Türk edebiyatının belki de en acıklı şiirini yazan Abdülhak Hamid'in; anlatılana göre Fatma Hanım'ın cenazesinde tanıştığı bir kadına aşık olarak, sonrasında onunla evlenmesi...
Türk edebiyatını yakından takip edin etmeyin, Makber'i mutlaka duymuşsunuzdur. Hatta kimi yer ve zamanlarda bırakın Türk edebiyatını dünya edebiyatında dahi, bir insanın hüznünün bu denli iliklerimize işlediği ve ruhumuza dokunduğu çok nadirdir. İşte Makber öyle bir eserdir ve okuyunca sizi iliklerinize kadar ürpertir...
Tanzimat edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan Abdülhak Hamid Tarhan, ilk eşi Fatma Hanım ile Edirne'de, Nasuhi Bey'in konağında evlenir. Fatma Hanım bu zamanlarda henüz 13 yaşındadır. Tanışmalarına ve evlenmelerine dair pek çok anlatı bulunsa da, Abdülhak Hamid'in evliliğinde çok mutlu olduğu ve Fatma Hanım'ı daima kaybetme korkusu yaşadığı bilinmektedir.
Önceleri evlenmek istemeyip, kimseleri beğenmeyen Abdülhak Hamid, Fatma Hanım'ı bulduktan sonra hayatının saadetine erişmiş, öyle ki hatıralarında Fatma Hanım'dan, “Beraber gezerken düşecek diye tutacak oluyordum. Uyurken bir akşam uyanmayacak, ölecek gibi duruyordu. Güldüğü zaman güzelliği uçacak sanıyordum.” diye bahsedermiş.
Tarhan belki de onu kaybedeceğini hissetmiştir; kim bilir...
Abdülhak Hamid ve Fatma Hanım'ın Hüseyin ve Hâmide adında iki çocuğu olur. Bu yıllar, Hamid’in Garam şiiriyle birlikte, Sardanapal, İçli Kız, Sabr-ü Sebat gibi tiyatro eserlerini kaleme aldığı yıllardan başkası değildir.
Abdülhak Hamid, Paris Sefareti İkinci Kâtipliği göreviyle Paris yaşamını yeniden deneyimleme fırsatı bulurken, eşi Fatma Hanım çocuklarıyla birlikte İstanbul'da kalır. Çapkın bir diplomat olan Hamid, Paris'in kendisine sunduğu bütün nimetlerden faydalanmayı da ihmal etmez. Nitekim, Divaneliklerim adlı manzum eserinde, 19. yüzyıl Paris yaşamına ait mekânları ve otobiyografik unsurları bulmak oldukça kolaydır.
Aşağı yukarı iki yıl kadar Fransa'da yaşayan Hamid, Nesteren adlı oyununun konusu nedeniyle görevden alınır ve Türkiye'ye döner. Bu süre içinde önce Edirne'ye giden Hamid, ağabeyinin Rize’de mutasarrıf olarak görevlendirilmesinin ardından, Berlin konsolosluğuna tayin edilir. Ardından ailesini Rize’ye, ağabeyinin yanına bırakarak Berlin'e doğru yol alır.
Odessa’ya gelince Berlin'e gitmekten vazgeçen Hamid, Hariciye'ye cinnet geçirdiğini bildirir ve Rize'ye geri döner. Hamid ailesini bırakmak istemiyordur. Ardından Gürcistan konsolosluğuna atanan Hamid, Poti’de bir süre kalsa bile; geçim sıkıntısı şikayetiyle başka bir yere tayinini ister ve Yunanistan konsolosluğuna tayin edilir.
Asıl azap ise, 1883 yılında başlar...
Bu dönemde ince hastalığa yakalanan karısı Fatma Hanım için, Bombay konsolosluğuna çıkan tayini kabul eden Hamid, buranın havasının Fatma Hanım'a iyi geleceğini düşünür. Fakat ne yazık ki geçen üç yılın ardından Fatma Hanım'ın durumunun da gitgide ağırlaşmasıyla İstanbul'a doğru yola koyulurlar.
