Okumuş Cahil & Çöp Eleştiri 10

Gayrı herkeslerin her şeyleri bildiği dünya düzeninden hepinize merhaba. Tahsil olmadan eleştiri, tahlil olmadan yargılama yapılan bu çağın tüm dillerinden 'bilmiyorum' kelimesi kaldırılmalı gibi geliyor bana. Çünkü fark ettiyseniz kullanmıyoruz. Kimse bilmiyorum demiyor. Herkesin her şey hakkında bir fikri var ve inanın bu çok korkutucu.

Herhangi bir işin ehillerine olan saygı günden güne azalıyor, insanlar inanç ve itimat duygularını -yalnızca dini düşünmemenizi salık veririm- olmayacak yerlerde heba ediyor. Kendimi bildim bileli eskilerin güzelliğini, masumluğunu, samimiyetini savunuyor ve globalleşme kisvesi altında itibarsızlaştırılan dünyamıza acıyorum.

Eskiden bir işi dosdoğru yapan biri varsa o işle alakadar çok laf söz dönmez, ihtiyaca mukabil işin ehline danışılırdı. Bir yerlerde birileri bireysel aydınlanmaya ihtiyaç duyuyorsa oraya elektrikçi değil psikolog giderdi, rehber giderdi. Bu örnekleri çoğaltabilir ya da günümüze uyarlayabiliriz. Mesela siz hiç düşüncelerini önemsemediğiniz biri ya da birilerinden ısrarla akıl kârı olmayan tavsiyeler alıyor musunuz? Ben alıyorum. İsim vermeyeceğim ama ilkokul terk olan biri bana gelip Makine Mühendisliği okumayacaksan hiç boşuna uğraşma diyor. Ya da en son yıllar önce gördüğüm bir akrabam sağlık sektöründe değilsen ekmek ummayacaksın, sağlık dışında kalan her şey yalan diyor. E insan böyle tavsiyeler duyunca Mevlana misali hem lafa hem adama bakıyor. Ne laf laf ne de adam adam olunca ister istemez nasihatler bir kulağımdan giriyor ve bir diğer kulağımdan çıkıyor.

Siz böyle malayani tavsiyeler almıyor olabilirsiniz. Ki umuyorum almıyorsunuzdur. Lakin bu arkadaşınız, dostunuz, kardeşiniz, sırdaşınız veya artık her ne diyorsanız her gün başka bir şeyle mücadele ediyor ve kimi insanlara etkili ve yetkili olmadığı alanlarda konuşmaması gerektiğini izaha çalışıyor.

Takdir edersiniz ki yoruluyor da. Yani tamam bu dikenli yol ayağını sevene göre değildi lakin bu ayak da bize lazım be. Bunca sıkıntı, bunca stres bir yere varmayacak diye öylesine korkuyorum ki bazen. Şimdilerde iki kaşımın arasına stres kaynaklı konuşlanan egzama veya mantar varyasyonlarından biri olduğunu düşündüğüm ara ara pullanıp kabuklanan ve gözle görülür bir kızarıklığa sebep olan şeye bakıyorum da keşke takmasaydım bu kadar ya.

Devletin açtığı merkezi atamalarda Ortaöğretim KPSS kadrosundaki yalnızca 2 sayfalık ilan için nitelik kodlarının altını üstüne getirmeseydim mesela. Anadolu Lisesi mezunu olduğum için başvurabileceğim yalnızca 4 kişilik kontenjana bile Finans, Pazarlama, Bilgisayar, Ticaret alanlarından mezun olma şartı getirildiğini gördüğüm anı unutamıyorum. İBB'nin Zabıta alımı desem onun da bugün son günüydü. Ama başvuru yapamıyorum. Çünkü fazla kiloluyum. Yani yaptığım diyete rağmen istediğim noktaya ulaşamadım. E şartta yazan kiloyu gir diyenler var. Oraya çağırılınca yalan söylediğim anlaşılırsa hakkımda gerçeğe aykırı beyan yapmaktan yasal işlem başlatılıyor.

Sonuç olarak ne merkezi atama oldu ve ne de Zabıta alımı. Üzülüyor muyum? Evet. Zoruma gidiyor mu? Çok fazla. Yani bütün kolluk kuvvetleri fit vücutlarıyla halka hizmetkarlık eden kimselerden oluşsa okeyim ama içeriye kapağı attıktan sonra göbeğe de yemekleri atan gruplara sırf aşırı sayılmayacak bir kilo fazlam var diye alınmamak hazmedilmesi güç bir durum. Hani geleyim bari mülakatta falan eleyin değil mi? Ama yok. Direk E-devlet üzerinden 'oo kardeşim sen şişkosun, güle güle' diyorlar. Olsun ya. Umut fakirin ekmeği. Ya olacak ya olacak. Bugün demedik ya.

O hayata dair mutlu, umutlu, pozitif ve tatlı düşünceleri olan adamı görüyorsunuz değil mi? Tombikliği yüzünden derde düşmüş hatta isyan bile ediyor. E ben diyorum zaten. Bir yerde sürekli kalamam, kalırsam ben olamam. Hadi madem girizgahı çok dallandırıp budaklandırmadan asıl olayımıza geçelim.

