Yahu neden be? Bu kadar zor olmak zorunda mı ya? İmtihan da imtihan. Vallahi yoruluyor insan, gücü kalmıyor ya. Dahası var mı? Ulan her hata bir ders, ne hata bitiyor ne ders.
İnanılmaz dolmuş vaziyetteyim lakin asıl konuyu suistimal etmek istemediğimden fazla konuşmayacağım. Sadece bir şeylerin neden illa bu kadar zor olması gerektiğini anlamlandıramıyorum. Sürekli bir imtihan içinde oluşumuzu anlamlandıramıyorum. Taktikleri, stratejileri, hileleri, işgüzarlıkları anlamlandıramıyorum. Yoruluyorum. Son iki ay içerisinde hem zihinsel hem de fiziksel anlamda ciddi bir çöküş yaşadım. Yıllar sonra bir sağlık probleminden mütevellit ayağımın tozunu çarptığım memleketim elbette beni silkeledi lakin bunca yüke değil benim şişman vücudum develer bile dayanamaz.
Kayda değer uğraşlar gösterip son virajına girdiğim ve hayatımın sınavı diye isimlendirmekten başka çaremin bulunmadığı Ortaöğretim KPSS sınavına bir haftadan az kaldı. Haftaya bu saatlerde yine burada olacağımdan eminim. Tek çekingem şükür ya da sitem edecek olmamın belirsizliği. En büyük korkum ise bunca yorgunluğa ve çekilen onca ceremeye rağmen hiçbir şeyin değişmeyecek olma ihtimali.
*Sınava yaklaştıkça küfür dolan ağzım, patavatsızlıklarım ve gerginliklerim için şimdiden özür dilerim. Olur da kazara kalp kırarsam mazur görünüz. Sinirimin ve stresimin Kasım sonlarına doğru yerini mutluluğa ve dinginliğe bırakacağına inanıyorum. Teşekkürler.
Deprem serisinin üçüncü ve son bölümünde işinize yarayacağından emin olduğum birkaç şeyi paylaşacağım. Öncelikle malumunuz deprem anında yaşam üçgeni hayati önem taşıyor. Yaşam üçgenini kişilerin hayatta kalmalarına yardımcı olabilecek alanlar şeklinde tanımlamak mümkün.
Sarsıntı, çökme gibi durumlarda Türkiye'de bulunan yapıların kalitesinden (!) ötürü tavanın ya da duvarın üzerinize yıkılacağını düşünürsek masadan ziyade daha ağır ve kolayca devrilmeyecek üstelik kütlece sağlam makinelerin ve eşyaların dibi yaşam üçgeni için en uygun yerlerdir. Belirlediğiniz alanda sığınacağınız nesnenin yanında devrilerek size alan oluşturabilmesi muhtemel bir diğer nesneye de özen göstermek hatta yaşam üçgeni planımızı ona göre yapmak gerekiyor.
Örneğin fırının üzerine devrilen bir buzdolabının oluşturduğu alan güvenilebilir bir yaşam üçgeni olacaktır. Pek tabi mümkünse iki ağır ve sağlam makine arasına konuşlanmak inancınızdan sonra yapabileceğiniz en iyi şeydir.
Yaşam üçgenine girdiğiniz an itibariyle cenin pozisyonunda kıvrılıp ellerinizi ensenizde birleştirmek ya da duruma göre bir elinizle nesnelerden birini tutup diğer elinizle ensenizi ve başınızı kapatmak korunmanıza yardımcı olacak diğer etkenlerden bazılarıdır.
Gelelim afet planına. Olası etkileri bile ağızları açık bırakıp içerisindeki dişleri titreten beklenen İstanbul depremi için her ailenin bir afet planının olması şart. Hatta öyle ki bana göre insanların mesai arkadaşlarıyla, sınıf arkadaşlarıyla ve dahası ortak alan kullandığı kişilerle dahi afet planı olmalıdır. Bu depreme yakalandığımızda alanımızın yaşam üçgenleri nerede, kim nereye konuşlanabilir, afet ya da deprem çantası nerede olacak, kimin sorumluluğunda bulunacak, evin, iş yerinin, kurumun tahliyesi esnasında ikincil afetlere mahal vermemek için sigortaları kim kapatacak, sarsıntı tam anlamıyla bittikten sonra nerede buluşulacak, enkaz altında kalanlar olursa birbirimizden haberdar olmamız için hangi özel ses ya da kelime kullanılacak ve aklıma gelmeyen dahası onca soru bu afet planı denen şeyin gerekliliğini gözler önüne sermekte.
Peki ya bu afet çantasının belli bir güruh için kimin sorumluluğunda olacağı ya da bireysel olabileceği kadar ne olduğu da önem taşımaz mı? Elbette taşır. Buyurun inceleyelim.
Öncelikle afet ya da deprem çantası diye bir ayrıma gitmeyeceğimi bildirmek isterim. Devamındaysa bir acil durum çantasında neler olmalıdır onlara bakalım. Unutulmamalıdır ki bu çantalar en az 72 saatlik ihtiyacımızı karşılayacak şekilde oluşturulmalıdır. Çünkü beklenen İstanbul depreminde enkazdan çıkarılmanız en iyi ihtimallerle günler sürecektir. Ki bunu tahmin senaryolarında rakamlarla ifade etmiştik.