Ancak nasipte yazılan odur ki, Fatma Hanım, İstanbul’a varamadan Beyrut’ta Vali Nasuhi Bey’in konağında hayatını kaybeder...
Şair Beyrut'ta kaldığı kırk gün boyunca Fatma Hanım'ın mezarını ziyaret eder ve o meşhur Makber şiirini yazar. Makber ile birlikte ünü imparatorluk sınırlarını aşan Hamid, bazı rivayete göre eşi Fatma Hanım'ın cenazesinde tanıştığı İngiliz Nelly Clower'a aşık olur. Kimi rivayete göre ise bu kişi, İngiltereli asil bir aileye mensup olan Lady Florence Gors'dır.
Başka rivayetlere göre ise Hamid, Lady Florence Gors ile Fatma Hanım'ın ölümünün ardından gittiği Londra'da tanışmıştır. İngilizce dersleri aldığı bu kadına aşık olan Hamid ise, Gors'ın ailesinin gelirini yetersiz bulması nedeniyle aşkını kalbine gömmüştür. Hamid'in bu sırada İrlandalı bir hizmetçi ile de birlikte olduğu, ancak sınıf farklılıkları nedeniyle ondan da ayrıldığı söylenenler arasındadır.
Yine aynı anlatıya göre Hamid, Nelly Clower ile de cenaze sırasında değil; Lady Gors ile olan gönül ilişkisinden sonra tanışmıştır. 1890 yılında ise Hamid'in, Nelly Clower ile İngiltere'de evlendiği kayıtlara geçmiş bir olaydır. Ancak trajedi odur ki Hamid, Nelly'nin aşırı derecede iyiliğinden ve onu hiç kıskandırmayan tavırlarından bunalır. Nelly'nin yalnız ona olan muhabbetiyle yetinmesinden rahatsız olur ve başka kadınlara yönelmeye başlar. Hamid hala evli olmasına rağmen, Miss Florence Ashly ile beraber yaşamaya başlar ve hatta İstanbul’a birlikte gelirler.
Abdülhak Hamid'in kadınlara düşkün bir yaradılışı olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir ve hatıralarının yanı sıra kişisel mektupları da, bu herkesçe bilinen gerçeği doğrular vaziyettedir. Öyle ki aldattığı eşi Nelly ve sevgilisi için, “Nelly dikensiz bir gül, Florence hercâi benefşe idi (Bilmem menekşe mi demeliydim?). Biri her ne kadar hercâi ise diğeri o kadar hâhiş-ger-i tenhayî olan bu iki kuvve-i câzibe arasında mevkiimi nasıl muhafaza ettiğime kendim de hayret ediyordum...” demiştir.
Ancak trajedi o ki Hamid, ikinci eşi Nelly'i de tıpkı Fatma Hanım'ı olduğu gibi veremden kaybeder. Hâmid, Nelly Hanım’ı kaybettikten sonra teselli bulmak için İstanbul’a gelir ve aynı yıl içinde başka bir kadınla evlenir...
Kıssadan hisse alma mevzusu okuyanına göre değişir. Lakin bu yazıyı okuyan her kadın 'Erkek değil mi? Hepsi aynı.' diyerek beni ve hemcinslerimi gömebilir. Keşke böyle yapmasaydın be Tarhan.
Bunalan kafalarımızı, kirlenen zihinlerimizi ve yorulan bedenlerimizi "Aşk-ı Memnu" tadında bir hikayeyle dinlendirmeye soyunurken kıymetli okuyucularımın günün bitimine dört dakika kalan yayınladığım bu yazıdan meşguliyetimi fark edip anlayış göstermesini temenni ediyorum.
Kendinize iyi bakın. Sağlıcakla...
*Çeşitli kaynaklardan yararlanılmıştır.
Makber Türk edebiyatının en ünlü eserlerinden biri.
