Tecrit Günlükleri - 7

Şimdilerde tam da Akbaba'nın "Cinayet ben oldum." dediği yerdeyim. Kişiliğime nasıl nüfuz ettiğini dahi hatırlamadığım egomu ve bencilliğimi az da olsa törpülemeye başladığımdan bu yana, ki bu lise ikinci sınıfın başlarına tekabül eder ve hala da devam etmektedir, herkesin derdi olduğunu ve her derdin sahibine göre ağır olduğunu idrak etmişimdir. Kavradığım bir diğer şey ise şahısların sorunlarını kanıksayan kimselerin andaval birer mankafa olduğudur. Vakitlice kendilerine bu anlayışsızlığı yaptığım herkesten özür dilerim.


Kimlik kazanışıma eşlik eden tam bağımsız bireyselleşme çabalarım son zamanlarda bana çokça hata yaptırır oldu. Toplumun normlarına sıkışıp kalmamayı savunduğum felsefemin beni yaşamakla yaşlanmak arasındaki ikileme entegre ettiğini görmekse bir hayli garip.

Kafamdaki ideal anlayışa hizmet etmeyen ama buna rağmen takip ettiğim kaynaklar düşüncelerime sirayet etse de özümde iyi bir insan olduğumu sanıyorum. Keşke ortalama altmış yetmiş yıl yaşayacağımız şu hayatlardan kırıp dökmeden gitsek. Keşke zar zor çiçek açmasına vesile olduğum o kurak arazilere sonradan asfalt dökmesem. Sayın okur, kıymetini bil he. Yıllar sonra gözü yaşlı biçimde 'ne değişti o günden bu güne' diye kendimi sorgulayacağım satırları okuyorsun. İyi ki de okuyorsun.

Sahi yazmak denilen şey bir ihtiyaç mıdır? Ya da bu ihtiyacı doğuran etkenler nelerdir? Sana empoze edilenler mi? Yoksa içine doğduğun bu girdap mı? Yahut coğrafyanın kader olması mı? Pekala neden kabuklarına çekilmezler yazarlar? Yoksa kabuklarına çekildikleri için mi yazarlar? 15 yaşımda bir cümle kurmuştum. Söyleyemedikleri için yazarlar, bütün şairler ve yazarlar. Yaşantımı bu cümlenin dehlizlerindeki manaya ulaşmak için harcayacağıma o kadar emin ve bundan o kadar mesudum ki anlatamam.

Dünyayı anlayışımın ve hayatı algılayışımın sürdüğü bu dönemlerde önceden cazibedar bulduğum şeylerin değiştiğine tanıklık ediyorum. Örneklemek gerekirse eskiden bir dağın eteğinde yürüyüş yapmak ve doğayı keşfetmek üzere programlanan beni şimdilerde o dağın tepesinden etrafı gözlemleyen bene evrilmiş olarak görüyorum. Bu belki yaşanmışlıkların getirdiği etliye sütlüye karışmak istememe dürtümden belki de anlatmak için anlamanın lazım gelmesinden kaynaklanıyordur. Ancak bildiğim tek şey var ki üzüntüler paylaşıldıkça azalırken mutluluklar da paylaşıldıkça çoğalıyor. Dolayısıyla tam 115 yazıdır sizlerle korkularımı, umutlarımı, pişmanlıklarımı, kusurlarımı ve pek tabi sevinçlerimi, keyiflenmelerimi, huzurlanmalarımı paylaşabildiğim için müteşekkirim efenim.


Malumu olduğumuz zaman diliminin en büyük sıkıntılarından birinin monoton yaşamlar olduğuna inanıyorum. Öyle ki zerre faydası olmayan o ufak rahatımızı dahi bozup konfor alanımızın dışına çıkamıyoruz. Buna cesaret edemiyoruz. Bu zaman zaman bütün türlerin tekdüzeleşmesiyle de cereyan ediyor ancak bizler bu duruma olan isyanımıza rağmen harekete geçme konusunda sıkıntı yaşıyoruz. Belki de yalnızca kendi adıma konuşmalıyımdır bilmiyorum, bu, sadece benim gözlemlerime dayalı kurguladığım bir tespit.

