Tecrit Günlükleri - 11

Böyle oluyor ya sıkılıyorsun artık tartışmalardan. Hani susuyorsun her daim. Haklı da olsan, hakkın da olsa konuşmuyorsun. Bu yüzden karşındaki de bilmiyor yediği haltı, sanıyor ki haklı. Ona hata yapmayı unutturuyorsun, özür dilemeyi, kusura bakma demeyi unutturuyorsun. Sonra bir gün geliyor ve bir şey oluyor ama sen susmuyorsun. Sessizliğini bozup konuşuyorsun. Sonra yanlış yapabileceğini unutturduğun kişi de sana kızıyor. Ne sen istediğini dile getirmiş olabiliyorsun ve ne de o hatasının farkına varıyor. Sen kendini yiyip bitiriyorsun ama o özür dileme, hatasını düzeltme gibi yetilerini senin onun elinden aldığının farkına bile varamıyor. Olan sana oluyor, düşün de düşün sonra. İster el yaman olsun o saatten sonra istersen de bey.

Aynı anda bu kadar kişiye vefa borcumun ve yükümlülüğümün olmasıyla bir o kadar kişiye de eyvallah dahi etmemem durumunu nasıl oluşturduğuma dair en ufak bir fikrim yok. İncir çekirdeğini doldurmak bir yana dursun incir ağaçlarını yakacak kadar derdim varken pes mi ettim yoksa hala safça mücadele mi ediyorum bilmiyorum, bilemiyorum ve belki de bilmek istemiyorum.

Kaçtığım gerçeklerin, yüzleşmeye korktuğum doğruların, yıkamadığım tabuların ve konfor alanımdan çıkamadığım yalnızlığımın kimliğimi oluşturduğunu bu kadar erken öğrenmek istemiyorum.


Tecrit Günlükleri'nin diğer yazılarında olduğu gibi bu hafta da maymun misali daldan dala atlayacağım çünkü değinmek istediğim bir çok konu var.

Çalışma masama not almama rağmen unutmuşum. Yazıyı yayınladıktan sonra fark ettim. Geçtiğimiz Çarşamba günü şair Nazım Hikmet ve müzisyen Onur Can Özcan'ın ölüm yıldönümleriydi. 61 yaşında kalp krizinden kaybettiğimiz romantik komünisti ve 21 yaşında boğularak kaybettiğimiz sesi kendinden melodili genç adamı bir kez daha sevgi ve rahmetle anıyorum. Ruhları şad olsun.

Gayrı bütününe kalender sövgüler dizdiğim şu gönüllü karantina herkesi değiştirdi. Öyle ki geride bıraktığımız günlerde bu değişimlerin biri de Twitter platformu üzerinden atılan bir tweet ile gerçekleşti. Sanatına bizzat hayran olduğum şarkıcı, ressam ve antropolog Gaye Su Akyol 'Dalga geçemediğin şey seni ele geçirir!' dedi ve bu berbat düzeni dalga geçerek bitireceklerini ifade etti. Ruqink rumuzlu kullanıcının 'Kocam isterse çalışabilir.' yazgısıyla başlayan hareket #erkekyerinibilsin hashtagi ile büyüdü de büyüdü. Öyle ki genelde eril dillerce sınıflandırılan ve baskı altına alınmaya çalışan insanlığın imza attığı bu ironi biz erkekleri farklı bir pencereden düşünmeye itiyor. Ülkenin ideolojisiz boş feministlerini bir kenara koyarsak cinsiyetler arası eşitliği savunan ve haklarını savunmaktan vazgeçmeyen aklı selim kadınları tebrik ediyor ve maruz kaldıkları sayısız ağır ithamları gelişine şutlamalarını ayakta alkışlıyorum.

Tüm dünyaya diz çöktüren bu pandemi aslında normal yaşantılarımızın ne büyük nimetler olduğunu anlatırken kişileri kafeslerinden çıktığında yapacağı şeyleri düşünmeye de yönlendirdi.

Geçenlerde Instagram keşfette karşıma Doğa Çakır diye biri çıktı. Biyografisinden anladığım kadarıyla 19 yaşında ve Bahçeşehir Üniversitesi'nde Sinema ve Televizyon okuyor. Hayatı dolu dolu yaşamayı ele aldığına inandığım bir videosuna rastladım ve bu videoda biyolojik olarak hayat boyu yalnızca 2555 günlüğüne ergen olduğumu öğrendim. Öyle ki bu 364 tane cuma günü okul sonrası demekmiş. Sanırım son 1.5 yıldır her cuma çıkışında ekibimizle yaptıklarımızı düşünüp sulu gözlülük yapmayı kesmeliyim. Zira gençken yalnızca 7 yaz tatiline sahipmişim. Doğa da diyor ki öyleyse ergen ol, ne istiyorsan onu yap, imajını değiştir, sevdiğin şeylerle uğraş, yeni tatlar dene ve dahası. Bireysel yalnızlaşmanın günden güne arttığı şu çağda doyasıya eğlenebileceğin bir ekip ve seni gerçekten anlayacak dostlardan başka bir şeye ihtiyaç duyulmadığına inanan biri olarak Çakır'ın bu gönderisi bende bazı şimşekleri çaktırdı ve hemen kendime ölmeden önce yapılacaklar listesi hazırladım. Sınavdan sonra daha da detaylandıracağım listeyi Boş Meşgale'de paylaşıp yıllar sonra kaçını yaptığımı görmeyi istiyorum. Dur bakalım neler olacak :)


