"Peki ya radyo programı? Söylemedi mi yoksa size? Tutturmuş garip bir konsept diye işte. Ama iyi gidiyormuş. Hafta sonunu göğüslüyor diyorlar radyoda onun için."
Henüz anaokulu yıllarında başlayan bir sahne serüveni. Yanılmıyorsam yıl 2007 veya 2008 olmalı. İlk sahnem, ilk şiirim. Başakşehir semtinde hemen hemen 200-250 kişilik bir salon. Hınca hınç dolu. Sahneyi ortalayayım diye üstünde durmam için konuşlandırılan yıldıza geliyorum. 37 numara parlak bir kundura. Tarih 18 Mart olmalı. Hayatımda ilk kez bir mikrofon alıyorum elime. Bayrak diyorum. Koskoca Arif Nihat Asya'nın 6 kıtalık şiirini bir çırpıda okuyan ve yıllar önce cepheye giden abileri gibi coşkulanan şu çocuğa da bakın diyorlar. Yaşım daha 9 bile değil. Babam beni ilk kez izliyor. Onun da ağlayabildiğini ilk kez görüyorum. Çok direniyor ama. Gururlansa da ağlamamak için çok tutuyor kendini. En sonunda ben elimi sancak yapıp son mısrayı söyleyince o da dayanamayıp bardaktan boşalırcasına döküyor içini. Alkışlar kopuyor, ben habersizim. Başardım galiba diyorum içimden. Daha çocuğum. Tek hayalim gösteriden çıkınca ailemle yemek yemek.
İlkokul yılları başlıyor sonra. Kapılar ardında dinleniyor sesim. Yorumlanıyor. Kendisine haylazlık yaptığım hoca 'Hayır.' diyor benim için hiddetle. Ardından kendisine her sabah simit, ayran ve gazete alıp parkasını taşıdığım adam konuşuyor. İşte benim aslan öğrencim diyor. Attığı dayakları söyleyemiyor. Sahneye çıkmam için yardımcı oluyor. Ben de unutuyorum acıttığı canımı. Ama gözüm hep onda. Hata yaparsam döver diye korkuyorum. 23 Nisan oluyor. Ben üçüncü sınıfım. İlk iki sene gibi Andımız okusam yine iyi. En azından yanımda sıra arkadaşım olurdu. Hem ne güzel olurdu sabah sabah Türklüğüm, dürüstlüğüm ve çalışkanlığımla gurur duymak. Ne güzel olurdu ülküm yükselmektir demek. Her neyse ama burası öyle değil. Bu sahnede tekim. Yine şiir okuyorum. Bu sefer babam yok. Hem eskisi kadar kalabalık da değil. Ama ben yine bana yaraşan neyse onu yapıyorum. Sonra da tatlı yemeye gidiyorum.
Ortaokul sıralarında buluyorum kendimi. Artık yazılanı söylemek değil yazdığımı söylemek istiyor canım. Kendimi ifade etmeye yelteniyorum. Susturuluyorum. Bazı zamanlarda dinden çıkıyor ve bazı zamanlarda arkadaşlarımı galeyana getiriyorum. Öyle diyorlardı yani. Halbuki Nietzsche, Sartre okuyordum, Nazım'ı haykırıyordum. Arada Başkomiser Nevzat olmak istiyordu canım. Kötü değildim, inançsız hiç değildim. Anlamıyorlardı. Anlatmaya çalışmaktan bıkmıyordum. Günden güne okuma sevdamı törpülediler. Beyazıt'a daha az gider, kitaplığımı yılda en fazla iki kez yeniler oldum. Var olanın en doğrusu olduğuna öylesine inanmışlardı ki gelişmeye karşı olanları bile vardı. Aralarında bana Kafka'dan bahseden, Özdemir Asaf okuyan, edebi akımları ve sanat ideolojilerini işleyen çok güzel insanlar da vardı. Zaten benim işim bir onlarlaydı ve bir de bana inanmayanlarla.
Hayatımda ilk kez bir şiir yarışmasına katılmıştım. Bence çok kötü bir şiirdi. Çünkü saklama gereği bile duymamışım. Hatta şunu abartısız söyleyebilirim ki şiiri başvurunun son günü serviste bitirmiştim. İlk ödülümle değil yalnızca erkeklere bizden 2 kat üstteki kızlara bile ulaşmıştı namım. Evet bir İmam hatip ortaokulu idi. Bu gövde gösterisi münazara kadrosuna seçilmemi sağlamış ve kıymetli insan Cihan Hoca ile çalışmalara başlamıştık. Soyadını unuttuğum için sosyal medyalarda bile araştıramadığım bu beyefendi vakti zamanında benim için bir şey olacak ama ne olacak bilmiyorum demişti. Rahat ol Cihan Hocam hala aynı fikirdeyiz. Belli bir şey olacağım ama ne?