Bu okumuş cahil dediğimiz abilerimiz ve ablalarımız gerçekten sadece okumuşlardır. İnsana sakinlik, sabır ve sükunet kategorilerinde testler yapan bu kimseler sorgulamaz, üretmez, girişmez ve tüm bunlar yetmezmiş gibi sadece tüketirler. 

Benim gibi iletişimin köpeği olan bir adamı dahi konuşmaktan soğutan ve üstüne üstlük bu durumları kendilerine ifade edilince reddi miras yapar gibi gururla inkar eden bu insan modeli dert anlatmanın hatta bırakın dert anlatmayı muhabbet etmenin dahi en müşkül olduğu bireylerin ta kendisidir.

Hayır her şeyi bilmeyebilirsin. Kaldı ki böyle bir zorunluluğun da yok. Milyarlarca insan var. Herkes her şeyi bilse böyle olur mu sence? Bazen birilerinin bazı konularda daha yetkin olduğunu ve senin o konuya vâkıf olamayacağını kabul etmen gerekir. Ve bu bu kadardır. Uzatılmaz, sündürülmez. Bilmiyorum ya. Mesela beni yakinen tanıyanlar bilir. Ortamda yabancı dizi, film, müzik veya oyunlar konuşuluyorsa ben muhabbete dahil olmam. Neden? Çünkü bilmiyorum, çok basit lan valla bak. He gel bir Edebiyat konuşalım, tiyatrolardan bahsedelim, radyo falan dersen baş göz üstüne. Lakin pek tabi ilgi alanlarında dahi yüzde yüz olamayacağını bilmek ve buna göre davranmak gerekir.

Bu arkadaşları genelde özgüven eksikliği gibi sorunlar da takip eder. Özellikle makarası bol bir ortamda aşağı kalmaktan korkan bu kimseler zerre miskal bilmedikleri hususta anam babam usulü masal uydururlar. Ya da bir masada herkes bir yaşanmışlığından bahsediyorsa herkesi dinleyip en son konuşan bu arkadaş bütün yaşanmışlıkları üst üste koyup en zirve hikayeyi anlatmaya çalışır. Heh, tamam kanka, sensin. Ama yakaladın değil mi bu insanı? Var yani bu tip ve insanların onu dinlerken aslında mecburen dinlediğini fark etmiyor bile garibim. A bir de bu profili ortamda düşünmene rağmen bulamadıysan muhtemelen o sensin.

Kendilerini fark ettiklerini sandıkları andan itibaren üniversite kazanıp bitirmek adına güdümlenen bu abiler okul bitirmeyi birey olmak sanan ablalar için bulunmaz Hint kumaşıdır. Okuduğunu anlama sıkıntısı Türkçe paragraf sorularından taşıp yaşam biçimine damlayan bu kimseler alternatif fikirleri düşünmeyip kendisinin haricindeki hiç bir fikir ve görüşe değer vermezler. 

Polemiğe girmenin son derece gereksiz ve tehlikeli olduğu bu insan modeli bilmediğini bilmek erdemine ulaşamamış ve okudum dolayısıyla artık cahil değilim kafasıyla ölümünü beklemeye başlamıştır. Çirkefliğin vücut bulmuş hali olan bu arkadaşlar insanları statülerine göre ayırıp bazen bir çiftçinin bir avukattan daha fazla yaşanmışlığa sahip olabileceğine ise asla inanmazlar.

Her şeyi bilen ve menfaat uğruna yaşamaktan geri durmayan bu kimseler merhum Mehmet Akif Ersoy'un şu mısralarında açıklanmıştır.


Aldanma insanların samimiyetine!

Menfaatleri gelir her şeyden önce. 

“Vaad etmeseydi Allah cenneti; 

O’na bile etmezlerdi secde.” 


Mehmet Akif Ersoy

Bin düşün bir söyle diyen atalarımıza rağmen az düşünüp çok konuşan bu okumuş cahillerimiz kendilerine bir şey empoze edilmeden yaşayamaz öyle ki kendilerine dayatılanları başkalarına da dayatmak isterler. 

Bunca cehaletin ancak tahsille olabileceği bu dönemde okumayanların da tecrübeleri olduğuna, cahilliğin mekteple ne yazık ki son bulmayacağına ve hayat hikayelerinin akademik duruma göre şekillenmeyeceğine inanıyor ve bunu savunuyorum.

Bir gün bir yerde ayakkabı bağlamanın daha kolay bir şeklini öğrenir, her gün gittiğim yere daha kestirme bir yol bulur ve belki tanımadığım birinden yaşama dair kıymetli bir şeyler duyarım diye yaşıyorum. Yeniliklere ve değişimlere kapalı olmak bir yana bizi geliştirdiğini bilsem dahi cahilliğin kitap okumak veya okul bitirmekle tarih olmayacağını biliyor ve her yeni güne sövgülerimin yanı sıra öğrenim heyecanımla uyanıyorum.

"Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir."

Mustafa Kemal ATATÜRK

Haftaya görüşmek üzere, hoşça kalın.




Yorumlar