Mevzu bahse farkındalığınız hangi seviyededir bilmem ama bugüne dek tarihin hiçbir döneminde insanlar büyük büyük sahnelerde, devasa ışıklar ve şık elbiselerle birlikte toplumlara bir şeyler anlatmadı. Yıllardır hizmet ettiğim her güzel şeyin son bulacağı teorisini benim dışımda da önemseyen kimseler olacak ki bugün en basitinden TEDx platformunda çeşitli karakterler insanları harekete geçirmeye çalışıyor. Farkında olmamız için uğraşılıyor, anlayıp üzerine gitmemiz için çaba sarf ediliyor, sorgulamamız, araştırmamız, incelememiz, akıl süzgecinde eritmemiz, hareketlenmemiz ve elbette değişmemiz için gayret gösteriliyor. Dünya hala gerçeğin siz ona inanmadığınızda dahi değişmeyen şey olduğuna şahitlik ediyor. Ve bilginin eskimesi işlemi bu denli hızlanmışken bizler ezberlerimizden kurtulmalı ve hareketlenmeliyiz. Çapa'nın da ifade ettiği gibi dünya değişmeli diyorsak ben değiştirebilirim de diyebilmeliyiz. Manen büyüyüp geliştikçe yararlı bir şeyler yapma isteğim harlanıyor ve bu hususta hareketsiz geçirdiğim her dakikaya üzülüyorum. Bu yaşıma dek başarılı olan ve olmayan tüm projelerimin gelecekte yapacaklarımın teminatı olduğunu bilirken sizlerle de bu konuyu bir yazıda uzunca konuşmak isterim.

Bakıyorum etrafıma, şöyle uzun uzadıya inceliyorum. Dertlerimi hep yanıma bağdaş kurmuş biçimde buluyorum, buna alıştım gayrı. Lakin ara sıra da olsa seviyorum bana galip gelmeyi. Yani laflarımı yuttukça, yapmam dediklerimi yaptıkça hele de unuturum sandıklarımı her seferinde daha bir net hatırladıkça büyüdüğümü fark ediyorum. Hoş, şu karantinadan ötürü fiziksel bir büyüme de var ama onun için spora başladım. Doğrusu yoga ile de birleşince tadından yenmez oluyor. Kıymetli bir kaç sevdiğimin tavsiyelerini dinlediğim için mutluyum anlayacağınız.


O halde haftanın tavsiyelerine geçelim. A bu arada fark ettiğiniz üzere artık pandemi hakkında fazla söz etmiyorum. Çünkü göz göre göre bilim kurulunun dinlenmemesi, Sağlık Bakanlığının öneri ve uyarılarının dikkate alınmaması aşırı sinir bozucu. Dilerim ikinci dalgaya yakalanmayız. Zira o çok önem verilen turizm bir yana bünyelerin bir 63 gün daha dayanabileceğini sanmıyorum.

Kitap;
Kaçırdıklarımız (Yaşanmamış Hayata Övgü) - Adam Phillips
Mucizevi Mandarin - Aslı Erdoğan
Vişnenin Cinsiyeti - Jeanette Winterson
Son Yaz Akşamı - Selim İleri
Adınla Çağır Beni - André Aciman

Film;
Kefernahum
Kelebekler
Limonata
Sofra Sırları
303

Yıllar sonraki bana sesleniyorum. Öhöm, öhöm. Bak oğlum bugüne kadar zibilyon tane yanlışın oldu. Kimilerinden pişmansın kimilerini hala umursamıyorsun. Ben dışındaki benim ve sen de içimdeki bensin. Beni artık utandırma, elinden geleni yap. Ölmeye yakın keşke deme. Haybeye yaşayıp gitme. Birilerinde güzel intibalar bırak. Kalp kırma, gönül kazan. Üzme, güldür mesela. Akıllan, farkında ol. Ne sana yapılanı unut ne de senin yaptıklarını. Pişman olduysan söyle, seviyorsan söyle, mutluysan söyle, üzgünsen söyle. İçinde kalmasın hiçbir şey. Ama kırma, incitme. Sana kol kanat gerenin kolunu kanadını ezme. Dövünme, sitemkar olma. İsyan etmeden önce yapabileceğin her şeyi yaptığından emin ol. B*k atma, çaba göster. Uğraş, yenil, kaybet ama vazgeçme. Şimdi ağla ki yıllar sonra bu satırları okuduğunda gül. Unutma Mustafa, tökezlediğin yerde hazinen vardır. Son olarak derler ya hani;
Her hata bir ders, ne hata biter ne ders.

İçime sindi bu yazı, güzel oldu bence. Aceleye gelmedi çünkü. Demlendi kendi içinde. Yağında kavruldu usulca. Hoş oldu.

Tepeden tırnağa harikulade gördüğüm Nevşin Mengü, Armağan Çağlayan'ın moderatörlüğünde düzenlenen programda bir şey demişti. Birileri bir şeylerin bilinmesini istemez ve buna haber derler. Ömrünüz boyunca alacağınız tüm haberlerin güzel yahut iyileştirilebilir olması temennilerimle. Hoşça kalın.

Yorumlar