"Eyvah! Ne yer, ne yar kaldı, Gönlüm dolu âh u zâr kaldı." dizeleriyle başlayarak insanı paramparça eden bu şiir, Abdülhak Hamid Tarhan tarafından, ölen eşi Fatma Hanım'a yazılmış. İşin garip yanı ise, bu ani ölümün yüreğinde meydana getirdiği o tarifsiz acıyı dizelere döküp, Türk edebiyatının belki de en acıklı şiirini yazan Abdülhak Hamid'in; anlatılana göre Fatma Hanım'ın cenazesinde tanıştığı bir kadına aşık olarak, sonrasında onunla evlenmesi...
Türk edebiyatını yakından takip edin etmeyin, Makber'i mutlaka duymuşsunuzdur. Hatta kimi yer ve zamanlarda bırakın Türk edebiyatını dünya edebiyatında dahi, bir insanın hüznünün bu denli iliklerimize işlediği ve ruhumuza dokunduğu çok nadirdir. İşte Makber öyle bir eserdir ve okuyunca sizi iliklerinize kadar ürpertir...
Tanzimat edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan Abdülhak Hamid Tarhan, ilk eşi Fatma Hanım ile Edirne'de, Nasuhi Bey'in konağında evlenir. Fatma Hanım bu zamanlarda henüz 13 yaşındadır. Tanışmalarına ve evlenmelerine dair pek çok anlatı bulunsa da, Abdülhak Hamid'in evliliğinde çok mutlu olduğu ve Fatma Hanım'ı daima kaybetme korkusu yaşadığı bilinmektedir.
Önceleri evlenmek istemeyip, kimseleri beğenmeyen Abdülhak Hamid, Fatma Hanım'ı bulduktan sonra hayatının saadetine erişmiş, öyle ki hatıralarında Fatma Hanım'dan, “Beraber gezerken düşecek diye tutacak oluyordum. Uyurken bir akşam uyanmayacak, ölecek gibi duruyordu. Güldüğü zaman güzelliği uçacak sanıyordum.” diye bahsedermiş.
Tarhan belki de onu kaybedeceğini hissetmiştir; kim bilir...
Abdülhak Hamid ve Fatma Hanım'ın Hüseyin ve Hâmide adında iki çocuğu olur. Bu yıllar, Hamid’in Garam şiiriyle birlikte, Sardanapal, İçli Kız, Sabr-ü Sebat gibi tiyatro eserlerini kaleme aldığı yıllardan başkası değildir.
Abdülhak Hamid, Paris Sefareti İkinci Kâtipliği göreviyle Paris yaşamını yeniden deneyimleme fırsatı bulurken, eşi Fatma Hanım çocuklarıyla birlikte İstanbul'da kalır. Çapkın bir diplomat olan Hamid, Paris'in kendisine sunduğu bütün nimetlerden faydalanmayı da ihmal etmez. Nitekim, Divaneliklerim adlı manzum eserinde, 19. yüzyıl Paris yaşamına ait mekânları ve otobiyografik unsurları bulmak oldukça kolaydır.
Aşağı yukarı iki yıl kadar Fransa'da yaşayan Hamid, Nesteren adlı oyununun konusu nedeniyle görevden alınır ve Türkiye'ye döner. Bu süre içinde önce Edirne'ye giden Hamid, ağabeyinin Rize’de mutasarrıf olarak görevlendirilmesinin ardından, Berlin konsolosluğuna tayin edilir. Ardından ailesini Rize’ye, ağabeyinin yanına bırakarak Berlin'e doğru yol alır.
Odessa’ya gelince Berlin'e gitmekten vazgeçen Hamid, Hariciye'ye cinnet geçirdiğini bildirir ve Rize'ye geri döner. Hamid ailesini bırakmak istemiyordur. Ardından Gürcistan konsolosluğuna atanan Hamid, Poti’de bir süre kalsa bile; geçim sıkıntısı şikayetiyle başka bir yere tayinini ister ve Yunanistan konsolosluğuna tayin edilir.
Asıl azap ise, 1883 yılında başlar...
