Tecrit Günlükleri - 8

Özgürlüğüme esirken ortaya çıkan benle benim derdim. Gemi dönsün ister miyim bilmiyorum. Bir kibritim var, belki birazdan limanı yakarım. Nilgün Marmara'nın eşi bilmezmiş kendisinin şiir yazdığını. Marmara, intihar ettikten sonra 'bi kenarda patır patır bi şeyler karalardı' diye bahsetmiş.

Garip bir evredeyim. Tedirginliğim sadece sınavın yaklaşmasından değil. Evimle de hatrı sayılır sorunlar yaşıyor ve çok üzülüyorum. İki yıldan fazla süredir burada yayın yapıyorum ve ilk kez evimle sorun yaşadığımı söyledim. Öyle bir durum işte. Duvarı da sağlam yapmamışız zamanında. Evle kötü olunca yaslanamadım da yare. Baktım ardım boşluk, duvar falan kalmamış. Öyle, dolanıyorum biçare.


Hırsla azmin farkını hep en iyi çözümleyenlerden oldum. Ve bir kaç hafta sonra şayet güzel bir sonuca ulaşırsam, ki buna dair umudum günden güne azalıyor, bazılarının sayesinde değil de bazılarına rağmen başarmış olacağım. Aradaki farkı yıllar sonra okuyunca daha iyi anlayacağımdan eminim. Ayrıca bu beni hem tetikliyor, hem de düşürüyor.

Hayatımın bu dönemi o kadar karışık ve o kadar düğüm ki, ulan ne çözmeye gücüm var ne çözemediğim için üzülmeye mecalim. Fakat o kadar istiyorum ki hepsi geçince anlatabilmeyi. Yani beni şurada kırdılar, burada üzdüler, burada babamdan öyle sözler duydum ki dövse daha az acırdı, o gün anneme o kadar ihtiyacım vardı ve bana o kadar uzaktı ki toprağa verilmiş gibiydim, gülümsemenle beni iyileştirmene öylesine muhtaçtım ki sen tebessüm etmeyi unutmuştun...

Kanasım var sana, boş bir kavanozla bana gelip içinde yaşaman için gereken oksijen var desen bel bağlarım hani, öylesine zor durumdayım. Ama iyileşiyorum da. Atlatılır yani. Tamam kolay değildir ama geçer herhalde, ne bileyim.

Ben tüm bu yıpratıcı dönemleri atlatıp bir şeyler yapmak istiyorum. Başarmak istiyorum. Bir rol model olacak kadar istikrarlı olamasam da ben o yangının kıvılcımı olmak istiyorum. Ben oyun yapmak istemiyorum. Taktik, plan istemiyorum. Kırmışsam özür diliyor, haklıysam adım bekliyorum. Ben benim. Herkes kendi olsun istiyorum. İnsanlara olan saygımın artması için bu kadar zor şeyler yaşamam mı gerekiyordu illa bilmiyorum ama ben çok güzel büyüyorum. Öylesine faydalı değişiyor ve o kadar yararlı gelişiyorum ki, tüm bu bitap düşmelerimden sıyrılacağım günü iple çekiyorum.

İnanıyorum, böyle zifiri bir karanlıktaysam gözlerimi kamaştıracak bir aydınlık beni bekliyor. Bu aydınlık ya hayalini kurduğum üniversite hayatı, ya sokak müziği, ya harika bir aile düzeni, ya radyo programı, ya kitaplarım, ya yazıp yönettiğim tiyatro oyunu, ya çekeceğim kısa filmler ya da doğru zamanda aşk. Her neyse. Ben ona ulaşacağımı ve bir şeyin gecikiyorsa yaradan tarafından güzelleştirildiğini benimsemek istedim ve benimsedim.

Bilmiyorum, bilemiyorum, belki de bunların hiçbiri olmayacak. Belki istemediğim bir mesleği yapacağım, belki çok istediğim klarneti ömrüm boyunca öğrenemeyeceğim, belki babamla ağır bir kavga edip bedduasını alacağım, belki hiç radyo programı yapamayacağım, belki bir oyun bile sergileyemeyeceğim, belki öğretmen olup öğrencilerime hayatı anlatamayacağım.

Ben her şeyi biliyorken aslında hiçbir şeyi bilmediğimi fark edişlerimden yoruldum sanırım. Derdimi anlatmaya çalışırken cümlelerimin çırpınışını hissediyorum. Bazen, bazen öyle oluyor ki aklımdakileri dökebilsem roman çıkacak olayları istemeden bir kelimeye hapsediyorum. Sonra o kelimenin içini bir daha hiç açamıyorum.

Utanıyorum da ara ara. Herkese sıkıntımı dökmekten, anlatmaya çalışmaktan. Dedim ya mecalim yok diye. Bir şeyler hakkında bilinçleniyorum daima. Mesela farkında olduğum kadar hareket halinde olsaydım şuan çok daha bambaşka bir Mustafa ile karşı karşıya olacaktım. Elimde tüm imkanların olmasına rağmen kendimi geleceğe hazır hale getiremeyecek olmaktan çok ürküyorum.

Defaatle söylüyorum ki herkesin derdi var ve herkesin derdi kendine zor. Ama ben ciddi manada bu mücadeleden sağ çıkarsam kendimi kutlayacağım. Kendimi bildim bileli bir savaşım var, uykuya onla dalıp uykumdan onla uyanıyorum. Davamla uğraşıp yoruluyorum, dinlenmek için davamla uğraşıyorum.

Bundan otuz yıl sonra babasının dükkanında bulaşıkçılıktan anca garsonluğa yükselebilmiş, sigaradan sararmış bıyıklarını ve yağdan çatlamış göbeğini herkese utana sıkıla sergileyen boş beleş bir adam olmaktan çok korkuyorum.


Beklersem sadece bana geleni lakin gidersem istediğim her şeyi alabileceğimi biliyorum. Çok değil kırk elli gün sonra buraya hüzünlerimi yazmak istemiyorum. Ben bu savaşı kaybetmek istemiyorum. Kazanamayacaksam da içim rahat olmalı, elimden geleni yaptım diyebilmeliyim. Özür dilerim baba, ben elimden geleni yaptım diyemiyorum. Günün birinde öğreneceksin Boş Meşgale'yi. Belki kızmazsın o zamanlar ama bu itiraflarımı okurken içinin parçalanacağına adım gibi eminim. 11 yaşında köyünden çıkıp sırtında tulumuyla hayata atılan fakat her ne olursa olsun pes etmeyen, ailesine ve sevdiklerine her daim kol kanat geren, çok okumak istese de imkansızlıklardan dolayı okuyamayıp buna her daim içerlenen, düşünceli ve iyi adam. Özür dilerim. Emeklerini boşa çıkartacağıma dair kuşkular dolanıyor içimde. Sen de mutlu olmayı ve o tezgahın ardından gururlu bakışlar atmayı hak ediyorsun. Ama eğer ben sana bunları yaşatamazsam özür dilerim.

Ben bir dağın rüzgara direnen gülü, bir papatyanın seviyor yaprağı, bir menekşenin kokusu olmak istiyorum. Ben her şey olmak istiyorum, bu yüzden hiçbir şey olamıyorum.


Yorumlar