Başkası tarafından çizilmiş bir labirentte kendime ait bir çıkış yolu aradım. Bulup bulamadığımı bilmiyorum ve umrumda da değil. Çünkü yıllar önce hayalini kurduğum deney bulmakla değil, aramakla ilgiliydi. Yani deneyin sonucu deneyin kendisiydi. Denedim.
Hakan Günday - Kana Diz Kana'dan
Dijitalden uzaklaşınca gerçek hayatın yağında kavrulacağımı az çok tahmin edebiliyordum. Lakin, Pinhani şarkılarıyla, boya ve tamir işlerini yaptığım evimi temizleyeceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi.
Garip gureba bir boşluğa incecik cam çivisiyle tutturulmuş gibiyim. Kurtulmaya çalıştığım her an kırılıyorum. Kırıyorum da. Yaşamın aykırı uçlarına sürtmek lazım benlik denen illeti, farkındayım. Tıpkı konfor alanını bile isteye terk etmeye benzer bu.
Zerre ihtiras barındırmayan ruh sarsıntılarımla karanlık dehlizlerde var olmaya çalışıyorum. Kusurlarımı hasretimle yoğuruyor ve hayallerimi bilinçlenişlerimde ağırlıyorum. Silik bir karakter olmadım hiçbir zaman. Derdimin hikmetini anlamayanlara rağmen ilmek ilmek dokuyorum gayemi. Patavatsız, fevri, agresif kimi zaman da çekilmez bir adamım. Fakat huzursuzluk dolu solgun mimiklerime sığdırdığım onlarca delilikle hayat denen halatı bırakmamaya özen gösteriyorum. Bu koşuşturmacaya göre ancak ölünce rahata ereceğim. Şikayetçi değilim. Nasılsa Edip Cansever'in de dediği gibi:
'Bir kişi bile değilim yalnızlıktan.'
Şiire yönelmiş vaziyetteyim şu sıralar. Orhan Veli'yi şiire kasket giydiren adam diye tanıtan Cemal Süreya'ya da polisler tarafından aranırken dahi elde kalem bir ceviz ağacı üstünde yazaduran Nazım Hikmet'e de hayranım.
Hatalarıyla barışık, acı çekmesini bilen, az ama öz dostluklara sahip bir birey olmamın en büyük mimarlarındandır Can Yücel, Nilgün Marmara, Attila İlhan, Cahit Sıtkı Tarancı ve dahaları...
Kurtulmak nedir demişti Ahiyan. İşte henüz bunu çözebilmiş değilim. Maddi bi güç müdür insanı refaha erdiren yoksa sevgi midir en güçlü iyileştirici bilmiyorum. Belki de ikisine de sahip olmadığımdandır bilgisizliğim. Artık yalnızca çınar ağacını seviyorum.
Son zamanlarda, çokça, içten içe gitar çalmayı bilmemekten sitem eder oldum. Keşke bir gitarım olsaydı ve çalmayı bilseydim de güzel güzel şarkılar söyleseydim.
Boş Meşgale bir zamanlar her şeye rağmen yayınlarını aksatmayan bir sayfaydı. Son zamanlarda yaşadıklarımın tecellisi beni saatlerce dinlensem de dinmeyen bi yorgunluğa sevk etti. Bu durumun sirayet ettiği kalender içerikler oluşturamama durumundan duyduğum üst düzey rahatsızlığı ve çözmek için sarf ettiğim çabayı dile getirmek isterim.
Beklemeyi dahi süslü bir hale getiren edebiyat benim en kuvvetli yara bandım iken buralarda daha sık var olabilmeliymişim gibi geliyor.
Girdabına hapsolduğum hayat küfürsüz yaşamak için hiç mi hiç elverişi değilken hala umutlanmadan duramıyorum. Dedenin okey masasında kurduğu söz geliyor aklıma. Bir umuttur yaşamak.
Son yazımda çok sevdiğim kuzenim hitabını beğenmekle birlikte yeterli bulmayan cancağızım yılın belası corona virüsüne yakalanmış. Elbette övgülerin en mükemmelini hak eden, her daim önümdeki taşı alıp arkamda destekçim olan, akıl hocalarımdan biri, sırdaşım ve iki gözümün çiçeği kuzenime buradan da acil şifalar diliyorum. Hadi en kısa zamanda toparlan da şu köy hikayesi için çalışmalara başlayalım :)
Mezun senemde direndiğim onca meşakkate rağmen her daim varlığını hissettiren ve düştükçe kaldırmak için elini veren muntazam dostlarıma çokça teşekkür ediyorum. Basit bir aramayla hal hatır sorup gönlü hoş edene, şehri terk etmeden çay ısmarlayana, yaşamında yapacağı değişiklikleri sorana ve ismini vermek istemediğim dahalarına. İyi ki varsınız, eyvallah.
Bahsettiğim üzere evde var olan telaşenin yüzünden Cuma günü yayınlayamadığım yazının telafisi yerine geçmesini rica ettiğim bu yazımdan sonra fikstürde bulunan içerikleri sırasıyla sunmak için didineceğime söz veriyorum.
Yazıyı Karakoç'un anlamlı bir kıtası ve Nazım'ın her duyduğumda, okuduğumda, dinlediğimde farklı duygular yaşatan o nazenin şiiriyle sonlandırıyorum. Kendinize iyi bakın, terli terli soğuk su içmeyin, geceleri de üstünüzü açmayın. Sevgiler Süpermen.
Önümüz çileydi, arkamız cefa
Bir gün semtimize basmadı sefa
Mürşidin, müridin günde beş defa
Günaha girdiği çağda yaşadık.
Abdurrahim Karakoç
Seni düşünmek güzel şey,
ümitli şey,
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil,
şarkı söylemek istiyorum...
Nazım Hikmet Ran
Yorumlar
Yorum Gönder