Bu dönemde ince hastalığa yakalanan karısı Fatma Hanım için, Bombay konsolosluğuna çıkan tayini kabul eden Hamid, buranın havasının Fatma Hanım'a iyi geleceğini düşünür. Fakat ne yazık ki geçen üç yılın ardından Fatma Hanım'ın durumunun da gitgide ağırlaşmasıyla İstanbul'a doğru yola koyulurlar.
Ancak nasipte yazılan odur ki, Fatma Hanım, İstanbul’a varamadan Beyrut’ta Vali Nasuhi Bey’in konağında hayatını kaybeder...
Şair Beyrut'ta kaldığı kırk gün boyunca Fatma Hanım'ın mezarını ziyaret eder ve o meşhur Makber şiirini yazar. Makber ile birlikte ünü imparatorluk sınırlarını aşan Hamid, bazı rivayete göre eşi Fatma Hanım'ın cenazesinde tanıştığı İngiliz Nelly Clower'a aşık olur. Kimi rivayete göre ise bu kişi, İngiltereli asil bir aileye mensup olan Lady Florence Gors'dır.
Başka rivayetlere göre ise Hamid, Lady Florence Gors ile Fatma Hanım'ın ölümünün ardından gittiği Londra'da tanışmıştır. İngilizce dersleri aldığı bu kadına aşık olan Hamid ise, Gors'ın ailesinin gelirini yetersiz bulması nedeniyle aşkını kalbine gömmüştür. Hamid'in bu sırada İrlandalı bir hizmetçi ile de birlikte olduğu, ancak sınıf farklılıkları nedeniyle ondan da ayrıldığı söylenenler arasındadır.
Yine aynı anlatıya göre Hamid, Nelly Clower ile de cenaze sırasında değil; Lady Gors ile olan gönül ilişkisinden sonra tanışmıştır. 1890 yılında ise Hamid'in, Nelly Clower ile İngiltere'de evlendiği kayıtlara geçmiş bir olaydır. Ancak trajedi odur ki Hamid, Nelly'nin aşırı derecede iyiliğinden ve onu hiç kıskandırmayan tavırlarından bunalır. Nelly'nin yalnız ona olan muhabbetiyle yetinmesinden rahatsız olur ve başka kadınlara yönelmeye başlar. Hamid hala evli olmasına rağmen, Miss Florence Ashly ile beraber yaşamaya başlar ve hatta İstanbul’a birlikte gelirler.
Abdülhak Hamid'in kadınlara düşkün bir yaradılışı olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir ve hatıralarının yanı sıra kişisel mektupları da, bu herkesçe bilinen gerçeği doğrular vaziyettedir. Öyle ki aldattığı eşi Nelly ve sevgilisi için, “Nelly dikensiz bir gül, Florence hercâi benefşe idi (Bilmem menekşe mi demeliydim?). Biri her ne kadar hercâi ise diğeri o kadar hâhiş-ger-i tenhayî olan bu iki kuvve-i câzibe arasında mevkiimi nasıl muhafaza ettiğime kendim de hayret ediyordum...” demiştir.
Ancak trajedi o ki Hamid, ikinci eşi Nelly'i de tıpkı Fatma Hanım'ı olduğu gibi veremden kaybeder. Hâmid, Nelly Hanım’ı kaybettikten sonra teselli bulmak için İstanbul’a gelir ve aynı yıl içinde başka bir kadınla evlenir...
Kıssadan hisse alma mevzusu okuyanına göre değişir. Lakin bu yazıyı okuyan her kadın 'Erkek değil mi? Hepsi aynı.' diyerek beni ve hemcinslerimi gömebilir. Keşke böyle yapmasaydın be Tarhan.
Bunalan kafalarımızı, kirlenen zihinlerimizi ve yorulan bedenlerimizi "Aşk-ı Memnu" tadında bir hikayeyle dinlendirmeye soyunurken kıymetli okuyucularımın günün bitimine dört dakika kalan yayınladığım bu yazıdan meşguliyetimi fark edip anlayış göstermesini temenni ediyorum.
Kendinize iyi bakın. Sağlıcakla...
*Çeşitli kaynaklardan yararlanılmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder