Her şeyi düzeltmek ve yeni bir başlangıç yapabilmek adına verdiğin bütün uğraşların saniyede piç edildiğini fark ettiğin o rezil an var ya. Hani bir daha hiçbir şeye aynı hevesle yaklaşamayacağın gerçeğinin yüzüne bir tokat gibi vurulduğu o an. Bu yıl sanki bu anların arka arkaya sıralanmış bir gösterimi gibiydi. Yangınlar, depremler, seller, heyelanlar, ölümler, krizler, katliamlar, protestolar, isyanlar ve daha niceleri...
Fakat bu felaketlerin içerisinde öylesine azılı bir felaket vardı ki hayattan kopardığı 1.616.555 insana, hasta ettiği 72.444.614 kişiye ve onu alt etmeyi başaran 50.244.858 bireye rağmen vazgeçmedi.
Hayatımızın orta yerine talkını bırakıp tarihe adını zehir zıkkım harflerle kazıyan çağın belası Korona Virüsü hakkında konuştuğum yazıma hoş geldiniz bile diyemiyorum. Zira günlerdir yazıp yazıp sildiğimden hoş bulacağınız bir yazı vaat edemiyorum.
Yazın üretimimin bu denli törpülenmesinin tek sebebi buraya zamanında nezih bir imaj kazandırmam. Yoksa ağız dolusu küfürlerle bu haftanın konusunu pek tabi işleyebilirim. Nitekim küfürlerimde haksız da sayılmam. Ancak daha naif bir dil kullanma gayretimden zaar epey yoruluyorum.
Yeni okurlar ve canım müdavimler için dile getirmekte fayda var ki Memleket Meselesi yepisyeni bir format. Gayrı her karışına kurban olunası bu ehemmiyetli toprakların sıkıntılarına parmak basacak ve açık oturum programları gibi yalnızca parmak basmakla kalmayıp kanayan yaranın nasıl durdurulabileceğine dair düşüncelerimi de paylaşacağım.
*Ruhani buhranım dolayısıyla bu haftanın içeriği sekteye uğradı. Herkes kusura bakacaktır elbet ama bu belki de kimsenin umrunda olmadığımdandır. Görüşmek üzere.
Yorumlar
Yorum Gönder