Bir kere su olmazsa olmazımız. Araştırmalarca bir insanın günlük içme ve temizlik kullanımı için tüketmesi gereken su miktarı yaklaşık dört litre. Yani birer litrelik ufak şişelerden nereden baksanız en az on iki tane gerekmekte. Sonrasında yine en az üç gün bozulmayacak çeşitli gıdalar koymanız gerekiyor çantanıza. Bu temel ihtiyaçları pilli radyo ve dolayısıyla pil, el feneri, düdük, battaniye, şarj aleti, temiz giysi, çok amaçlı çakı, kişisel hijyen malzemeleri, varsa kullanılan ilaçlar, önemli evraklar ve tabi ölümle burun burunayken dahi boy göstermekten utanmayan bir miktar para gibi şeyler takip ediyor. İşte deprem çantanız hazır. Hatta 'Ay kim uğraşıcak bunla, bunun yapılmışından yok mu?' diyenler için bütçelere uygun deprem çantası linki de hazır.
*Mevzu bahsin kıymeti anlaşılsın diye denenen her yoldan biri olan şakacı anlatım türünün başka yönlere çekilmemesini rica eder, konuya olan hassasiyetimi yinelerim.
E şimdi yaşam üçgenini kurdun. Afet planını da yaptın. Çantan da hazır. Tut ki kısmetinde yaşamak varmış ve ölmedin. Onca karmaşanın içinde yardımı, desteği nereden edineceksin? Hadi onları da geçtim eşi, dostu nerede arayacaksın, nasıl bulacaksın? Bu kardeşin onu da düşündü. Özelleştirilen toplanma alanlarına bir ara birlikte şaaparız ama hadi sen şimdi şu altta bulunan linke tıkla da evine yakın toplanma alanlarını öğren. Neme lazım o malum olay yaşanırsa hayatta kalanlarla buluşacağınız yeri bilin en azından. Önemli şeyler bunlar.
Acil Toplanma Alanı Sorgulama Şeysi
Geçen hafta söyledim ama deprem sonrası oluşacak psikolojik yıkımın onarımı hakkında laf edecek kadar tecrübeli olmadığımı fark ettim. Bazen ne kadar iyi konuşursanız konuşun, ne kadar iyi yazarsanız yazın, ne kadar iyi anlatırsanız anlatın bazı şeyleri karşıya geçiremezsiniz. Hayatında 26 Eylül 2019 ve 30 Ekim 2020 depremlerini sadece hisseden üstelik herhangi bir kayıp vermeyen ve enkaz altında kalmayan biri olarak bu konu hakkında konuşmamın doğru olmayacağını düşünüyorum. Tek bildiğim o karanlık ve daracık yerin insanı her saniye kasvet dolu düşünmeye ittiği. Ve o enkazlardan çıkan herkesin birer savaşçı olduğuna inanıyorum. Hayata karşı gelip daha değil diyebildiğine, mücadele verdiğini, yaşamı tutup bırakmadığına inanıyorum. Mucizeler görüyorum, görüyoruz.
Hemen el birliğiyle mazlumu, düşkünü kaldırıyoruz. Elinden tutuyoruz, yediriyoruz, içiriyoruz. İyi ki de yapıyoruz. Bu kokuşmuş çağın içinde hala birimizin canı yandığında koşabiliyoruz. İnsani duygularımızı kaybetmemiş olmak ve bunu acı hadiselerle de olsa deneyimlemek o kadar garip bir his ki. İşte bunu anlatamıyorum.
1939 Erzincan depreminde Savcı İzzet Çakal çok riskli bir şey yaptı. Depremzedelere yardım etmeleri için mahkumlara 1 günlüğüne izin verdi. Mahkumlar söz verip çıktılar ve yardım işi bittiğinde eksiksiz biçimde geri döndüler. Bir tek firar dahi yoktu. Bir yıl sonra özel bir kanunla affedilip salınan bu mahkumlar bizim insanlığımızdı, duygularımızdı. Muhtaca uzanan elimizin resmiydi. Arkadaşları için adalet arayan madencinin Soma'dan kalkıp çalışmalara katkı sağlamak için gelişiydi. Enkazdan cansız bedenler çıkınca oturup ağlayan arama kurtarma görevlisinin gözyaşıydı.
Elimden geldiğince ve dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım size deprem gerçeğini. Şu cennet vatanın bütün vilayetlerine bakabilir İstanbul. Doyurabilir, yaşatabilir. Lakin seksen şehir birleşse bir İstanbul'a bakamaz. Koruyamaz, var edemez, gücünü arttırmayı bırakın muhafaza edemez. Belki abartı gelecek ama böylesine vurdumduymaz biçimde geçirirsek günleri o depreme hazırlıksız yakalandığımızda olacakları hayal bile edemezsiniz. Memleketin kalbi olan bu toprakların yok oluşu bağımsızlığımızı bile tehlikeye atabilecekken rica ediyorum bireysel önlemlerinizi alın. Depremin değil kaçak yapılaşmanın, ihmalin, cahilliğin öldürdüğünü unutmayın.
Seferihisar açıklarında meydana gelen 30 Ekim İzmir depreminde hayatını kaybeden 116 vatandaşımıza Allah'tan rahmet, sevenlerine sabır ve başsağlığı diliyorum. Orada hayatının baharında aramızdan ayrılanlar da yaşama kafa tutanlarda bizdik. Malum depremin fragmanı hükmünde olan bu olaydan gereken dersi almamız ümidiyle.
Kendinize iyi bakın. Eyvallah.
Yorumlar
Yorum Gönder