Henüz ortaokulda iken Avcılar ilçesinde birinci olduk. Üstelik yıllardır süregelen algıyı yıkmıştık. Ekip arkadaşlarım ve ben jürilerin ağızlarını açık bırakacak derecede kaliteli sunumlarla en baba puanları alıp favori okulları bir bir elemiş ve mutlu sona ulaşmıştık. Bizzat dönemin Belediye Başkanı Sn. Handan Toprak Benli tarafından şahsıma takdim edilen çeyrek altını Yıldız Kenter sahnesinde görmemiş gibi alır almaz cebime koyuşum hala dün gibi aklımda.
Tebdil-i mekanda ferahlık olabileceğinden ortaokulu bir başka mektepte bitirdim. Dönemin ortaöğretim sistemine adını veren TEOG sınavından hatrı sayılır bir puan alıp Bahçeşehir Atatürk Anadolu Lisesi'ni kazandım. En arkada oturup kimseyle konuşmayan, Edebiyat dersinde şiir okuyup Kur'an dersinde ise bülbül gibi şakıyan garip gureba bir tip olmakla beraber günde 5 saat yola dayanamayıp Sabancı 50. Yıl Anadolu Lisesi'ne nakil geldim. Şimdilerde önünden geçerken gözlerimin dolduğu bu yuvada kolumu ve burnumu kırdım, ilk kez okul başkanlığına aday oldum, ilk tiyatro kulübümü kurdum, en fiyakalı sahnelerimi burada yaptım, en güzel oyunlarımı burada sergiledim, kendime olan güvenimi ve inancımı ilk kez burada tespit ettim, hayata dair ilk bilgi ve bulgularımı burada deneyimledim, hayatımda ilk kez kantinde okuduğu kitap sayesinde biriyle burada dost oldum ve hayatımda ilk kez bu okulda aşık oldum.
Tüm bunları yani aslında benim aşırı yüzeysel geçmişimi yakın zamanda yapacağım vedanın bir girizgahı olarak görebilirsiniz. Gayretim buralara tırnaklarımla kazıyarak geldiğimi bildirmek yönünde. Benim bütün niyetim kelimelerin gücüyle bir şeyleri değiştirebilmektir. Benim bütün niyetim dünyayı daha güzel bir yer haline getirmektir. Ve bunun için yazmaktan, anlatmaktan, konuşmaktan başka bir çare de göremiyorum.
Bilinmelidir ve biliniz ki ben Mustafa Bakır ismini bu seviyeye getirene dek bir çok şeyden vazgeçtim. Varlığı en elzem gözüken şeylerden vazgeçtim. Ben bugünkü bana ulaşabilmek için kendimi bulabilmek için lisemin ilk yılını alan o boşluğu kapatabilmek için çok çaba sarf ettim. Ve hala da ediyorum. Ve etmeye de devam edeceğim. Hala okumadığım binlerce kitap, dinlemediğim binlerce müzik ve izlemediğim binlerce film var. Ben gücüm yettiğince yeni yerler görmek, yeni insanlar tanımak, yeni kültürleri incelemek ve sonsuz bir gelişim girdabına girmek isteyen bir insanım.
Bu söylediklerimi hayata geçirene dek burada pek de yapmadığım bir şey olsa bile sizlere bir kaç şarkı tavsiyesi bırakıyor ve yalnız gecenizin değil bütün haftanızın harikulade geçmesini umuyorum.
Evrenin en dengesiz müzik listesi olabilir ama siz çok da şaapmayın.
Orman kaçkını tipimi hatıra amaçlı buraya bırakıyor ve gidiyorum. Kendinize cici bakın. Görüşürüz.
Deniz Aygül - Sensiz Saadet Neymiş
Kadir Bayram - Aklı Yok Fikri Yok
Derya Bedavacı & Hüsnü Şenlendirici - Deme
Ata Demirer - Benim Yerime De Sev
Hakan Kurtaş & Kalben - Tesadüfen
Özgür Can Çoban - Üryan Geldim
İbrahim Başaran - Karlar Altında
Yorumlar
Yorum Gönder