Yine geçtiğimiz hafta Instagram üzerinden okurlarıma bazı sorular sorarak COVİD-19 hakkındaki düşüncelerini aldım. Bu yanıtları yazımda dile getirmeden önce COVİD-19 salgınının dünyada 7 milyon 372 bin 404 kişiyi enfekte ettiğini, 414 bin 896 kişiyi hayattan kopardığını ve 3 milyon 319 bin 565 kişiyi ise yaşam mücadelesi vermek zorunda bıraktığını bildirmekte fayda var. 3 milyon 637 bin 943 kişinin kurtulduğu bu yeni tip hastalıkla ilk kez karşılaşan bilim dünyası ise dün siyah dediğine bugün beyaz demeye devam ediyor.

(Güncelleme: 10/06/2020, 21.17)

Yaptığım anketlere göre 22 kişiden on altısı virüsün yapay olduğunu düşünürken aynı 22 kişinin on ikisi de Türkiye Cumhuriyeti devletinin pandemi sürecini oransal açıdan %50 ila %75 arasında doğru yönettiğini düşünüyor. 24 kişiden on dördü kısıtlamaların kaldırılmasını ve her yerin açılmasını hiç doğru bulmazken, sekiz kişi ise normal hayata dönüşün bir mecburiyet olduğunu dile getirdi ve iki kişi de keşke yasaklar daha önce kalksaydı dedi. 23 kişiden on üçünün ikinci dalga ihtimaline kesin gözüyle baktığı son anketimde bir kişi ise 'sorun yok, rahat olun' dedi. 26 Eylül depreminde ekranlarına taşındığım Show TV Ana Haber Bülteni gibi konuştuğum bu ironik paragraftan salgına dair görüşlerim ve düşüncelerim de anlaşılmıştır diye umuyorum. Ankete katılanlara bir kez daha teşekkür ederken bundan 20 yıl önce Ecevit döneminde bir çok yerleşkede su yokken ve hastahanelerden senet imzalamadan, tapu rehin etmeden taburcu olamazken şimdilerde bulunduğumuz noktanın gurur verici olduğu konusunda hemfikiriz diye düşünüyorum. Varsın doğru şeyleri en çok yanlışı olan yapsın. Bu vakitlerde yapılması gerekendi ve yapıldı. Siyasetçiler de taş atacaksa günahsız olanı atsın. Kimsenin de kafası yarılmamış olur :)

Hadi bilmem kaç haftadır yapmadığımız tavsiyeleri yapalım.

Kitap:
Mars Yıllıkları - Ray Bradbury
Yıldız Gezgini - Jack London
Kasvetli Ev - Charles Dickens
Vişne Bahçesi - Anton Çehov
Oblomov - İvan Gonçarov
Ölü Canlar - Gogol
Palto - Gogol
Mühürlenmiş Zaman - Tarkovski
Z Raporu - Ali Lidar
Aylak Adam - Yusuf Atılgan
Duvar - Aytuğ Akdoğan
Ben Hep 17 Yaşındayım - Aytuğ Akdoğan


Belgesel / Film:
Where to Invade Next
Zeitgeist: The Movie
Senna
Headhunters
The Best Offer
Our Planet
Apollo 11
Muhteşem Güzellik
Bir Ayrılık


Bir pençenin arasına sıkışıp kaldığım bu kabz hali sona erecek ve bast hali vuku bulacak. O zaman kainattaki her şeyin zıddıyla kaim oluşu yeniden görülecek ve o bela ve musibetler mutlu anların değerini belletecek keşif mekanizmaları olacaktır. İnanıyor, uğraşıyor ve çabalıyorum.

Haftaya uykuya dair araştırmalarımı ve tavsiyelerimi ondan sonraki hafta ise YKS arefesinde hissetiklerimi kaleme alacağım. Sonrası için ise Boş Meşgale'yi takip etmenizde fayda var, yeni fikstür hazırlanıyor.

Sağlıcakla...



Yorumlar

Yorum Gönder