Yalnızlık - Kavram Karmaşası 8

Bugün en iyi bildiğim konuyu ele alacağım, yalnızlığı. Çoğunuz bilmez. Zor zanaattir yalnızlık. Ondan sebep herkese malum olmaz zaten. Olmasın da. Siz onun da kıymetini bilmezsiniz.

Günlük hayatta herkesin duyduğu ve biliyormuşçasına gevelediği kavramları çorbalamadan izah etme çabamın ta kendisine verdiğim isim olan Kavram Karmaşası konseptinin sekizinci bölümüne hoş geldiniz.

Kendi tutunamamışlığından nemalanmayan Oğuz Atay yalnızlığı için yalnız bana zararı dokundu demişti. Bence haklıydı da. Yalnızlık, içinizde günden güne büyüyen ve asla doldurulamayacağını anladığınız o devasa boşluğun ta kendisi. Oldukça ağır ve yaralayıcı bir his. Kimi zaman vücuda gelip size ahkam kesen bir varlık ve bazense uzaktan gözlerini belerten bir düşman. Anlayıp anlatamamak, dinleyip dinletememek, görüp de gösterememek gibi bir şey yalnızlık.

Bireylerle manidar iletişimlere girmekte zorluk çeken yalnızlık mensubu kimse bu durumun istikrarından ötürü yaşamdan kopuk hisseder. Bilinçli olarak yalnız kalmayı tercih etmiş kimseler bundan ne denli zevk duyarlarsa istemsizce bir başına kalan kimse de bu durumdan tam tersi derecede azap duyar.

Hissettirdiği rezillik ve boşunalık gibi şeyler yetmezmişçesine güvensizlik, değersizlik, umutsuzluk, anlamsızlık, kızgınlık, depresyon, terk edilme ve dışlanma benzeri dahası b*ktan duygularla süslenmiş bu necis müessese hakkında bilinen bir diğer bilgi ise yalnız kimselerin tahmin edileceği üzere intihara daha meyilli olduğudur. 

Bu teknoloji ve yapmacıklık dolu çağın tek salgınının Covid olmadığını düşünüyor, ilerleyen yıllarda yalnızlığın milletler adına büyük problemler oluşturabileceğine inanıyorum. Her evresinde acı veren bu ürkütücü hissin olumlamasının olabileceğine de inanmıyor çünkü zaten tercihen yalnız kalmak parantezini açarak algı konusundaki görevimi yerine getirdiğimi düşünüyorum.

Modern çağın bizleri giderek yalnızlaştırıp aramıza duvarlar örmesine vesile oluşunu görmezden gelmek bana göre bir tavır olamazdı. Bu yüzden bilimsel açıdan yalnızlığın sağlığa etkilerinin obezite veya sigara içimiyle aynı derecede olduğunu söylemeliyim. Erken ölümler için de önemli bir risk faktörü oluşturduğu pek tabi bilinen yalnızlık ancak birbirlerinin mutluluğu ve refahı için zincirlenmiş arkadaş grupları, aktif iş veya çalışma hayatı, tadında bırakılacak sosyal izolasyonlar ve elden geldiğince sosyal bir yaşam sürerek yenilebilmektedir.

İnsanları dinlemek, onları anlamaya çalışmak, üzüntülerine veya sevinçlerine ortak olmak da yalnız kalma oranınızı düşüren etkenlerdendir. Yakın çevreniz hakkında oluşturacağınız bilgi envanterleri ve sosyalleşme çabaları da sizi içine kapanık bir insan olmaktan bir nebze de olsa alıkoyacaktır. Tüm bunların yanı sıra yalnızlığınızı yenmek ve kısacası ölü hissetmemek için toplantılar, buluşmalar, partiler organize edin. İnsanların bir araya geldiği lokasyonları ayarlama hususunda öncülük edip adeta bir organizatör kimliğine bürünün. Bu durumda sosyal bir organizatör olmak çaba ve cesaret gerektireceğinden hain geceler dışında yalnız kalacak zamanınız olmaz. Dilerim şimdi dostlarım neden yıllardır bütün ekip buluşmalarını gidilecek yerden yenilecek şeye kadar benim ayarladığımı daha iyi anlarlar.

Yapılan araştırmalara göre insanların neredeyse büyük bir kısmı sosyal medyayı hayal ettikleri gibi sadık ve güzel bir çevre bulamayıp yalnız kaldıklarından dolayı bu yalnızlığı yenebilmek için kullandığını söylüyor. Yalnız kadınların göğüs kanserinden ölme riskinin %66 daha fazla olması ve yine yalnız yaşayan yetişkinlerin kalp krizinden ölme riskinin yalnız olmayan bireylere göre daha yüksek olduğu da araştırmalar sonucu edinilen korkutucu bilgiler arasında.

Oğuz Atay'ın da sorguladığı gibi yalnızlığı çok seversek bir gün o da çekip gider mi bilmiyorum ama bendeniz hala Ali Şeriati'nin Mektuplar kitabında kaleme aldığı gibi yaşıyorum.

"Gündüzleri ömrümden çalmak için uyuyorum. Geceler! Geceleri yalnızlık, karanlık ve sükut içinde, durmadan yağan acı yağmurları altında dizlerim kucağıma çekilmiş vaziyette sessiz oturuyorum."

Geçenlerde sözüne itimat ettiğim ve mesajlarıma saatler sonra cevap veren bir arkadaşıma bunu niçin yaptığını sordum. Whatsapp bildirimlerinin kapalı olduğunu ifade edince akabininde bir soru daha yönelttim. Whatsapp bildirimleri açık olunca kendini çok daha yalnız hissettiğini söyledi. 

İnsanlara bunu yaşatmaya hakkınız olmamalıydı. Ölseniz fark edilmeyeceğinizi anladığınız o bedbaht anı hiç unutmayın. Biz yalnızlar, hayatı o anların art arda sıralanmış bir filmi gibi yaşıyoruz.

+E bu kadar iyi anlattığına göre sen de mi yalnızsın yoksa?

-Yani arada sık sık yalnız kalırım ben abi.

+Nedir sence sorun?

-Ya bazılarına göre hayat çok güzel. Böyle sanki hiç sorun yok. Her şey mükemmel, süper falan. Değil halbuki. Her şey mümkünmüş ve her şeye vakit varmış gibi davranmalarından sıkıldım. Ve beni anlamıyorlar. Öfkemi hakkıyla çıkaramamaktan da, kilo vermek zorunda olmaktan da, ders çalışmaktan da nefret ediyorum. Nefret ettiğim daha bir çok şey var. 1 ayda 10 kilo mu? Verilir. 5 ayda derece mi? Yapılır. Hem spor, hem edebiyat, hem enstrüman, hem ders mi? E bunlar çocuk oyuncağı diyorlar mesela. Kolaysa gel sen yap g*t. Sonra Mustafa çok takıyor, çok düşünüyor, çok sinirleniyor. Ulan göz göre göre hayatım elimden kayıp gidiyor. Günler bomboş geçiyor, elde var sıfır. Bir düzlüğe çıksak önümüzü bir görsek tamam. Ama yok, illa bir sallantı. Ürkütücü bir belirsizlik var ve bunun ortasında kalakalmak çok sinir bozucu. Farkındayım, kazanana kadar hikayem umursanmayacak. Ama benim hala umudum var.


Yorumlar